BILDERBERG'E KATILAN TÜRK GAZETECİ YAZDI! TOPLANTIDA NELER KONUŞULDU?

Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır Bilderberg toplantılarında konuşulanları yazdı.

Bilderberg’in gündeminde Türkiye yoktu

Her seferinde kamuoyunun belli bir ilgisini çeken Bilderberg Toplantısı bu yıl 3-6 Haziran Günlerinde İspanya Barcelona’da Sitges tatil kasabasındaki Dolce Otel’de yapıldı. Üçte ikisi Batı Avrupa, geri kalanı ABD ve Kanada’dan 130’a yakın kişinin katıldığı toplantıda şu başlıklar ele alındı: Finans reformu, Güvenlik, Siber Teknoloji, Enerji, Pakistan, Afganistan, Gıda Sorunu, Global Isınma, Sosyal Şebekeler Oluşturma, Tıp Bilimleri, Nükleer Silahlar, AB-ABD ilişkileri.

Katılımcıların üçte biri üst düzey hükümet üyeleri ve bürokratlar, geri kalanlarsa finans, sanayi, eğitim, ve iletişim sektöründe üst düzeyde görev yapanlardı.

Yanılmıyorsam bu yılki Bilderberg Toplantısı’nın “en kendi halinde” katılımcısı bendim. Benim dışımda Türkiye’den dört kişi daha vardı. İki bakan davet edilmişti fakat işlerinin yoğunluğu gerekçesiyle olsa gerek katılamadılar ve böylece önceki yılların aksine Türkiye resmi düzeyde Bilderberg’de temsil edilememiş oldu.

Çok sıkı güvenlik tedbirleri altında, katılımcılar ve görevliler dışında kimsenin alınmadığı toplantıda, yukarıdaki başlıkların ele alındığı panellerin dışında, özellikle yemek ve kokteyl saatlerinde çok yoğun sohbetler ve tartışmalar yaşandı.

Bilderberg Toplantısı’nın özellikle ilk iki gününde yabancı basının hemen hepsinin ilk sayfalarında Mavi Marmara baskını ve Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan kriz hali ele alınıyordu. Nitekim katılımcılar biz Türklerle hep bu konuyu ve ek olarak İran’la yaşanan nükleer sorunda Ankara’nın pozisyonunu tartıştılar. Fakat toplantının kendisinde Türkiye, İran konusundaki tutumu nedeniyle çok kısıtlı bir şekilde anılmak dışında hemen hemen hiç gündeme gelmedi. Öyle ki toplantının molaları sırasında internetten Türk gazetelerine baktığımızda, “dünyayı yönetenler”in gündemiyle Türkiye’ninkilerin pek örtüşmediğine tanık olduk.


Cazibesi kapalı yapılmasında

Mayıs 1954’te Hollanda’daki Bilderberg Oteli’nde bir grup Kuzey Amerikalı ve Batı Avrupalı siyasetçi, işadamı, akademisyen ve bürokrat biraraya gelip “dünya meseleleri”ni konuştular. O andan itibaren “Bilderberg Toplantısı” olarak anılan bu buluşmalar her yıl düzenli olarak farklı ülkelerde, farklı otellerde ve dış dünyaya (ve dolayısıyla basına) kapalı bir şekilde tekrarlandı. Soğuk Savaş’ın doğrudan bir ürünü olan Bilderberg Toplantısı, gerek üst düzey katılımcıları, gerek ele aldığı konular ve gerekse tamamen kapalı yapılması nedeniyle çeşitli komplo teporilerine yol açtı ve özetle “dünyanın geleceğinin şekillendiği toplantı” olarak anılır oldu.

Bilderberg Toplantısı, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra da devam etti ve her ne kadar “kapalılık” konusundaki ilkelerden taviz verilmese de kamuoyu dolaylı yollarla olup bitenler hakkında kısmen bilgilendirilir oldu.

