"BENİM PATRONUM YOK"!..MEHMET BARLAS, "SAĞLIKLI ORTAKLIK" İÇİN GAZETE SAHİBİNDEN NEYİ İSTEDİ?..
1989'dan beri belirli aralıklarla bu grupta çalışan bir gazeteci olarak,şunları gözledim.Sabah'ın çalışanları mesleklerine ve gazetelerine sadakat gösterdiler.Biliyorum ki aynı durum, grubun yeni sahibi olan Çalık döneminde de böyle devam edecek.
Mesleğine sadık insanların maratonu koşuluyor...
Türk gazetecilerinin içinden bir türlü çıkamadıkları ikilemin özünde "Sadakat" sorunsalı vardır.
- Mesleğimin temel gereklerine, düşüncelerime, bilgime, evrensel doğrulara mı sadık olacağım?
- Sadece çalıştığım yayın organının patronuna mı sadık olacağım?
Bu ikilemi tabii ki her gazeteci kendince farklı değerlendirir...
Örneğin "Ben sadece mesleğime sadakat gösteririm" diyerek, birlikte yıllarca çalıştığı ve o dönemde hiç sorgulamadığı patronunu ve geçmişte kader arkadaşlığı yaptığı meslektaşlarını başka bir yayın organına geçtikten sonra yerden yere vuranlar da vardır.
Yahut, kendi çalıştığı yayın organının ve patronunun kuşkulu ilişkilerini görmezden gelen ama rakip yayın organlarının ve patronların her davranışlarında yasa veya ahlak dışılık arayanlar da vardır.
Bir de Türk medyasının oluşumundaki yapısal özellikler var.
Türk gazeteciliği, "Devlet" merkezli oluşmuştur.
İki iktidarlılık
Osmanlı'yı bırakalım. Cumhuriyet'in ilk dönemindeki gazetelerin sahipleri ya devletten (veya Tek Parti'den) icazetlidirler ya da zaten milletvekilidirler.
Çok partili demokrasi ile de, "iktidarcı ve muhalif basın" ayrımı devreye girmiştir.
27 Mayıs askeri darbesi ile başlayan "iki iktidarlı rejim" modelinde ise, basın kendini hep geçiş dönemlerine hazır tutmuştur. Yine kimi iktidarları kimi de muhalefetleri desteklemiştir ama "Derin Devlet" karşısında "hazır ol" pozisyonunu korumuşlardır.
Ama değişim, globalleşme, dünyadaki ideolojik kutuplaşmanın sonu, basının endüstrileşmesi, televizyon-gazete beraberlikleri, medya-banka sermaye bağlantıları, Türkiye'deki medya yapısını karmaşıklaştırdı.
Son askeri müdahale olan 28 Şubat'ın yönetim kadroları bu yeni yapıyı anlayamadıkları için, Türk medyası da büyük bir kriz yaşadı.
Sabah ve atv'nin içinde bulunduğu grubun son dönemde çalkantılar geçirmesi, işte bu duruma en iyi örnektir.
Önemli bir medya grubu eğer 8-10 yılda 4-5 kez patron değiştirdi ise, bu sade o grubun değil tüm medyanın istikrarsızlığını gösterir.
Karşılıklı saygı
1989'dan beri belirli aralıklarla bu grupta çalışan bir gazeteci olarak, şunları gözledim.
Sabah'ın çalışanları mesleklerine ve gazetelerine sadakat gösterdiler.
Biliyorum ki aynı durum, grubun yeni sahibi olan Çalık döneminde de böyle devam edecek. "Editoryal bağımsızlık" ve mesleğin gereklerine bağlılık, eskisi gibi sürecek.
Sabah ve atv'de Çalık Grubu'nun mülkiyeti devralması ise, bizim için bir "kararsızlık dönemi"nin daha sona ermesi anlamına geliyor.
Bundan sonra grup güçlü sermaye yapısı ile yeni atılımları daha rahat yapabilecek ve basın özgürlüğünün ön şartı olan "rekabet"in, daha ağırlıklı bir öğesi olacaktır.
Ben Mehmet Barlas olarak her fırsatta söylediklerimi bir kez daha tekrar edeyim.
- Benim patronum yok. Ben mesleğimi, bilgimi, emeğimi koyarım. Gazetenin sahibi de girişim gücünü, sermayesini, birikimini koyar. Bir ortaklık oluşur. Bu ortaklık karşılıklı saygıyla, özenle, sorumluluk duygusu ile, mesleki ve ahlaki kurallara uyulduğu takdire sağlıklı yürür.
Bütün Sabah çalışanlarının da böyle düşündükleri inancındayım.
Mehmet Barlas/SABAH