Değerli Medyaradar dostları, bugün size bizim mahalleden bir "Vaka- i Adiye" (sıradan olaylar,artık kanıksanmış durum) aktaracağım. Olaylar sıradanlaştığında, hani denir ya “Vaka-i Adiye” den olur diye. Çünkü, yaşananlar değersizdir artık ve kimseler tepki vermez ya da vermek istemez. İşte size anlatacaklarım da tam da böyle, yani “Vaka-i Adiye” den...
Olayımız, mesleğimizin duayenlerinden Oğuz Haksever ile ilgili... TRT Haber Dairesi Başkanlığı’nda başlayan muhabirlik macerası Show TV, Kanal 6 ve atv Haber Merkezi'nde devam eden Oğuz Haksever, meslekte 20 yıla yakın bir süre çalıştığı NTV'deki son zamanlarında çok tartışılan yayınlara da imza atmıştı.
Tarihler 27 Mayıs 2019'u gösterdiğinde usta televizyoncu NTV'nin 13.00 bülteni için yine ekrandaydı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Yassıada ziyareti ve oradaki açıklamalarının ekrana geldiği sırada, olanlar oldu. Erdoğan'ın "Yassıada demiyorum, yaslıada diyorum" sözünün ardından mikrofonunun açık kaldığının farkında olmayan Haksever'in "Neresi yaslıada be. Canına okumuşsun..." dediği duyuldu. İşte bu sözler Haksever için NTV macerasının da sonu olacaktı.
Tarihler bu kez 30 Temmuz 2019'u gösterdiğinde usta televizyoncu Oğuz Haksever, NTV'ye veda ettiğini kaleme aldığı mektupla duyurdu. Haksever, "Basiretimin bağlandığı bir özürlük olayım varsa beni affetmelerini diliyorum" diyerek 20 yıla yakın bir süre görev aldığı NTV'den 'emekli' olduğunu duyurdu!
Buraya kadar yazdıklarım bir çoğunuzun malumu... Ama durun daha yeni başlıyoruz..
Mesleğin usta ismi Oğuz Haksever'in emekli olmaya hiç niyeti yoktu aslında. Uzun yıllar birlikte çalıştığı Haber Global'in Genel Yayın Yönetmeni Erdoğan Aktaş, Haksever'i kanala davet eder. Bu gelişmeyi de ilk kez Medyaradar'da okumuştunuz hatırlatırım.
Haksever, Erdoğan Aktaş'ın davetini kabul eder. Tanıtımlar çekilir hazırlıklar yapılır ve Oğuz Haksever Haber Global'de mesaiye başlar. Ancak, yeni yayın döneminde ekranlarda olması planlanan Haksever aldığı bir telefon ile yıkılır. Arayan, Erdoğan Aktaş'tır. Sesi solgun ve titrek olan Erdoğan Aktaş çok uzatmadan konuya girer; "Oğuz abi Ankara'dan telefon geldi. Seni ekranda istemiyorlar abi" der. Duydukları karşısında kısa bir şaşkınlık yaşayan Haksever; "sağlık olsun Erdoğan" der ve telefonu kapatır.
"Suç hep O Sarı İnek'te..."
“Uzun ve geniş bir çayır varmış ve bu çayırda aslanlar, inekler falan yaşarmış. Aslanlar bazen günde bir-iki ineği yaralar veya öldürürmüş. Her gün aslanlar inek peşinde koşmaktan yorulmuş ve bir toplantıda hepsi bir araya gelmiş; aslanların birisi demiş ki biz niye hep kavga ediyoruz, gelin barış içinde yaşayalım. Yalnız şu sarı inek çok cılız onu bize verin, biz de size hiç saldırmayalım. Vermişler sarı ineği...
Ertesi gün rahat rahat gezinmişler ama akşam olunca aslanlar, şu kara öküzü bize verin, o bize nanik yaptı, demişler. Vermişler kara öküzü... Derken her gün birer ikişer azala azala kalmamışlar. Sormuşlar en bilge ineğe biz nerde yanlış yaptık diye. O da demiş ki: Sarı ineği vermeyecektik."
Dostlar yazının başında dedim ya "Vaka-i Adiye"den bir hikaye anlatacağım sizlere diye. İşte durum bu... Ankara'dan gizemli bir telefon gelir ve kariyerinize nokta konur...
Oğuz Haksever'in yaptığı yayıncılığı eleştirebiliriz kaldı ki, 'en acımasız eleştirileri' de yapmış birisiyim. Bugüne kadar mesleki dayanışma adına kendisini hiç bir platformda görmediğimiz Haksever'in 'hakkını' aramak bu satırları yazan bana düşse de diyorum ki; "tehlikenin farkında mısınız?" Eskiden gazeteciler dayanışma içindeydi ve saygın bir de cemiyetimiz vardı.
Kalın sağlıcakla...