'BEN ONU KATIKSIZ LİBERAL BİLİRDİM!.. BİR SÜREDİR KESKİN BİR DÖNÜŞ GÖZE ÇARPIYOR!..'
Akşam yazarı Oray Eğin'den kavga çıkartacak sözler
Ali harikalar diyarında
Epey bir zamandır Hürriyet gazetesi yazarlarından Cüneyt Ülsever'in çizgisine dikkat ediyorum, yazdıklarını takip ediyorum. Ben onu 'katıksız' bir liberal olarak bilirdim. Amerika'da eğitim görmüş, şöhretini liberal görüşlerini Kanal 7'de aktararak kazanmıştı. İlk zamanlarında da 'süpermarket çeşitliliği'nin gazetesi Hürriyet'te de 'liberal bir yazar' eksiğini dolduruyordu.
Ancak epey bir süredir yazılarında keskin bir dönüş göze çarpıyor. Görüşleri medyanın geneline yayılmış ve kendine 'liberal' ya da 'demokrat' diyen kimilerinden belirgin bir şekilde ayrılıyor. Önce AKP'ye karşı mesafe koydu, Başbakan'ın 'hoşlanmadığı' gazeteciler arasında girdi. (Doğan-Erdoğan kavgasından çok önce.)
Son zamanlarda ise Ergenekon operasyonlarına ve yaratılan bilgi kirliliğine karşı yazılar yazıyor. Eskiden televizyon programlarında görüş bildirdiği arkadaşları atıp tutarken, yargısız infazlara imza atarken o daha ihtiyatli ve mesafeli davranmayı tercih ediyor. Bu yüzden o çevrelerde de eskisi gibi kabul görmüyor, yandaş basının televizyon kanallarında habire yer bulmuyor kendisine.
'Yandaş basın' projesinin en iddialı gazetesinin başyazarı Mehmet Barlas'a da dikkat etmek gerekiyor. Sabah'taki yazılarında, aynı gazetenin tetikçilerine karşılık -olması gerektiği gibi- hukukun üstlüğünü savunuyor, bu soruşturmadaki kimi çarpıklıklara dikkat çekiyor.
O da basındaki liberal görüşlerin arasında belirgin bir şekilde ayrışıyor.
Peki bu yazarlar bu kadar tedbirli, mesafeliyken, başka gazeteciler nasıl oluyor da bu kadar kolay atıp tutuyor, bu kadar sert ve katı konuşabiliyor?
Ben açıkçası bu üslubun bir tür deli cesareti olduğunu ve bilgisizlikten kaynaklandığını düşünüyorum.
Bunların başında Ali Bayramoğlu geliyor. Ne zaman televizyonu açsam, artık pek de karizması kalmayan saç modeli ve özenle 'bohemleştirilmiş' kostümüyle onu atıp tutarken buluyorum. Her şeyi o biliyor! Herkesi kolayca hedef gösteriyor, daha olmamış konularda yargılarda bulunuyor.
Peki nereden biliyor bunları, nereden öğreniyor? Onun cevabı yok. Zaten o kadar çok kanal geziyor ki, ne zaman oturup çalışmaya fırsat buluyor belli değil.
Kaldı ki analizleri bilgiye dayanıyor olsa bu kadar keskin olmaz. Yaptığı sosyal bilimlerin temeline aykırı: Hiçbir kuşku, hiçbir şüpheye yer yok. Dogmatik, bildiği tek şeye hapsolmuş ve onun dışına çıkamıyor. Dinci olsa anlarım, ama o da değil.
Dahası, kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi davranmayanlara karşı da müthiş bir nefret içinde.
Yıllarca hapislerde yatmış, işkence görmüş olsa Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik nefretini bir ölçüde anlayabileceğim. Ama siciline bakıyoruz, öyle bir şey de yok. Paris'te gezmiş bol bol. Eldeki veriler bu nefreti açıklamaya maalesef yetmiyor. Keşke Yıldırım Aktuna yaşasaydı, eminim bir sonuç elde ederdi.
Bayramoğlu ve medyadaki diğer 'Neo-Ergenekon' çetesinin üyeleri için deniyor ki 'Yıllardır aynı çizgide ilerliyorlar, yıllardır aynı şeyi savunuyorlar.' İstediklerini savunabilirler, bu bizim zenginliğimizdir.
Ama onlarla ilgili en büyük sorun üslupsuzlukları. Kullandıkları dil çok çirkin.
