"BEN SİZE GÖĞÜS ÇATALINIZ YETERİ KADAR AÇIK DEĞİL DİYOR MUYUM?" ÖTEKİ MAHALLE'NİN YAZARLARI KAPIŞTI!..
Yazar Nihal Bengisu, Ayşe Arman'ın öteki mahalleden arkadaşı. İkisinin ortak noktaları da var, hiç benzeşmeyen yönleri de. Ama ilgi çekici olduğu kesin.
Sizinki bastırılmış cinsellik Sizinki de bastırılmış dinsellik azizim!!!
Nihal Bengisu benim "öteki mahalle"den arkadaşım. Babam öldüğünde, "Başın sağ olsun. Din, diyanet, ahiret, cennet cehennem üzerine sormak istediğin kafanı karıştıran şeyler varsa buradayım, ne zaman istersen ara" diye mesaj attı.
Zarafeti ve inceliği hoşuma gitti. Bir sürü ortak noktamız var onunla, tabii hiçbenzemeyen yanlarımız da. Fakat şurası kesin ki, muhafazakar kesimin en sivri, enorijinal kalemlerinden biri. İltifat etmeden bir giriş yazmaya çalışıyorum, onu övmemdenhoşlanmıyor çünkü! Güzel bakıyor, çekici, etkileyici filan dersem acayip kızıyor. Ama yenikavramlar bulan, akıllı, zeki, kıvrak bir beyin olduğunu söylememde bir sakınca yok. Yeter ki kıvrım-mıvrım lafı geçmesin! Her görüşüne katılmasam da, Nihal Bengisu Karaca sonderece önemli saptamalar yapıyor. Buyurun buradan okuyun...
Hadi gel iki kadın olarak sizin mahalleyi ve bizim mahalleyi konuşalım. Öncelikle, "siz" ve "biz" ayrıştırması hoşuna gidiyor mu?
Hadi gel iki kadın olarak sizin mahalleyi ve bizim mahalleyi konuşalım. Öncelikle, "siz" ve "biz" ayrıştırması hoşuna gidiyor mu?
Deli misin? Tabii ki gitmiyor. Doğru değil. Şık dadeğil. Üstelik bu "siz" ve "biz"ler, her an yeniden kuruluyor. Mesela, çocuk sahibi olan iki kadınolarak sen ve ben, bir "biz" kategorisi oluşturuyoruz.
Sizin mahalle, bizim mahalle, sizin hayattarzınız, bizim hayat tarzımız... Yok mu aslındabirbirimizden farkımız!
- O kadar da değil. Başka konular söz konusuolduğunda da "siz" ve "biz" kategorilerine dahiloluyoruz. Benzerliklerimiz olduğu gibifarklılıklarımız da var elbette. Ve bu farklar neyazık ki bazı yerlerde çok derin...
Bu da aramızda kapanması mümkün olmayanbir uçurum mu oluşturuyor?
- Uçurum mu deriz artık bilemiyorum, ama evetbazı konularda müthiş bir ayrılık var.
Mesela hangi konularda?
- Acı ama gerçek: Kapitalizme karşı bilinç-direnç konusunda iki mahalle de neredeyseaynı. İki mahallenin de ileri gelenleri çok tüketiyor ve alışveriş yapmayı çok seviyor. Sınıf atlama çabası bizde de var. Siz de teknoloji seviyorsunuz, biz de. Siz de milliyetçilikyapıyorsunuz, bizim kesimde de zaman zaman bu oluyor. Fark nerede mi? Mesela, sizdefakir ve yoksullarla ilgili durumlarda "N´apalım sistem böyle" kabullenişi var. Bizde isesizin "sadaka" dediğiniz müesseseyle fakiri gözetme daha yaygın. Yardımlaşma dernekleri hiç olmadığı kadar ilgi görüyor, Gazze için inanılmaz para toplanıyor.
Deniz Feneri skandalına rağmen mi?
- Evet, ona rağmen...
Başka?
