''BEN HARAMA UÇKUR ÇÖZMEDİM!'' CÜBBELİ AHMET HOCA KİMLERE HAKKINI HELAL ETMEDİ?

Suç örgütü operasyonunda tutuklanan 'Cübbeli Ahmet' lakaplı Ahmet Ünlü'nün Akit gazetesi yazarı Hasan Karakaya ve suçlayanlara gizli mektup..

Suç örgütü operasyonunda tutuklanan ’Cübbeli Ahmet’ lakaplı Ahmet Ünlü’nün Akit gazetesi yazarı Hasan Karakaya ve diğer suçlayanlara gizli mektup mu yazdı?

Cübbeli Ahmet’in oğlu Yusuf Ünlü, mektubun yayınlanmasından sonra bu bilgileri doğruladı. İşte Yusuf Ünlü’nün sosyal paylaşım sitesindeki profilinden mektubu doğrulama sözleri: "Evet, bu mektup doğrudur ve babam(Hocam) tarafından nakledilmiştir! Şu anda haberini aldım, hakkınızı helal edin!"

İşte Cübbeli Ahmet’in yazdığı iddia edilen o mektup:

Beni tehdit suçuyla şikâyet eden ve ırzıma taan eden (Yûşâ Tepesi’ndeki dualarıyla mâruf) Avni Özsalih ile, hakkımda uydurulan kaseti izleyip izlettikten sonra cemaatten dışlanmam için gayret gösteren ve konuşmalar yapan Selahaddin Hoca’ya hakkımı helal etmiyorum!

Sayın Karakaya! Aramızda kalsın, geçen günkü yazınızı gördüğümde sizin hakkınızda sahip bulunduğum hüsn-ü zan tamamen tersine münkalip oldu. Yazılarınızı takip edenlerden malûmum olduğu vechile, bugüne kadar İslâmî kesimden kimsenin aleyhine yazmamaya özen gösteren birisiniz.

Daha bugüne kadar; ne sabahlara dek cicili-bicili kızları önüne alıp lâubâli konuşmalar yaparak halkın ahlâkını bozan ve Nâgihan Hanım’ın programında grup sex yapmakla itham edilen kimseler hakkında, ne hakkında yüz kızartıcı suçtan mahkeme kararı internetlerde dolaşan ve gazetenizin kankası bulunan şahıs hakkında, ne Mesihlik-Peygamberlik taslayan kanal sahipleri hakkında, ne de erkek-kadın tüm müritleriyle ilişkiye girdiği iddia edilen müteşeyyihler hakkında tek kelime yazmazken ne oldu da benim hakkımda aslı-astarı olmayan “İnsan ticareti, fuhşa yataklık” gibi konular daha soruşturma aşamasındayken ve dosyada gizlilik kararı mevcut iken mal bulmuş mağribî gibi bu konuya daldınız?!

Elbette ki bunda iyi niyet düşünmemiz mümkün değildir. Diğerleri hakkında yazmamanızın sebebi, kiminden yıllarca tahsil ettiğiniz reklam gelirleri, kiminden istifade ettiğiniz televizyon yayınları gibi basit dünya metaı mıdır yoksa İslâmî hassasiyetiniz midir?! Eğer İslâmî hassasiyetiniz ise bu hassasiyeti suçu muhakkak olan kimseler hakkında gösterirken, suçu mevhum olan benim gibi biri hakkında niçin göstermediniz?! Eğer bunlar hakkındaki suçlamaları iftira addediyorsanız, peki benim hakkımdakilerin iftira olmadığına nasıl böyle emin olabiliyorsunuz?!

BEN HARAMA UÇKUR ÇÖZMEDİM

Ey Karakaya! Sen ne cüretle “Evinde nikâhlı eşin dururken kalkıp da aşûftelerle iş tutmayacaksın” diye yazabilmektesin?! 8 çocuk babası ve milyonların sevgilisi olan bir adama “Sen fâhişelerle iş yapıyorsun” diyerek beni nasıl zina ile itham ederek bu kadar insana hakaret edebilmektesin?!