Kahvehanede maç anlatır gibi yorumluyorlar Türkiye'nin siyasi iklimini. Çünkü maalesef çok cahil, çok katı ve çok sertler. Bilgiye dayalı hiçbir derinlik yok, sadece retorikle iş yürütüyorlar. Bu da onları bir 'dogma'nın esaretinden kurtaramıyor.
Bu üslup tanıdık elbette: 70'lerde de bu katı dili konuşanlar vardı ve bu keskin kamplaşmanın sonucu binlerce insan öldü. 2000'lere geldik ve hiçbir şey değişmedi aynı dilden: Yine insanların ölmesini mi bekliyorlar?
İşte tam da bu yüzden Cüneyt Ülsever gibi eskiden bu isimlerle 'dava arkadaşı' olan birkaç kişinin basındaki yandaş liberal takımından uzaklaşmasını çok anlamlı buluyorum. Bu aynı zamanda liberal kalemlerinin bazılarının 'dogmadan' uzaklaştığını gösteriyor.
Can Dündar korkuyor, anlıyorum
Can Dündar, MilliyetPazar'daki yazısında Tuncay Güney'in ifadeleri ve Ergenekon soruşturmasında adının geçtiği yerlerle ilgili açıklama yapmış. 'Filancanın yazısını okudun mu, şunun programını izledin mi' türü cümlelerde Can Dündar'ın adı geçiyor iddianamede ve o da haklı olarak 'her zaman yapılabilecek olağan sohbetlerin' neden yazıldığını anlayamadığını söylüyor.
İfadelerinde Can Dündar'ın kitabını 'çözüme gitmeyen' ve 'kısır' diye tanımlayan Tuncay Güney'in de kendisini akladığı görüşünde: '[Kitabımız] Ergenekoncular yazdırmıştır, iftirasından aklanıyor. Önümü kesenlere de, kesildiğini söyleyenlere de buradan teşekkürlerimi yolluyorum.'
Gayet güzel.
Ama ben Can Dündar'ın üslubuna takıldım. Kendisine iftiralar atanlara, üzerine etiketler yapıştırmaya çalışanlara karşı fazlasıyla zarif, haddinden fazla kibar değil mi?
Can Dündar, kalemi kuvvetli bir yazar. Benim için yazarlık böyle karanlık dönemlerdeki cesaretle sınanır; kalemin gücünün kullanılacağı, yazılmayanın yazılacağı zaman böyle zamanlardır.
Öte yandan, kuvvetli kalemini neden böyle kısıtlayarak kullandığını da o kadar iyi anlıyorum ki... Biraz çekindiyse, biraz korktuysa ne diyebilirim ki?
Yaşadığımız 'korku imparatorluğu'nun iktidarı değil mi?
Bu yazı elden ele dolaşır
Bu hafta bol bol mail listelerinde insanların birbirine yollayacakları, zincirleme bir şekilde dolaşıp bilgisayarları kilitleyeceğine inandığım bir yazı okudum dünkü Hürriyet'te. Soner Yalçın'ın haftalık köşesinde 'Deniz Baykal'ın sözlerinin kodlarını okuduğu' bölüm çok çarpıcı, çok ilginç. Okumayanların okuması gereken cinsten... Gözünden kaçan ve copy-paste yapıp forward'lamak isteyenler için Soner Yalçın'ın yazısından o bölümü buraya alıyorum:
'Türkiye'de kafalar karıştırılıyor. Sanılıyor ki darbeyi sadece askerler yapar!
İşte size Hitler örneği:
Almanya'da Weimar Cumhuriyeti'ni kim yıktı: Adolf Hitler.
Hitler'in kurduğu cumhuriyetin adı neydi: Demokratik Cumhuriyet.
Hitler'in parlamento darbesiyle kurduğu bu cumhuriyetin silah gücü neydi: Polisler.
Hitler'in diktatör olmak istediğini anlamayıp ona 'yetki kanunu' veren kimlerdi: Merkez sağ partiler.
Hitler'i diktatör yapacak yasalara ve uygulamalara mecliste karşı çıkan kimdi: 88 sosyal demokrat milletvekili.
Hitler'in arkasındaki meclis gücü neydi: 441 milletvekili.
Hitler'e karşı çıkan basının ve muhalefetin başına ne geldi: Hepsi cezaevine tıkıldı.
Hitler'in Reichstag yangını gibi provokasyonlarla kandırıp ele geçirdiği son kurum neresiydi: Alman Ordusu.
CHP Lideri Baykal, son dönemde yaşadıklarımızı Hitler dönemine benzeterek bunları mı anımsatmak istiyor acaba?'
ORAY EĞİN / AKŞAM