- Sonra eğlence anlayışı arasındaki farklar var. Mesela, beyaz burjuvaya karşı yeşilburjuva ne kadar palazlanırsa palazlansın, bizler yılbaşını asla sizin gibi kutlamayacağız. En fazla kuruyemiş yiyip televizyon izleyeceğiz o gece. Kadın- erkek danslı partilerverilmeyecek. Alkol kullanılmayacak. Kullanılsa bile, asla itiraf edilemeyecek. Din, bir günah işlendiğinde, o günahın anlatılarak çoğaltılmasını da günahı arttıran bir faktör olarak görür. Çünkü günahın dolaşıma girmesi, "A millet neler yapıyor ya!" duygusuuyandırır ve teşvik edicidir. Demem o ki, bizim mahalle, sizinki gibi eğlenmeyecek,eğlense bile bunu hep bir "sapma" olarak görecek, bunun hesabını vereceğini bilecek. Sizin hayatınızda norm haline gelmiş şeyler, bizim hayatımızın büyük suçluluk duygularına, nefis muhasebelerine karşılık geliyor. Suçluluk duygusu veren bir şeyinüzerine kültür inşa edilmez, bu yüzden eğlence kültürümüz asla benzeşmeyecek.Anlatabiliyor muyum?
Elbette. Ben şunu anlıyorum: Kadın-erkek ilişkilerine bakış açımız ve bu perspektifin dinle bağlantısı aramızdaki en önemli fark...
-Aynen öyle.
O zaman sorunun bir boyutu da cinsellikle ilgili bakış açılarımızın farklı olması. Muhafazakar camia ile ilgili "bastırılmış cinsellik" sendromundan bahsedenler yanılıyor mu?
-Kısmen haklılar, kısmen yanılıyorlar. Modern hayat, cinselliği de eğlence kültürünün birparçası olarak alıyor. Muhafazakar yaşam tarzı buna dini tutumlarla direnmeye gayretediyor. Bu gayet sınırlı ve çerçevesi belli bir hayat demek. İnsan çerçevesi belli bir hayatiçindeyken de mutlu olabilir.
Ya olamıyorsa?
- O zaman senin bastırma dediğin hal devreye girebilir. Ama emin ol, muhafazakarkesimde ne kadar bastırılmış cinsellik varsa, modern batılı hayat tarzını seçmiş olan kesimde de o kadar bastırılmış dinsellik var...
Hoppala! Bu da nereden çıktı şimdi?
- Evet aynı oranlarda. Öyle işyerinde çaktırmadan iftar yapmaya çalışan çünkü sözdeliberal çevresinden dışlanmak istemeyen arkadaşlarımı filan da kastetmiyorum. İnancayaklaşan, ama aklı dinin birkaç nüvesine takıldığı için kendini tam olarak veremeyen insanların yaşadıkları var. "Artık benden geçti o ışığı yakalayabilmek" diyen kişiler tanıdımve çok derin bir çaresizlik hissettim karşılarında. İnanma isteği içinde olan ama bunugururuna yediremeyen entelektüeller mesela, hiç de az değiller...
Neden böyle? Bir insan inanmak istiyorsa inanır, onu ne tutabilir ki?
-Yıllarca aydınlanma felsefesi tahsil etmiş, Tanrı´yıvar ile yok arası bir yere konumlandırmış, ama biryandan da Tanrı´ya inanç duymaktan vazgeçememişve şimdi O´nu hayatına almakta zorlanıyor... Yıllarönce reddettiğin evladını yeniden hatırlamak ama artık nerede olduğunu bilememek gibi! Bulmak içingereken mücadele süreci gözünde büyüyor. Aslında bu çok insani. Sonra bir de sınıfsal kalıpların baskısıvar. Kapıcının inanç sistemiyle aynı yerde hizalanmak gururuna dokunuyor. Ayak kokan bircamide namaza durmayı içine sindiremiyor. Ama busafhayı geçip içindeki düğümleri çözenin inançla bütünleşmesi de, dini aile içinde öğrenenden dahasağlam oluyor. Baştan belli değil yani hiçbir şey.
Peki sence ne yapmak gerekiyor?