Bak; ben İslam’da muteber olan üç yemin “Vallâhi, billâhi, tallâhi” diyerek Yüce Rabbime yemin ve kasem ediyorum ki bulûğa erdiğimden bugüne kadar benim sol tarafıma zina gibi büyük bir günah yazılmamıştır. Eğer böyle bir şey olmuşsa Allâh bana imanlı ölmeyi nasip etmesin! Senin çevrende kaç kişi bu yemini yapabilir?! Tabi imansız ölmeyi tehlike saymayanlar müstesnâ!

Ayrıca hakkımdaki kaset uydurması 2.5 senelik bir mevzu iken bu hususta konuşmayı benim hapse girmeme kadar geciktirmenizin adâletle, insafla, vicdanla, haysiyetle, mertlikle ve erkeklikle bağdaşır bir tarafı var mıdır?!

Ey gidi Karakaya! Sen kendi karın-kızın selâmette olduğu için rahat bir tavır sergileyerek “Dînî konularda misyon yüklenen adamların elin karıları-kızlarıyla cinsel kondüsyonlarını test etme gibi bir lüksleri olamaz” derken benim evli kadınlarla da ilişkiye girdiğimi îmâ ederek Arş’ı titretecek bir iftira yaptığının farkında mısın?!

Sen: “Size bir fâsık kişi bir haber getirirse onu iyice araştırın sonra bilgisizce bir topluluğa bindirirsiniz, sonunda yaptığınıza pişman olursunuz” (Hucurât Sûresi:6’dan) âyet-i kerîmesini hiç duymadın mı?!

Deport olmayı (sınırdışı edilmeyi) bekleyen fakat bazı iftiralar yaptırmadan ihraç edilmeyen fahişelerin hezeyanları ne zamandır sizin ilham kaynağınız olmuştur?! Sizin “Gizlilik kararı olduğu için ayrıntılara girmeyeceğim” sözünüze bakılırsa bütün dosyadan haberdar edilmişsiniz. Demek gizlilik kararı olmasa bütün safhaları tek tek ele alacaksınız. Siz hiç Nûr Sûresi’nin: “Müstehcen haberlerin müminler içerisinde yayılmasını sevenlere dünyada da âhirette de çok acı verici büyük bir azap vardır” (Nûr Sûresi:19’dan) âyet-i kerîmesinin tehdidinden korkmuyor musunuz?!

Gördüğünüz üzere; burada sadece yayanlar değil, yayılmasını sevenler dahi tehdit edilmektedir! Artık size bu yaptığınızdan dolayı âhiretten önce dünyada çarpacak elîm azap müjdeler olsun!

Hem siz nikâh-sifâh, haram-helâl, mekruh-mübah gibi fıkhî terimleri yerli yerinde kullanacak ilmî müktesebâta mâlik misiniz?! Bir helâle haram, bir harama da helâl diyerek insanın dinden çıkıp kâfir olacağını biliyor muydunuz?! Bu konulardaki serbestlik ve yasaklık sınırlarını öğrenmek için son çıkan kitabım “Nişan ve Nikâh Ahkâmı” isimli eserimi okumanızı tavsiye ederim. Kusura bakmayın hapiste olduğum için hediye gönderemeyeceğim. Gerçi Arap eş‛ârında geçen “Cahil kişi pislik böceği gibidir. Salladıkça pis koku saçar” kelamı fehvasınca sizi bu konularda deşmeye gelmez. Ortaya ne rezil ifadeler ve şirk sözleri çıkacağından endişe ederim. Zira belden aşağı konuları ifadede sizinle boy ölçüşemeyeceğimi herkes takdir eder.

