Bekir Coşkun, Özdil'i yazdı; Sen hele kesin bir kovul!
Yazısının finalinde ise, "sen hele bir kesin kovul o zaman biz seni kucaklayıp yanaklarından öperiz" diyen Coşkun böylece Özdil'e "Sözcü'de yerin hazır" çağırısı yapmış oldu.
Hürriyet gazetesinin üçüncü sayfasında uzun yıllar "Onuncu Köy" isimli köşeyi yazan, gazeteden ayrılmak zorunda bırakılınca köşesini Yılmaz Özdil'e "kaptıran" Sözcü yazarı Bekir Coşkun, bugün Hürriyet'in yazısını basmadığı Yılmaz Özdil için yazdı.
"O köşenin senden önceki sahibi olarak..." diye başladığı yazısında Coşkun sansür ve kovulma sürecinin nasıl işlediğini anlattı önce, ardından da "konulmamış yazı konulmuş yazılardan her zaman daha çok koymuştur… Asla unutulmaz" diyerek Özdil'e destek verdi.
Yazısının finalinde ise, "sen hele bir kesin kovul o zaman biz seni kucaklayıp yanaklarından öperiz" diyen Coşkun böylece Özdil'e "Sözcü'de yerin hazır" çağırısı yapmış oldu.
İşte Bekir Coşkun'un o yazısından çarpıcı bölümler:
"O köşenin senden önceki sahibi olarak…
Farkındayım…
*
Şöyle oluyor:
Editör arkadaş arıyor “Yazını okudum çok güldüm, eline sağlık, harika ya…” diyor…
Bu demek ki; yazıyı koymayacaklar…
Boş bulunup da “Teşekkür ederim” desen de faydası olmaz “Bir ricamız var, şurada hani diyorsun ya…” diye başlar… Ömründe okunacak bir tek yazı yazmamış, okuruna karşı namus borcunun farkında olmayan, gazetecilik yapmadığı zaman okur yerine patrona koşup
“Beyefendi kilo vermişsiniz” diyen editör…
“Orası biraz şey olmuş” der…
Anladın!..
*
Hiç boşuna uğraşıp “Ama orasını çıkartırsanız yazı anlamsızlaşır” deme…
O yazıyı istiyorlardır aslında…
Anlamsızını…
*
Bu böyle sürüp gider…
Bir gün patronla yemek yenileceğini söylerler, hemen yanına oturturlar seni… Patron çatalı dolmaya batırırken hep sana bakar…
O sırada korkma, tatlılar gelince asıl başlar iş:
Söylediklerinin özeti “Şu adamı üzerime saldırtma, biliyorsun bizim basın ilkelerimiz var, nedir bu senden çektiğim”dir…
Editör, ilke olarak araya girer
“Beyefendi kilo vermişsiniz” der…
Yani bunların “kilo vermişsiniz” lafları gerçek olsa, patronun eksi (-) 200 kiloda olması lazımdır…
*
Arada bir yazını koymazlar…
Okur da bir alemdir ha, sen gidince bırakırız gazeteyi der, ama Türkiye’nin en çok yazar kovan gazetesi, en çok okunan gazetesidir şu anda…
Yazını koymadıkları gün diyelim ki…
Beğenen olur “Çok güzel yazmışsınız yine” der okur…
Sakın benim gibi “Ama yazım bugün yok, koymadılar” deme…
Çünkü; konulmamış yazı konulmuş yazılardan her zaman daha çok koymuştur…
Asla unutulmaz…
*
Seni bilmem…
Ama ben sabaha karşı tam dörtte “kovulma rüyamı” görürdüm… Ama her gece neredeyse, yastığım ıslak kalkardım, tam dörtte…
Salona geçip sigaramı yakardım…
Bizim çilemizi en çok onlar çekerler, Andree uyanır, rüyamı bildiği için hiç konuşmadan bana çok güzel yardımcı olurdu:
“Üzülme başka iş mi yok…”
Ama hiç iş bulma rüyası görmedim…
*
Sen benim için “Sabah kahvesi” demiştin, ben de sana bir şey söylerim…
Hele bir kesin kovul…
O “kovulma onur madalyası” yüzde 50’nin katılımı ile boynuna bir asılsın…
Medyayı bu hale getirenler insanların yüzüne bakamazken, biz seni kucaklayıp yanaklarından öperiz…
Çünkü sen patronun değil, bizimsin…
"O köşenin senden önceki sahibi olarak..." diye başladığı yazısında Coşkun sansür ve kovulma sürecinin nasıl işlediğini anlattı önce, ardından da "konulmamış yazı konulmuş yazılardan her zaman daha çok koymuştur… Asla unutulmaz" diyerek Özdil'e destek verdi.