-Sancılı bölgeler konusunda nazik olmak gerekiyor!İtham edici sorularla ve belaltı vuruşlarla birbirimizlemoral üstünlük yarışına girmemek gerekiyor! Sen,içinde kalan doğulu, Müslüman hücrelerinle savaşını halledeceksin önce, ben de modernliğe dönenyüzümün beni değiştirdiği artık eskisi kadar pür olmadığım gerçeğiyle yüzleşeceğim. Herkes kendisiyle barışana kadar, bu alan ile saygılı bir uzaklık ve ölçülü bir temas halinde olmak en doğrusu...
Serdar Turgut bir ara iki mahallenin de dahil olabileceği kutlamalardan söz etmişti.Mümkün değil mi?
-İnsanların insani ilişki kurabilmesinin tek yolu ortak eğlence anlayışlarına sahip olmasıdeğil ki. Dindar biriyle kadeh tokuşturamazsın belki ama o da baban öldüğünde sanamesaj atabilir, yanında olduğunu hissettirebilir. Bana göre bunlar da en az birlikteeğlenebilmek kadar önemli. "Yok, eğlenmeden yapamıyoruz" diyorsak; bir tarafıneşelendirebilecek, diğer tarafın da hassasiyetlerine uygun düşebilecek mekansalzihinsel ortaklıklar bulunur. Nitekim ben buluyorum. Benden çok farklı hayat tarzı olan insanlarla siyasi, mizahi, edebi ve estetik değerler üzerinden ilişki kurabiliyorum. Haaa,kavgalar olmuyor mu? Oluyor. Ama "yapıcı kavga" diye bir şey de vardır. Ben mesela uzlaşmak için kavga ederim. Kavgamda "Ama bak ben seni anlamak istiyorum, izin ver!"gibi bir sevgi kelebekliği halim de olur...
Yani bir adım geri, bir adım ileri... Bir gerileceğiz, bir yumuşayacağız... mı diyorsun? Dans gibi?
- Aynen. Bir arada yaşayabilmek için, önce harbi niyet etmek lazım. Yakınlaşma açısından verimli olan, tabanı tarayan berrak bir vizyon lazım. Düştüğün yerden kalkıp devamedebilmen lazım. Ben çok da ümitsiz değilim. AK Parti´nin ilk iktidar döneminin iki yılıbence bu çabaların sergilendiği, pembe tüylü konfetili bir dönemdi. Sonra devreye başkahesaplar girdi. Ve bir imkan heba edildi. Fakat biraz bile olmuşsa, yeniden olabilir... Diyedüşünüyorum...
Siz bizi, bizim sizi yargıladığımızdan daha çokyargılıyorsunuz...
Sizin mahallede bir taraftan da iki üç karısı olanlar var. Cinselliklerini çok dabastırıyor gibi durmuyorlar?
- Emin ol bu durum, toplumun hiçbir kesiminde kabul gören bir şey değil. İnandığın kitap,"Senin için ideal olan tek bir eşle yetinmen!" demiş. İlk hanımının üzerine nikah kıyanlar, aslında ezik ve mahcup bir hayat yaşıyorlar. Öyle de yaşamalılar zaten! Mahcupolabilmek de bir seviyedir gerçi... Bu seviyeden nasibini alamamışlar da, olsa olsazulmetmiş oluyorlar. Ama kim söylemiş zulmedenin rahat olduğunu? O da başka bir şeyibastırıyor bu kez: Korkusunu. Mağdurun intikam alacağı günü bekleyerek yaşar zalim.Bunlar tabii benim görüşlerim. Ben politik olarak ezilen sınıfın ya da bireyin yanındaolmak, zayıf olanın sesine öncelik tanımak gerektiğine inanmış biriyim. Ama uzun vadede,insanın zulmettiğini, kaderin adalet ettiğini düşünürüm. Kader her zaman adalet eder!
Çok güzel söyledin de, ne farkı var sizin adamların, bizim adamlardan! Ya da şöylekibarca sorayım: Sizin mahallenin adamları, bizim mahallenin adamlarından daha mıahlaklı?