(Ne sayarsanız) sayın Karakaya! Siz “Bırakın kameraları, Allah takipte, Allah” derken kime vaaz ettiğinizi sanıyorsunuz?! Zina yapmayan ve harama uçkur çözmeyen birine bu sözün söylenmesinin ne manası olabilir?! Tabi ki Rabbimizin takibinden korkuyor, bu yüzden de gizli yerde bile haram işlemiyoruz. Peki ya milletin ortasında en büyük farz olan ve terki, şirkten sonra en büyük günah olan namazı zâyi edenler Allâh’tan hiç mi korkmuyorlar?!

Beyt: “Halk içinde bundan artık aybolur mu bir kişi,
Kendi aybı var iken zikrede aybı dîgeri.”

İSLAM’DA FUHUŞ İSNADI İÇİN GEREKLİ ŞARTLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

Allâh-u Te‛âlâ bu konuda çok hassas davranıyor ve herkes birbirine iftira edemesin diye zinanın cezasının tespiti hakkında dört şâhidin zina olayına şâhit olmasını şart koşuyor. Nitekim bu hususu Nur Sûresi’nin ilk âyetlerinde açıkça beyan ediyor ve zina suçlaması yapıp da dört şâhit getiremeyenlere iftira cezası olarak 80 sopa vurulmasını ve artık ebediyyen hiçbir konuda bu kişilerin şâhitliğinin kabul edilmemesini emrediyor. (Nûr Sûresi:4)

Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de bu konuyu: “Dört şâhit zina ânını aynı anda (göze çekilen) milin sürmedanlığın içinde bulunması gibi açık şekilde görmesi gerekir” (Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, no:17454, 8/227) hadîs-i şerîfi ile vuzûha kavuşturuyor.

Ömer (Radıyallâhu Anh) zamanında 4 kişi zinaya şâhitlik yapıyor fakat bir kişi: “Ben bunlarla birlikte görmedim. Ben gördüğümde üzerlerinde yorgan vardı ama sedir sallanıyordu” deyince Ömer (Radıyallâhu Anh) iftiradan dolayı bunlara 80 sopa vurduruyor.

Neyse Karakaya abimizin endişe edeceği bir durum söz konusu değil. O yesin-içsin Kur’ân hükümlerinin tatbik edilmediğine şükretsin. Allâh-u Te‛âlâ’nın açık beyânı vechile; “Şahitleri getiremeyenler Allâh indinde yalancıların ta kendileridir.” (Nûr Sûresi:13’den)

Diğer bir âyet-i kerîme fehvâsınca da: “Allâh’ın lâneti o yalancıların üzerine olsun.” (Hûd Sûresi:18’den)

HASAN ABİMİZ NE YAPMALIYDI?

Evvela her konuda kılı kırk yaran biri olarak her zaman yaptığı gibi konuyu ele almalı ve şu satırları sormalıydı:

1) “Hürrü satan bizden değildir” buyuran bir Peygamberin ümmeti olan birinin insan ticareti yaptığını ispat için karineler yetmeyip çok kuvvetli deliller bulunması lâzımken bu konuda tutuklamayı mucip olacak hangi açık deliller vardır?!

2) Şantaj, tehdit gibi konularda çeteyle irtibat iddia edilirken niçin çete üyelerinin tümü serbest kalmış, Hoca tutuklanmıştır.

3) Türkiye kadın kaynarken dışardan kadın getirtme iddiası hiç inandırıcı olmamıştır.

4) 2006 yılından beri bütün refleksleri kaybettirmiş müzmin diyabet, baypas, behçet, kalpte ve şah damarında stent, iltihaplı romatizma, depresyon ve panik atak gibi birçok hastalıktan dolayı Devlet Hastanesi tarafından verilmiş mühürlü raporlar arz edilmişken, kaçma ihtimali de mevcut değilken, deliller toplanmış olup karartma imkânı yokken tutuklamaya neden gerek duyulmuştur?!

5) Bunca yıldır aranan hiçbir evin görüntüsü verilmemişken neden özellikle Hoca’nın evinin iç görüntüleri yasak çiğnenerek servis edilmiştir?! Burada bu konuyla ilgili bir yazı yazan Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşime teşekkürü bir borç bilirim.

