"BİR ÇUVAL İNCİRİ BERBAT ETTİ!..." OKTAY EKŞİ ZAHİT AKMAN'I NEDEN ELEŞTİRDİ?... İŞTE USTA KALEMDEN AKMAN ELEŞTİRİSİ!...
RTÜK Başkanı Zahid Akman şahsen önemsediğimiz bir meslektaşımızdır. Mensup olduğu kesimin en geniş ufuklu ve uygar tavırlı bireylerinden biri olduğunu düşündüğümüz için de sempati duyduğumuz bir isimdir.
Açıklayamama
BAŞTAN itiraf edelim... RTÜK Başkanı Zahid Akman şahsen önemsediğimiz bir meslektaşımızdır. Mensup olduğu kesimin en geniş ufuklu ve uygar tavırlı bireylerinden biri olduğunu düşündüğümüz için de sempati duyduğumuz bir isimdir. Ama Zahid Akman bir çuval inciri berbat etti.
Anlatalım:
Biliyorsunuz, Almanya´daki Deniz Feneri Derneği ve ilişkisi olan şirketler geçen yılın Nisan ayında Alman polisi tarafından basılmış ve üç yöneticisi tutuklanmıştı. Sebep, bu dernek yöneticilerinin oradaki insanlarımızdan "yoksullara yardım" gerekçesiyle topladıkları paraları kendi şirketlerine aktardıkları ve Türkiye´deki işbirlikçilerine gönderdikleri iddiasıydı.
Topladıkları 41 milyon 600 bin Euro´nun çok azını "yardım" faaliyetinde kullandıkları, gerisini kendi şirketlerine aktardıkları, mal mülk aldıkları, bir kısmını banka yoluyla, büyükçe bir kısmını da kuryelere vererek çanta içinde Türkiye´ye gönderdikleri ileri sürülüyordu.
Türkiye´ye gelen paranın, buradaki Deniz Feneri Derneği ile Almanya´da kurdukları WEISS (Beyaz) GmbH isimli şirketinin adaşı "Beyaz Holding"e ve bir de Kanal 7 TV´ye gönderildiği söyleniyordu.
Yine iddiaya göre Almanya´dan para taşıyanlardan biri de o sırada bu TV kanallarında görevi olan ve şirketlerin ortağı bulunan Zahid Akman idi.
Olayla ilgili yargılama Frankfurt Eyalet Mahkemesi´nde başlayıp da bu gerçekler ortaya dökülünce adı geçenlerin hepsi fena halde tedirgin oldular. Hemen iddiaları ret yoluna başvurdular.
Ancak ilginç bir yönteme başvurdular. Gerçekleri satır aralarına sakladılar.
Nitekim buradaki dernek "Bizim Almanya´daki Deniz Feneri derneğiyle organik bağımız yok" diyor. Sanıyorsunuz ki bunun "hiç ilişkimiz yok" demek istiyor.
Oysa var. O nedenle hem Frankfurt´taki savcı Kerstin Lotz, oradaki gazetecilere "Türkiye´deki şirket ve derneklerle buradaki dernek ve şirketlerin çok yakın bağ içinde bulunduğunu" söyledi, hem de sanık Mehmet Taşkan, bağış paralarının Türkiye´ye aktarıldığını, bir defasında kendisinin Türkiye´de Kanal 7 binasında yönetici Zekeriya Karaman´a 200 bin Euro para götürdüğünü itiraf etti.
Zahid Akman -kendisini bön bön dinleyen- gazetecilere bir açıklama yaptı ve "Bu iddia itirafçı sanık olarak yargılanan bir şahsın mesnetsiz itiraflarıdır. (...) Bu iddialarla ilgili hakkımda açılmış hiçbir soruşturma, kovuşturma yoktur" dedi ama kimse kendisine "Kuryelik yaptın mı? Çantayla para getirdin mi?" diye sormadığı için o bu somut iddia ile ilgili gerçek anlaşılamadı.
Türkiye´deki Kanal 7 de öyle... İddiaya göre hem Almanya´daki Kanal 7 İnt.´in stüdyoları bu yardım paralarıyla yenilenmiş hem de buraya para gönderilmişti değil mi?
