"BENİ DE TEHCİRE GÖNDER!.." HANGİ TARAF YAZARI BAŞBAKAN'A BÖYLE SESLENDİ?

Hangi Taraf yazarı BBC'ye verdiği mülakatta "Gerekirse 100 bin Ermeni'ye hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım..." diyen Başbakan'a böyle seslendi?

Erdoğan beni de tehcire gönder

Ermeni tabusunun şu evrede AKP’nin –ve tabii ki Türkiye’nin de- demokrasi ve değişim limiti olabileceğini son yazımda söylemiştim. Hem neden olmasın ki! Ülkenin bu en çetin tabusunun dayanılmaz rehavetine AKP niye kapılmasın? Kürt meselesi gibi ülkenin “iç”ini acıtan bir konu değil henüz bu; Ermenistan sınırını açtığınızda alacağınız ödül, içerideki bir avuç demokrat aydın ve halkın henüz mütevazı bir kesiminin takdiri. Üstelik AKP’nin değişim vizyonunu üreten kaymak tabakasını kenara ayırdığınızda, geriye Erdoğan’ın konuşmalarını yasakladığı bir taşra burjuvazisi kalıyor ki, onlar da evlere şenlik.

Ama bir de Başbakan’ın şahsının konuşmaları var; işte onu engelleyecek “vicdan” dışında hiçbir mercii yok.

İngiltere gezisinde BBC’ye verdiği mülakatta sarf ettiği sözlerden bahsediyorum şüphesiz. Ne demiş Erdoğan “Bakın benim ülkemde 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama 100 binini biz ülkemizde şu an idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu 100 binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım...” demiş.

Türkiye’de yaşayan bir “öteki” için şaşacak bir durum değil bu. Erdoğan aynı tehdidi geçen ocak ayında TRT 1’de yayınlanan ‘Enine Boyuna’ programında da savurmuştu. Doğrudur, Erdoğan’ın çok takdir gören “Ülke geçmişinde bazı faşizan uygulamalar oldu” dediği o “uygulamalardan” en yaygını, Türkiye’de yaşayan gayrıtürklere rehine muamelesi yapmak, mallarına el koymak ve onları sınır dışı etmekti. 1964 mübadelesinde 30 bin Rum 24 saat içerisinde yanlarına 20 dolar almalarına müsaade edilerek Yunanistan’a gözdağı vermek üzere kovulmuştu. Cumhuriyet’e 300 bin nüfusla giren Ermeniler, bezdirme ve bıktırma siyasetiyle bugün ülkede 70 bin değil, sadece 50 bin kişi kaldılar.

Rumlar ise artık tükendi sayılır...

Yani Sayın Erdoğan böyle yüz kızartıcı uygulamaların rutin olduğu bir ülkenin başbakanı. Üstelik, tam da bu zihniyetten uzaklaşmayı başarabildiği oranda değişimin dinamosu olan bir partinin lideri.

Ama Ermeni konusu...

Ermeni konusu bir tabudur. Ermeniyi aşan Türkiye iyileşir. Nasıl Ermeni Türkte hastalanmışsa, Türk de Ermenide hastalanmıştır. Zaten en büyük zorluk da bu hastalığı kabul etmekte...

Bunlar uzun vadede hayırlı gelişmeler.

Demokratlığın sınandığı, cilaların döküldüğü, eksiklerin görülmesine vesile olacak lapsuslar yaşıyoruz. Şu an Erdoğan söylediğinin tam olarak neye karşılık geldiğinin bence farkında değil. Çünkü demokratlığı sadece kendi dünyasını, ona dokunan mağduriyetleri içeriyor. Türk-İslam sentezi laboratuarında üretilmiş bir dimağ kendini ne kadar aşabilirse o kadar aşıyor. Milliyetçilikten uzaklaşıp inancın evrenselliğine yaklaştıkça vicdan devreye giriyor. Ama milliyetçi damar ağır bastığında devreler atıyor, Canan Arıtman’ın, Mahmut Esat Bozkurt’un ve hatta “Atalarım” diye kutsanan İttihatçıların hemen yanında yer alınıyor.

Halbuki, Türkiye’de AKP ile siyasallaşan değişim, dünyaya açılan inançlı Müslümanların bu tür bağnazlık soslu Türkçülüğe mesafelenmesi ile mümkün olmuştu. Kürdü, Aleviyi, Romanı insan gibi görebilmenin formülü muhafazakârlık ve sağcılıktan arınmış evrensel dindarlıktaydı çünkü. Nitekim Yıldıray Oğur da son yazısında buradan bakıyordu 1915’e ve bir çağrı yapıyordu: “Müslümanlar 1915 için yeni bir dil kursun. (...) Soykırım demeyin, ‘1915 Günahı’ deyin. Bırakın İttihatçıların torunları dedelerinin hatalarını savunmayı sürdürsün, siz bu günaha daha fazla ortak olmayın.”

Bu çağrıya her gün daha çok vicdanlı kişiden destek gelecek.

Lakin Erdoğan sayıları abartıyor. Bugün Taraf ’ın politika sayfalarında okuyacaksınız: Eurasia’nın 2009 raporuna göre Türkiye’de 100 bin değil, en fazla 15 bin Ermenistanlı göçmen var. Türkiyeli Ermenileri de eklersen yapar 65 bin. Sizi keser mi bilmem ama, ülkeme faydası olacaksa beni de 2010 model tehcirinizle gönderebilirsiniz Sayın Erdoğan.

Bu yazıyı vatandaşlık haklarımdan gönüllü bir feragatname olarak kabul edin. Fazla malım ve param yok ama eş, dost, eşya çok; 24 saat yetmez, en az bir hafta süre isterim ona göre...

Komşularla sıfır sorun siyasetinden, ayda 400 TL’ye çalışan gariban emekçi göçmenleri rehine olarak kullanma seviyesine yapılan sorti baş döndürücü gerçekten.

Bir o kadar da hazin...

Markar Esayan/Taraf