6) Dosyada gizlilik kararı varken dosyanın tüm içeriği gazetelere servis edilmiş ve medyada ikāmet adresleri dahi fuhuş evi olarak gösterilmiş, çocukların pasaportları hakkında Faslı kadınların pasaportları denilmesine yol açılmıştır. 28 şubat döneminde bile görülmedik şekilde Hoca’ya karşı tezâhür eden bu nefretin belli bir nedeni var mıdır?!

İşte biz abimizden bu soruların cevaplarını arayarak bizi savunmasını beklerken o da: “Cübbeli bu sefer bitti” sananların kervanına katılmış olacak ki “Bir de benden” diyerek saldırıya geçmiştir. Ama herkes şunu iyi bilmelidir ki Allâh’ın bitirmediğini kimse bitiremez, O’nun bitirdiğini de kimse diriltemez! Akit gazetesinde (eski yazar) Ali Eren ve Serdar Arseven gibi şahsiyetler mevcutken -isim ve soyadlar da semadan nazil olduğuna göre- bizim bu müdafaaları Eren ve Arseven soyadlarından değil de Karakaya soyadından beklememiz elbette safdillik olacaktır.

BAŞIMA GELENLERİN SEBEPLERİ HAKKINDA BİR TAHLİL

İslâmî Cemaatler hakkında muhallil olan Nevzat Çiçek Beyefendi’nin de dediği gibi bana defaatle “Ekranlardan geri çekil, başına bir şey gelmeyecek” denilmişse de ben bu sözleri dinlemedim. Konuşmalarımdan para almadığım için bu konuda maddî bir endişe taşımadığımdan dolayı geri çekilmek için Üstâdım Mahmud Efendi Hazretleri’ne defaatle müracaat ettimse de her defasında “Kim diyor sana ‘Geri çekil’ diye?! Geri durmak yok” cevabını alınca geri duramadım. Tabi ki Üstâdımız bu derslerin milyonların hidâyetine vesîle olduğunu bildiği için bana izin vermiştir.

Yine defaatle -hattâ bir keresinde 7 defa- kendisi adına yazmış olduğumuz “Rûhu’l-Furkān Tefsîri”ndeki hizmetimden azlimi istediysem de “Meşâyih senden başkasına izin vermiyor” cevabını alınca bırakamadım. Bir sefer beni çok darlattıklarında Türkiye’yi terk edip Medîne’ye yerleşme müsaadesi istediğimde “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) seni orada istemiyor, ümmeti kime bırakacaksın?!” cevabını alınca tabi ki mürşidimden kaçamazdım.

Bana yapılan saldırılar 11 yaşlarımda başlamış, o zaman Üstadımızın bazı akrabası tarafından başıma gelen eziyetler cemaat içi kalmış, üzerime büyük iftiralar atılmış ama Üstadımız daima: “Seni kıskanıyorlar, sabret” diyerek fakiri teselli etmiştir. İlk evliliğimde boşanmaya mecbur kalınca yine üzerime cemaat içinde büyük iftiralar atılarak mağdur edildim ki bu dertler beni genç yaşta şeker hastası yaptı. Daha sonra zelzele vaazı nedeniyle 312’den 2 sene 7 ay 3 gün ceza alarak linç edildim, “Cübbeli bitti” denildi, çıktık tekrar canlandım. Sonra jetsky olayıyla haftalar süren ve başbakana bile görüşü sorulan programlarla linç edildim, tekrar “Teke Tek” konuşmaları vesilesiyle gündeme geldim.

O sırada “Dinler arası diyalog, mezhepsizlik, Mehdilik ve tasavvuf karşıtlığı” gibi konularda reddiyelere başlarken çekincelerim olduğu için Üstadımıza soru sorduğumda “Şeytanın dostlarıyla savaşın, zira şeytanın hilesi çok zayıftır” (Nisâ Sûresi:76’dan) âyet-i kerîmesini okuyarak bu işi başlattı. Bu arada defaatle: “Acı da olsa hakkı söyle”, “Haktan susan dilsiz şeytan” hadîs-i şeriflerini okuyordu.