- Adam kıyaslama olayına hiç girmeyelim! Haaa ama şu var: Benim tanıdığım erkekleritutan bir "Allah korkusu" var, "Haksızlığa neden olursam, Allah beni affetmezse, neyaparım?" korkusu. Ben o korkuya değer veriyorum. Elbette kendisine "Dindarım" diyen herkeste o korku yok, ama o korkuyu taşıyanlar genellikle dindar kesimin içinden çıkıyor.
Sen de öyle bir koydun ki durumu: "Sizin mahalle olgun ve dolgun, bizim tarafgöçüyor!"
-Yok hayır, ben bizi aklayıp paklamaya çalışmıyorum. Sizde ayrımcılık daha az, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması gerektiğine ilişkin bilinç daha yerleşik. Sizdeki sıkıntılarla bizdeki sıkıntılar biraz daha farklı, ancak her iki tarafın da sıkıntıları olduğu gibiartıları da var. Fakat siz bizi, bizim sizi yargıladığımızdan daha çok yargılıyorsunuz.Çoğunlukla kadını koruma amaçlı, kadının güvenliğini sağlayan yapıları bile "aşağılama" olarak kodlamaya, yanlış değerlendirmeye yatkınsınız. Çarçabuk yapabiliyorsunuz bunuve bunlar "Tarafını seç, mevziini kaz!" psikolojisini daha da arttırıyor.
Ben iki kesimin erkeklerinde de ikiyüzlülük gözlemliyorum. Her iki taraf da, hayatını kolaylaştıracak şeylere hemen "Evet" diyor. Elini yüreğine koy, imam nikahı daerkeklerin hayatını kolaylaştırmak için kullanılmıyor mu?
- Valla, imam nikahlarının artmasının nedeni modern hayat stratejileri bence.Kentlerdekini kastediyorum. Modernliğini göstermeye, cinselliği özel hayattan çıkarıp kamusallaştırmaya dönük çabalar var. Yeniye, gençliğe, güzelliğe abartılı bir davet. Çağınsloganı "Daha fazlasını iste!" olunca, o da sonunda "Tamam" deyip hayatındaki kadınsayısını fazlalaştırıyor.
Yani yine biz suçluyuz öyle mi? Hadi canım sen de! İslam dininin, erkeklere iltimasgeçtiğini düşündüğün hiç olmuyor mu?
- Bu dünyada her şey erkeklere iltimas geçiyor. İslam ise, iltimas geçmiş gibi yapıyor. Bir sahne kurulmuş, rol dağıtımı yapılmış, biz sadece elimizdeki librettoya bakıp mevzuyuanlamaya çalışıyoruz. Çoğu kez de elimizdeki yanlış libretto oluyor. Yanlış libretto ilebakarsan, erkeğe iltimas geçildiğini düşünebilirsin.
Sen bana bir kadın olarak imam nikahı kıyıp birden fazla eşi alan adamları nasıldeğerlendirdiğini söyle... Bir erkeğin karısı ve metresi olmasından ne farkı var budurumun?
- Çokeşliliğin savunulabilir bir yanı yok. Kadın- erkek eşitsizliğini de derinleştiriyor. Amadiğer taraftan, gönüllere ipotek koyamazsın. Biri bir başkasını sevdi ve bir başkasıyla birlikte olmak istiyor diye kalkıp dünyayı onun başına yıkamazsın. Mevzunun çözümü var:Eşi bir başkasına aşık olan ve tepesine ikinci hanım getirilen kadın boşansın. Tabii parakazanabiliyorsa... Ekonomik durumu iyiyse... Bu nasıl mümkün olur? Kadın eğitim alırsa,mümkün olur. Peki tepesine ikinci hanım getirilme riski yüksek çevrelerde yaşayan kadınlar, çoğu başörtülü olan kadınlar eğitim alabiliyor mu? Hayır. Bu çevrenin kadınlarınaeğitimin kapılarını kapayanların, sonra dönüp bu kesimi "Sizin adamlarınız da böyle, dininiz de zaten böyle" demeleri yanlış. Asıl ikiyüzlülük bu!