Bilderberg’in düzenleyicileri bir süredir bu kısmi şeffaflaşmayı daha da genişletip genişletmemeyi tartışıyorlar. Bunun için şu ana kadar uygulanan “Chatnam House” kurallarından vazgeçmeleri gerekiyor. Bu kurallara göre katılımcılar söz konusu toplantıda edindikleri bilgi ve görüşleri iki şekilde kamuya aktarabiliyorlar:

1Bu görüşleri dile getirenlerin ve toplantıya katılan diğer kişilerin adları ve bağlı oldukları kurumlar açıklanamıyor;
2 Buna karşılık bu bilgi ve görüşlerin hangi toplantıda öğrenildiği belirtilebiliyor.

Bilderberg düzenleyicileri Chtanam House kurallarını kaldırılması, hatta gevşetilmesi durumunda toplantıya üst düzey katılımı sağlamakta zorlanacaklarını, gelenlerin de görüşlerini ifade etmede kendilerini yeterince özgür hissetmeyeceklerini düşünüyorlar. Hal böyle olunca Bilderberg etrafındaki efsaneler ve komplo teorileri varlığını sürdürüyor.


Herkes konuşuyor

Durumun daha iyi anlaşılabilmesi için Bilderberg Toplantısı’nın nasıl cereyan ettiğini biraz anlatmak gerekiyor. Önceden belirlenen başlıklara uygun genellikle iki ya da üç tartışmacının katıldığı paneller düzenleniyor. Bazı oturumların bir moderatör ve tek bir kişiyle yapıldığı da oluyor. Toplantı salonuna soyadlarına göre alfabetik sırayla oturmuş olan diğer katılımcılar, panel sürerken söz almak için ellerini kaldırıyorlar ve önlerindeki mikrofondan sıraları gelince ya yorum yapıyor ya da soru soruyorlar. Panellerde 15-20 kişinin söz aldığı oluyor ve panelistler bunların herbirine cevap veriyorlar.
Bilderberg Toplantısı’nda beni en çok şaşırtan, bazı kişilerin, görünüşte kendi meslekleri veya alanlarıyla ilgisi olmayan konularda da çok meraklı ve bilgili olduklarını görmek oldu. Bir diğer ilgi çekici husus, birçoğunu zaten tanıdığımız, tanımadıklarımızın da temsil ettikleri kurumları bildiğimiz katılımcıların çok açık ve direkt bir şekilde konuşmaları ve tartışmalarıydı. Bu arada bir noktanın altını çizmek gerekir: Katılımcıların bağlı bulundukları kurumların değil de kendi kişisel görüşlerini dile getirdikleri ısrarla vurgulanıyor. Bununla birlikte sahiden kendi görüşlerini dile getiriyor olsalar da katılımcıların çalıştıkları kurum ya da şirketi bilince sözlerinin değeri daha da artıyor veya kimi durumda azalıyor.

Sonuçta ortaya “dünyanın nasıl yönetileceği” nin tartışılıp karar verildiği bir zirveden çok, zaten bir şekilde dünyanın yönetilmesinde bir şekilde rolü olan önemli şahsiyetlerin “işler nasıl gidiyor?” gibi genel bir soru etrafında yürüttükleri çok geniş ve hayli verimli bir “beyin fırtınası” çıkıyor.


Muhafazakâr yaklaşım
Bilderberg Toplantısı’nın Soğuk Savaş’ın bitmesiyle bir ölçüde kabuk değiştirdiği ortada fakat yine de belirgin bir muhafazakârlık da göze çarpmıyor değil. Örneğin o kadar adları anılmakla birlikte Doğu ülkelerinden, özellikle Çin ve Rusya’dan katılımcılar yok. Yine şaşırtıcı bir şekilde, Batı Avrupa’ya çoktan entegre olan eski Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinden de kimsenin davet edilmemiş olduğu görülüyor. Bu arada Latin Amerika’dan da katılımcı olmadığını hatırlatalım.

Sonuç olarak Bilderberg Toplantısı’na davet edilmekten ve katılmış olmaktan hiç şikayetçi değilim. Bilakis benim için çok yararlı ve öğretici bir toplantıydı. Fakat toplantıya katılırken onun çok sıkı kurallarını da kabul etmiş olduğum için, orada kimin hangi konuda ne dediğini aktaramıyor olmanın benim gibi bir gazeteci için hayli sıkıntılı bir durum olduğu da ortada.

Ruşen Çakır/Vatan