Mâlum çevreler insanların benim yayınlarıma yönelişinden rahatsız olarak geri çekilmem için birçok aracı koydularsa da ben hep mürşidimi dinledim. İnsanların bana olan teveccühünden rahatsız olan çevreler bu sefer Taraf gazetesine “Zorba Cübbeli” manşetini attırdılar, olmadı Yeni Şafak gazetesine “Provokatör Cübbeli” manşetini attırdılar, o da olmayınca internete benim zina yaptığım iddiasıyla bir kaset attılar, insanların ev adreslerine kadar gönderdiler, sokaklara saçtılar. Biz bunu emniyete şikâyet ettiysek de bir sonuç alamadık.

Şimdi de bu iftiralarla bizi içeri attılar. Herhalde dışarıda durdukça baş edemeyeceklerini anladılar ki tutuklama gereği duydular. Sizlerin de takdir edeceğiniz üzere ben geri çekilseydim yâhut “Yahudi-Hristiyanlar cennete girer” veya “Şîa da hak üzeredir” ya da “Ilımlı İslam projesine evet” yâhut Mehdilik iddia edenlere “Tabi ki sizden bal gibi Mehdi olur” deseydim ve sapık görüşlere sahip bazı ilâhiyatçılara teker teker cevap vermeseydim elbette ki şimdi zindanda olmazdım.

Başkaları bana atılı suçların hepsini işlese bile ceza almazken, biz yanımızdaki bazı kimselerin yanlışı yüzünden hapse atıldık. Ama bunda da hayır vardır. Her seferinde beni daha itibarla belâdan kurtaran Allâh bu sefer de bana şeref vermeye kādirdir. İlginç olan ise, ben reddiye yaptığım çevrelere özel hayatlarıyla ilgili bir tenkit yöneltmezken, onları defaatle davet etmeme rağmen ilmî sahada karşıma çıkamayıp hep bel altı vurmalarıdır.

İSMAİLAĞA ANALİZİ

Bu konuda ben bir tahlilde bulunmayayım ancak cemaatler üzerine birçok dosya hazırlamış gazetecilerden Nevzat Çiçek Beyefendi’nin tahliline katıldığımı bildireyim. Kendisi “-Politika Haber- Online BirGün” isimli sitede yayınlanan açıklamasında şunları söylemiş:

“İsmailağa’da Mahmut Efendi’nin yanlış tedavi edildiğini, yanlış ilaç verildiğini ve bu şekilde ayağa kalkmadığını biliyoruz. Mahmut Efendi’nin 2007’de bir şekilde ailesi tarafından kaçırılarak götürüldüğü hastanenin kurşunlandığını da biliyoruz.

Cübbeli Ahmed’e ait olduğu öne sürülen kasetlerin daha önce iki defa cemaatin bir hocasına da gönderildiğini ve: “Bunu cemaate söyle, Cübbeli buradan uzaklaşsın” dediğini bilmeyen yok. Cübbeli’nin cemaat adına konuşmasından birileri rahatsız ve kullandığı uslup ve sağa sola sataşması kabul edilmiyor. İsmailağa’nın dizayn edilmek istendiğini biz iki değerli hocası Bayram ve Hızır hocaların öldürülmesinden biliyoruz. Bu bakımdan İsmailağa üzerinde Mahmut Efendi sonrasının hesapları yapılıyor. İsmailağa’nın sessiz, sakin kamuoyundan uzak bir şekilde varlığını sürdürmesi isteniyor ve öne çıkmaması ve hocalarından bazılarının itibarsızlaştırılması esas hedef.”