İyi güzel de Nihal... Senin mahallenin erkeği karısının üzerine bir kadın dahaalabiliyor. Ama senin mahallenin kadını bunu yapamıyor. Gönüllere ipotek koyamazsın diyorsun, peki kadınların gönlü ne oluyor...
-Çünkü kadın, çocuk doğurandır. Tüm o doğum kontrol haplarına rağmen, háláistenmeyen bebeklerden geçilmiyor ortalık. Ve din dahil aileyi toplumsal hayatınmerkezine koyan bütün sistemler ´nesep´ meselesine önem verir. Çocuğun, babasınınkim olduğunu bilme hakkı vardır. Bugün Batılı toplumlar, sperm bankaları üzerindenaslında ´nesebin önemini´ tartışıyorlar. Demek ki nedir, dinin mesele yaptığı şeyler, insanlık devam ettikçe dönüp dönüp bizi tırmalayacak, yoklayacak olan meselelerdir.
Ooo, bu tartışma bitmez...
DEVAMI YARIN
Türban haksız rekabeti önlüyor, hiç de fena bir şey değil!
Sizin mahalle, bizim mahalle, sizin hayattarzınız, bizim hayat tarzımız... Yok mu aslındabirbirimizden farkımız!
- O kadar da değil. Başka konular söz konusuolduğunda da "siz" ve "biz" kategorilerine dahiloluyoruz. Benzerliklerimiz olduğu gibifarklılıklarımız da var elbette. Ve bu farklar neyazık ki bazı yerlerde çok derin...
Bu da aramızda kapanması mümkün olmayanbir uçurum mu oluşturuyor?
- Uçurum mu deriz artık bilemiyorum, ama evetbazı konularda müthiş bir ayrılık var.
Mesela hangi konularda?
- Acı ama gerçek: Kapitalizme karşı bilinç-direnç konusunda iki mahalle de neredeyseaynı. İki mahallenin de ileri gelenleri çok tüketiyor ve alışveriş yapmayı çok seviyor. Sınıf atlama çabası bizde de var. Siz de teknoloji seviyorsunuz, biz de. Siz de milliyetçilikyapıyorsunuz, bizim kesimde de zaman zaman bu oluyor. Fark nerede mi? Mesela, sizdefakir ve yoksullarla ilgili durumlarda "N´apalım sistem böyle" kabullenişi var. Bizde isesizin "sadaka" dediğiniz müesseseyle fakiri gözetme daha yaygın. Yardımlaşma dernekleri hiç olmadığı kadar ilgi görüyor, Gazze için inanılmaz para toplanıyor.
Deniz Feneri skandalına rağmen mi?
- Evet, ona rağmen...
Başka?
- Sonra eğlence anlayışı arasındaki farklar var. Mesela, beyaz burjuvaya karşı yeşilburjuva ne kadar palazlanırsa palazlansın, bizler yılbaşını asla sizin gibi kutlamayacağız. En fazla kuruyemiş yiyip televizyon izleyeceğiz o gece. Kadın- erkek danslı partilerverilmeyecek. Alkol kullanılmayacak. Kullanılsa bile, asla itiraf edilemeyecek. Din, bir günah işlendiğinde, o günahın anlatılarak çoğaltılmasını da günahı arttıran bir faktör olarak görür. Çünkü günahın dolaşıma girmesi, "A millet neler yapıyor ya!" duygusuuyandırır ve teşvik edicidir. Demem o ki, bizim mahalle, sizinki gibi eğlenmeyecek,eğlense bile bunu hep bir "sapma" olarak görecek, bunun hesabını vereceğini bilecek. Sizin hayatınızda norm haline gelmiş şeyler, bizim hayatımızın büyük suçluluk duygularına, nefis muhasebelerine karşılık geliyor. Suçluluk duygusu veren bir şeyinüzerine kültür inşa edilmez, bu yüzden eğlence kültürümüz asla benzeşmeyecek.Anlatabiliyor muyum?
