"BEKLEYİN ŞİMDİ SIRA SİZE GELİYOR!... KELLENİZİN GİTMESİ YAKINDIR!..." ERTUĞRUL ÖZKÖK HANGİ BİLDİRİNİN ALTINA İMZA ATTI?...

Getirin bir káğıt kalem, hep birlikte bir bildiri yazacağız.Bir demokrasi deklarasyonu.

İlk imzayı ben atıyorum


GETİRİN bir káğıt kalem, hep birlikte bir bildiri yazacağız.Bir demokrasi deklarasyonu.

Metin aynen şu olacak:

"Hálá bazıları çok partili hayata ayak uydurmakta zorluk çekiyor. Demokrasinin temeli farklı partilerin, farklı görüşlerin özgürce var olmasıdır. Siyasi hakların garanti altına alınmasıdır. Adalet ve hakkaniyetin kurumsallaşması, çağdaş, hukuk devleti normlarının işler olması, her türlü keyfiliğin ortadan kalkmasıdır."

Hep birlikte bu metni yazacağız.

Sonra imzaya açacağız.

İşte imzam, şimdiden attım bile.

* * *

Peki bu metni kim kaleme aldı?

Ben mi? Hayır.

Başbakan Tayyip Erdoğan.

Geçen pazar günü AKP Kadın Kolları Kongresi´nde yaptığı konuşmada aynen böyle söyledi.

O yazdı ama biraz intihal var.

Orijinal metnin müellifi Avrupa Birliği.

Siyasi kriterleri Kopenhag´da, ekonomik kriterleri de Maastricht´te yazılmış.

Şimdi altına biz de imzayı attığımıza göre haydi görev başına.

Güzel bir "memleket bilançosu" çıkaracağız.

Bir anket yapıp sorulara cevap vereceğiz.

Demokrasiyi, çoksesliliği içine sindirenler, başka seslere bu kadar sağır, bu kadar tahammülsüz olabilir mi?

Kendisi gibi düşünmeyen, en sıradan eleştiri hakkını kullanan bir medyayı ortadan kaldırmaya tam teşebbüs edebilir mi?

O medyanın gazetecileri üzerinde cadı avı düzenler, hoşuna gitmeyen gazeteciler için "Beğenmiyorsan çek git" diye konuşabilir mi?

Çoksesliliği içine sindirmiş bir Başbakan ve partisi, basının neredeyse üçte ikisi, şartsız şurtsuz, hiç "ama"sız, birinci sayfasından spor sayfasına kadar kendine tam biat etmişken, gözünü geriye kalan üçte bire dikip, "Onları da istiyorum" diye bağırıp çağırır mı?

Kiralık kalemlerine, "Bekleyin şimdi sıra size geliyor, kellenizin gitmesi yakındır" diye tehdit mektupları yazdırabilir mi?

Var mı Kopenhag´ın orijinal metninde böyle bir "çokseslilik" tarifi.

Çoksesli dediğimiz zaman, sadece "bizim çocukların" kelle sayısından mı söz ediyoruz?

Teksesli bizim çocuklar korosu...

Yoksa onu tek maddeden ibaret bir deklarasyon mu sanıyoruz?

Madde 1: Benim partimin kapatılması yasaktır.

Madde 2 yok...

Yani çağdaş demokrasi bu oluyor, öyle mi?

* * *

Gelelim şu keyfiyet meselesine.

Onu derseniz bir ucu Kopenhag´da, öteki ucu Maastricht´te.

O çoksesli, eşitçi, zengini de çobanı da aynı hizada yarışa başlatan çoksesli demokrasilerin hangisinde milletvekilliği adaylığı, genel başkanın, iki bile değil, tek dudağının ucundadır?

Hadi onu geçtik.

Kopenhag´ın hangi semtinde, ülkenin milyonlarca insanı içinde tek liyakat sahibi olanlar, nedense eşi türbanlılar oluyor?

Hangi demokraside, bakanlığın bütün koridorları sadece hemşerilerin, akraba ve taallukatın iskánına açılıyor?

* * *

Keyfi yönetim olmaz, diyoruz değil mi?

Hadi öyleyse biraz da Maastricht sokaklarında dolaşalım.

Avrupa demokrasisinin hangi ekonomi mahallesinde, tek kişilik, sipariş ihaleler nedense hep yakın akrabalara, damatlara, bizim oğlana, dayı çocuğuna gidiyor?

Hangisinde ülkenin sanayi gelişmesine yıllarca katkıda bulunmuş, markalar yaratmış işadamları tam biat etmedi diye "ötekiler" diye etiketlenip, gözler ve nimetler yine "bizim çocuklara" dönüyor?

H