Nitekim Kanal 7 yönetimi, "İşbirlikçi bir muhbirin yalan ve hezeyanlarına dayandırılan suçlamaların asılsız olduğu, yargı süreci sonunda ortaya çıkacaktır" dedi ama "Ne bize böyle bir para gönderildi ne de biz böyle bir parayla Almanya´daki stüdyomuzu yeniledik" diyemedi.
Ne dersiniz, "yetim hakkı" yemenin ezikliği mi acaba?
BAŞTAN itiraf edelim... RTÜK Başkanı Zahid Akman şahsen önemsediğimiz bir meslektaşımızdır. Mensup olduğu kesimin en geniş ufuklu ve uygar tavırlı bireylerinden biri olduğunu düşündüğümüz için de sempati duyduğumuz bir isimdir. Ama Zahid Akman bir çuval inciri berbat etti.
Anlatalım:
Biliyorsunuz, Almanya´daki Deniz Feneri Derneği ve ilişkisi olan şirketler geçen yılın Nisan ayında Alman polisi tarafından basılmış ve üç yöneticisi tutuklanmıştı. Sebep, bu dernek yöneticilerinin oradaki insanlarımızdan "yoksullara yardım" gerekçesiyle topladıkları paraları kendi şirketlerine aktardıkları ve Türkiye´deki işbirlikçilerine gönderdikleri iddiasıydı.
Topladıkları 41 milyon 600 bin Euro´nun çok azını "yardım" faaliyetinde kullandıkları, gerisini kendi şirketlerine aktardıkları, mal mülk aldıkları, bir kısmını banka yoluyla, büyükçe bir kısmını da kuryelere vererek çanta içinde Türkiye´ye gönderdikleri ileri sürülüyordu.
Türkiye´ye gelen paranın, buradaki Deniz Feneri Derneği ile Almanya´da kurdukları WEISS (Beyaz) GmbH isimli şirketinin adaşı "Beyaz Holding"e ve bir de Kanal 7 TV´ye gönderildiği söyleniyordu.
Yine iddiaya göre Almanya´dan para taşıyanlardan biri de o sırada bu TV kanallarında görevi olan ve şirketlerin ortağı bulunan Zahid Akman idi.
Olayla ilgili yargılama Frankfurt Eyalet Mahkemesi´nde başlayıp da bu gerçekler ortaya dökülünce adı geçenlerin hepsi fena halde tedirgin oldular. Hemen iddiaları ret yoluna başvurdular.
Ancak ilginç bir yönteme başvurdular. Gerçekleri satır aralarına sakladılar.
Nitekim buradaki dernek "Bizim Almanya´daki Deniz Feneri derneğiyle organik bağımız yok" diyor. Sanıyorsunuz ki bunun "hiç ilişkimiz yok" demek istiyor.
Oysa var. O nedenle hem Frankfurt´taki savcı Kerstin Lotz, oradaki gazetecilere "Türkiye´deki şirket ve derneklerle buradaki dernek ve şirketlerin çok yakın bağ içinde bulunduğunu" söyledi, hem de sanık Mehmet Taşkan, bağış paralarının Türkiye´ye aktarıldığını, bir defasında kendisinin Türkiye´de Kanal 7 binasında yönetici Zekeriya Karaman´a 200 bin Euro para götürdüğünü itiraf etti.
Zahid Akman -kendisini bön bön dinleyen- gazetecilere bir açıklama yaptı ve "Bu iddia itirafçı sanık olarak yargılanan bir şahsın mesnetsiz itiraflarıdır. (...) Bu iddialarla ilgili hakkımda açılmış hiçbir soruşturma, kovuşturma yoktur" dedi ama kimse kendisine "Kuryelik yaptın mı? Çantayla para getirdin mi?" diye sormadığı için o bu somut iddia ile ilgili gerçek anlaşılamadı.
Türkiye´deki Kanal 7 de öyle... İddiaya göre hem Almanya´daki Kanal 7 İnt.´in stüdyoları bu yardım paralarıyla yenilenmiş hem de buraya para gönderilmişti değil mi?
Nitekim Kanal 7 yönetimi, "İşbirlikçi bir muhbirin yalan ve hezeyanlarına dayandırılan suçlamaların asılsız olduğu, yargı süreci sonunda ortaya çıkacaktır" dedi ama "Ne bize böyle bir para gönderildi ne de biz böyle bir parayla Almanya´daki stüdyomuzu yeniledik" diyemedi.
Ne dersiniz, "yetim hakkı" yemenin ezikliği mi acaba?