Elbette. Ben şunu anlıyorum: Kadın-erkek ilişkilerine bakış açımız ve bu perspektifin dinle bağlantısı aramızdaki en önemli fark...
-Aynen öyle.
O zaman sorunun bir boyutu da cinsellikle ilgili bakış açılarımızın farklı olması. Muhafazakar camia ile ilgili "bastırılmış cinsellik" sendromundan bahsedenler yanılıyor mu?
-Kısmen haklılar, kısmen yanılıyorlar. Modern hayat, cinselliği de eğlence kültürünün birparçası olarak alıyor. Muhafazakar yaşam tarzı buna dini tutumlarla direnmeye gayretediyor. Bu gayet sınırlı ve çerçevesi belli bir hayat demek. İnsan çerçevesi belli bir hayatiçindeyken de mutlu olabilir.
Ya olamıyorsa?
- O zaman senin bastırma dediğin hal devreye girebilir. Ama emin ol, muhafazakarkesimde ne kadar bastırılmış cinsellik varsa, modern batılı hayat tarzını seçmiş olan kesimde de o kadar bastırılmış dinsellik var...
Hoppala! Bu da nereden çıktı şimdi?
- Evet aynı oranlarda. Öyle işyerinde çaktırmadan iftar yapmaya çalışan çünkü sözdeliberal çevresinden dışlanmak istemeyen arkadaşlarımı filan da kastetmiyorum. İnancayaklaşan, ama aklı dinin birkaç nüvesine takıldığı için kendini tam olarak veremeyen insanların yaşadıkları var. "Artık benden geçti o ışığı yakalayabilmek" diyen kişiler tanıdımve çok derin bir çaresizlik hissettim karşılarında. İnanma isteği içinde olan ama bunugururuna yediremeyen entelektüeller mesela, hiç de az değiller...
Neden böyle? Bir insan inanmak istiyorsa inanır, onu ne tutabilir ki?
-Yıllarca aydınlanma felsefesi tahsil etmiş, Tanrı´yıvar ile yok arası bir yere konumlandırmış, ama biryandan da Tanrı´ya inanç duymaktan vazgeçememişve şimdi O´nu hayatına almakta zorlanıyor... Yıllarönce reddettiğin evladını yeniden hatırlamak ama artık nerede olduğunu bilememek gibi! Bulmak içingereken mücadele süreci gözünde büyüyor. Aslında bu çok insani. Sonra bir de sınıfsal kalıpların baskısıvar. Kapıcının inanç sistemiyle aynı yerde hizalanmak gururuna dokunuyor. Ayak kokan bircamide namaza durmayı içine sindiremiyor. Ama busafhayı geçip içindeki düğümleri çözenin inançla bütünleşmesi de, dini aile içinde öğrenenden dahasağlam oluyor. Baştan belli değil yani hiçbir şey.
Peki sence ne yapmak gerekiyor?
-Sancılı bölgeler konusunda nazik olmak gerekiyor!İtham edici sorularla ve belaltı vuruşlarla birbirimizlemoral üstünlük yarışına girmemek gerekiyor! Sen,içinde kalan doğulu, Müslüman hücrelerinle savaşını halledeceksin önce, ben de modernliğe dönenyüzümün beni değiştirdiği artık eskisi kadar pür olmadığım gerçeğiyle yüzleşeceğim. Herkes kendisiyle barışana kadar, bu alan ile saygılı bir uzaklık ve ölçülü bir temas halinde olmak en doğrusu...
Serdar Turgut bir ara iki mahallenin de dahil olabileceği kutlamalardan söz etmişti.Mümkün değil mi?