Yazısının finalinde ise, "sen hele bir kesin kovul o zaman biz seni kucaklayıp yanaklarından öperiz" diyen Coşkun böylece Özdil'e "Sözcü'de yerin hazır" çağırısı yapmış oldu.
İşte Bekir Coşkun'un o yazısından çarpıcı bölümler:
"O köşenin senden önceki sahibi olarak…
Farkındayım…
*
Şöyle oluyor:
Editör arkadaş arıyor “Yazını okudum çok güldüm, eline sağlık, harika ya…” diyor…
Bu demek ki; yazıyı koymayacaklar…
Boş bulunup da “Teşekkür ederim” desen de faydası olmaz “Bir ricamız var, şurada hani diyorsun ya…” diye başlar… Ömründe okunacak bir tek yazı yazmamış, okuruna karşı namus borcunun farkında olmayan, gazetecilik yapmadığı zaman okur yerine patrona koşup
“Beyefendi kilo vermişsiniz” diyen editör…
“Orası biraz şey olmuş” der…
Anladın!..
*
Hiç boşuna uğraşıp “Ama orasını çıkartırsanız yazı anlamsızlaşır” deme…
O yazıyı istiyorlardır aslında…
Anlamsızını…
*
Bu böyle sürüp gider…
Bir gün patronla yemek yenileceğini söylerler, hemen yanına oturturlar seni… Patron çatalı dolmaya batırırken hep sana bakar…
O sırada korkma, tatlılar gelince asıl başlar iş:
Söylediklerinin özeti “Şu adamı üzerime saldırtma, biliyorsun bizim basın ilkelerimiz var, nedir bu senden çektiğim”dir…
Editör, ilke olarak araya girer
“Beyefendi kilo vermişsiniz” der…
Yani bunların “kilo vermişsiniz” lafları gerçek olsa, patronun eksi (-) 200 kiloda olması lazımdır…
*
Arada bir yazını koymazlar…
Okur da bir alemdir ha, sen gidince bırakırız gazeteyi der, ama Türkiye’nin en çok yazar kovan gazetesi, en çok okunan gazetesidir şu anda…
Yazını koymadıkları gün diyelim ki…
Beğenen olur “Çok güzel yazmışsınız yine” der okur…
Sakın benim gibi “Ama yazım bugün yok, koymadılar” deme…
Çünkü; konulmamış yazı konulmuş yazılardan her zaman daha çok koymuştur…
Asla unutulmaz…
*
Seni bilmem…
Ama ben sabaha karşı tam dörtte “kovulma rüyamı” görürdüm… Ama her gece neredeyse, yastığım ıslak kalkardım, tam dörtte…
Salona geçip sigaramı yakardım…
Bizim çilemizi en çok onlar çekerler, Andree uyanır, rüyamı bildiği için hiç konuşmadan bana çok güzel yardımcı olurdu:
“Üzülme başka iş mi yok…”
Ama hiç iş bulma rüyası görmedim…
*
Sen benim için “Sabah kahvesi” demiştin, ben de sana bir şey söylerim…
Hele bir kesin kovul…
O “kovulma onur madalyası” yüzde 50’nin katılımı ile boynuna bir asılsın…
Medyayı bu hale getirenler insanların yüzüne bakamazken, biz seni kucaklayıp yanaklarından öperiz…
Çünkü sen patronun değil, bizimsin…