Evet! Anlaşılan o ki birileri beni bitirmeye karar vermiş. Ama onlara Abdülkādir-i Geylânî (Kuddise Sirruhû)nun “Yûsuf’un kardeşleri onu öldürmeye karar verdiler. Oysa Allâh indinde Mısır’ın azîzi ve nebîlerden biri olan kişiyi nasıl öldürebilirler?!” sözünü hatırlatırım.

Kimsenin ilâhi kadere itiraz gücü yoktur. Ben Mısır’ın azîzi değilim, olsam olsam İstanbul’un reziliyim. Ama şu âyet-i kerîmeyi unutmayalım: “Allâh’ın insanlar için açtığı rahmeti kimse tutamaz. Tuttuğunu da kimse salamaz.” (Fâtır Sûresi:2’den)

“Takdîr-i Hudâ kuvve-i bazu ile dönmez,
Bir şem‛-ı ki Mevlâ yaka bin bâd ile sönmez.”

MÜNÂCÂT

Bugün bana yakışan Yûsuf (Aleyhisselâm)ın zindanda yaptığı duaya devamdır ki bu duanın bana yönelik açılımı şöyledir:

“Rabbim! Onların beni davet ettiği (mülâyemetten, tahriften, tâvizden, Ehl-i Sünnet dışı fırkaları hak göstermekten, Ehl-i Kitap’ı hak üzere görmekten, cennete girmek için Müslüman olma şartı aramamaktan, sahâbeye sövmeye göz yummaktan, kader inkârına itiraz etmemekten, hakkı haykırmamaktan ve tüm bâtıl) şeylerdense hapis bana daha sevgilidir.

Sen onların hîlesini benden çevirmezsen ben de onlara meylederim ve câhillerden olurum. (Yâ Rabbi! Sen beni kaydırma, ayaklarımı sâbit eyle, tarafından bana rahmetini bahşeyle! Karşılıksız bolca veren Sensin ancak Sen!)”

ÖNEMLİ DUYURU!

Beni tehdit suçuyla şikâyet eden ve ırzıma taan eden (Yûşâ Tepesi’ndeki dualarıyla mâruf) Avni Özsalih ile, hakkımda uydurulan kaseti izleyip izlettikten sonra cemaatten dışlanmam için gayret gösteren ve konuşmalar yapan Selahaddin Hoca’ya hakkımı helal etmiyorum!

Benim kitaplarımdan yâhut sohbetlerimden istifâde edenlerden her kim bunların sohbetlerine giderse onlara da, insanı öğreticisine köle yapacak kadar kuvvetli olan ilim ve talim hakkımı haram ediyorum. Herkes istediği şahsı sohbet için seçme hakkına elbette sahiptir. Ben burada kimseye tahkir, tehdit ve tezyif kastetmiyorum ancak hakkımı haram etme hakkımı kullanıyorum. Allâh dünyada herkesin yolunu açık etsin, nasıl olsa âhiret geliyor!

TAKDİR VE TEKDÎR

Reddiye yaptığım çevrelerden Hayreddin Karaman ve Mustafa İslamoğlu’nun bazı gazetecilere gizlice “İyi ki bu işler başına geldi de biraz rahat ettik yoksa bizi mahvedecekti” dedikleri ve sevindikleri sağlam kaynaklardan kulağıma gelmiş bulunmaktadır.

Keşke onlar da yılladır kendilerine karşı en ağır dilde reddiye yaptığım Yaşar Nuri ve Zekeriya Beyaz Beyefendiler kadar âdilâne davranabilseydiler!

Rabbimiz “Bir kavme olan düşmanlığınız sizi (onlar hakkında) adâletli davranmamaya sevk etmesin. Siz (daima) âdil olun” buyurmaktadır. Bu noktada nefsânî duyguları bir kenara bırakıp dînî ve millî hassasiyetleri ön planda tutabilme erdemini gösteren sağcı-solcu-Alevî-Sünnî her fırkaya özellikle de Zekeriya Beyaz Beyefendi’ye şükranlarımı arz ederim!