-İnsanların insani ilişki kurabilmesinin tek yolu ortak eğlence anlayışlarına sahip olmasıdeğil ki. Dindar biriyle kadeh tokuşturamazsın belki ama o da baban öldüğünde sanamesaj atabilir, yanında olduğunu hissettirebilir. Bana göre bunlar da en az birlikteeğlenebilmek kadar önemli. "Yok, eğlenmeden yapamıyoruz" diyorsak; bir tarafıneşelendirebilecek, diğer tarafın da hassasiyetlerine uygun düşebilecek mekansalzihinsel ortaklıklar bulunur. Nitekim ben buluyorum. Benden çok farklı hayat tarzı olan insanlarla siyasi, mizahi, edebi ve estetik değerler üzerinden ilişki kurabiliyorum. Haaa,kavgalar olmuyor mu? Oluyor. Ama "yapıcı kavga" diye bir şey de vardır. Ben mesela uzlaşmak için kavga ederim. Kavgamda "Ama bak ben seni anlamak istiyorum, izin ver!"gibi bir sevgi kelebekliği halim de olur...
Yani bir adım geri, bir adım ileri... Bir gerileceğiz, bir yumuşayacağız... mı diyorsun? Dans gibi?
- Aynen. Bir arada yaşayabilmek için, önce harbi niyet etmek lazım. Yakınlaşma açısından verimli olan, tabanı tarayan berrak bir vizyon lazım. Düştüğün yerden kalkıp devamedebilmen lazım. Ben çok da ümitsiz değilim. AK Parti´nin ilk iktidar döneminin iki yılıbence bu çabaların sergilendiği, pembe tüylü konfetili bir dönemdi. Sonra devreye başkahesaplar girdi. Ve bir imkan heba edildi. Fakat biraz bile olmuşsa, yeniden olabilir... Diyedüşünüyorum...
Siz bizi, bizim sizi yargıladığımızdan daha çokyargılıyorsunuz...
Sizin mahallede bir taraftan da iki üç karısı olanlar var. Cinselliklerini çok dabastırıyor gibi durmuyorlar?
- Emin ol bu durum, toplumun hiçbir kesiminde kabul gören bir şey değil. İnandığın kitap,"Senin için ideal olan tek bir eşle yetinmen!" demiş. İlk hanımının üzerine nikah kıyanlar, aslında ezik ve mahcup bir hayat yaşıyorlar. Öyle de yaşamalılar zaten! Mahcupolabilmek de bir seviyedir gerçi... Bu seviyeden nasibini alamamışlar da, olsa olsazulmetmiş oluyorlar. Ama kim söylemiş zulmedenin rahat olduğunu? O da başka bir şeyibastırıyor bu kez: Korkusunu. Mağdurun intikam alacağı günü bekleyerek yaşar zalim.Bunlar tabii benim görüşlerim. Ben politik olarak ezilen sınıfın ya da bireyin yanındaolmak, zayıf olanın sesine öncelik tanımak gerektiğine inanmış biriyim. Ama uzun vadede,insanın zulmettiğini, kaderin adalet ettiğini düşünürüm. Kader her zaman adalet eder!
Çok güzel söyledin de, ne farkı var sizin adamların, bizim adamlardan! Ya da şöylekibarca sorayım: Sizin mahallenin adamları, bizim mahallenin adamlarından daha mıahlaklı?
- Adam kıyaslama olayına hiç girmeyelim! Haaa ama şu var: Benim tanıdığım erkekleritutan bir "Allah korkusu" var, "Haksızlığa neden olursam, Allah beni affetmezse, neyaparım?" korkusu. Ben o korkuya değer veriyorum. Elbette kendisine "Dindarım" diyen herkeste o korku yok, ama o korkuyu taşıyanlar genellikle dindar kesimin içinden çıkıyor.
Sen de öyle bir koydun ki durumu: "Sizin mahalle olgun ve dolgun, bizim tarafgöçüyor!"
-Yok hayır, ben bizi aklayıp paklamaya çalışmıyorum. Sizde ayrımcılık daha az, kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması gerektiğine ilişkin bilinç daha yerleşik. Sizdeki sıkıntılarla bizdeki sıkıntılar biraz daha farklı, ancak her iki tarafın da sıkıntıları olduğu gibiartıları da var. Fakat siz bizi, bizim sizi yargıladığımızdan daha çok yargılıyorsunuz.Çoğunlukla kadını koruma amaçlı, kadının güvenliğini sağlayan yapıları bile "aşağılama" olarak kodlamaya, yanlış değerlendirmeye yatkınsınız. Çarçabuk yapabiliyorsunuz bunuve bunlar "Tarafını seç, mevziini kaz!" psikolojisini daha da arttırıyor.
Ben iki kesimin erkeklerinde de ikiyüzlülük gözlemliyorum. Her iki taraf da, hayatını kolaylaştıracak şeylere hemen "Evet" diyor. Elini yüreğine koy, imam nikahı daerkeklerin hayatını kolaylaştırmak için kullanılmıyor mu?
- Valla, imam nikahlarının artmasının nedeni modern hayat stratejileri bence.Kentlerdekini kastediyorum. Modernliğini göstermeye, cinselliği özel hayattan çıkarıp kamusallaştırmaya dönük çabalar var. Yeniye, gençliğe, güzelliğe abartılı bir davet. Çağınsloganı "Daha fazlasını iste!" olunca, o da sonunda "Tamam" deyip hayatındaki kadınsayısını fazlalaştırıyor.
Yani yine biz suçluyuz öyle mi? Hadi canım sen de! İslam dininin, erkeklere iltimasgeçtiğini düşündüğün hiç olmuyor mu?
- Bu dünyada her şey erkeklere iltimas geçiyor. İslam ise, iltimas geçmiş gibi yapıyor. Bir sahne kurulmuş, rol dağıtımı yapılmış, biz sadece elimizdeki librettoya bakıp mevzuyuanlamaya çalışıyoruz. Çoğu kez de elimizdeki yanlış libretto oluyor. Yanlış libretto ilebakarsan, erkeğe iltimas geçildiğini düşünebilirsin.
Sen bana bir kadın olarak imam nikahı kıyıp birden fazla eşi alan adamları nasıldeğerlendirdiğini söyle... Bir erkeğin karısı ve metresi olmasından ne farkı var budurumun?
- Çokeşliliğin savunulabilir bir yanı yok. Kadın- erkek eşitsizliğini de derinleştiriyor. Amadiğer taraftan, gönüllere ipotek koyamazsın. Biri bir başkasını sevdi ve bir başkasıyla birlikte olmak istiyor diye kalkıp dünyayı onun başına yıkamazsın. Mevzunun çözümü var:Eşi bir başkasına aşık olan ve tepesine ikinci hanım getirilen kadın boşansın. Tabii parakazanabiliyorsa... Ekonomik durumu iyiyse... Bu nasıl mümkün olur? Kadın eğitim alırsa,mümkün olur. Peki tepesine ikinci hanım getirilme riski yüksek çevrelerde yaşayan kadınlar, çoğu başörtülü olan kadınlar eğitim alabiliyor mu? Hayır. Bu çevrenin kadınlarınaeğitimin kapılarını kapayanların, sonra dönüp bu kesimi "Sizin adamlarınız da böyle, dininiz de zaten böyle" demeleri yanlış. Asıl ikiyüzlülük bu!
İyi güzel de Nihal... Senin mahallenin erkeği karısının üzerine bir kadın dahaalabiliyor. Ama senin mahallenin kadını bunu yapamıyor. Gönüllere ipotek koyamazsın diyorsun, peki kadınların gönlü ne oluyor...
-Çünkü kadın, çocuk doğurandır. Tüm o doğum kontrol haplarına rağmen, háláistenmeyen bebeklerden geçilmiyor ortalık. Ve din dahil aileyi toplumsal hayatınmerkezine koyan bütün sistemler ´nesep´ meselesine önem verir. Çocuğun, babasınınkim olduğunu bilme hakkı vardır. Bugün Batılı toplumlar, sperm bankaları üzerindenaslında ´nesebin önemini´ tartışıyorlar. Demek ki nedir, dinin mesele yaptığı şeyler, insanlık devam ettikçe dönüp dönüp bizi tırmalayacak, yoklayacak olan meselelerdir.
Ooo, bu tartışma bitmez...
DEVAMI YARIN
Türban haksız rekabeti önlüyor, hiç de fena bir şey değil!
AYŞE ARMAN/HÜRRİYET