BEKİR COŞKUN ARTIK CİNERDE Mİ?.. CİNER GRUBU BEKİR COŞKUN'A NE TEKLİF ETTİ?.. USTA KALEMDEN OLAY YARATACAK AÇIKLAMALAR!..
Ciner Grubu'nun yeni gazetesine geçeceği konuşulan Hürriyet yazarı Bekir Coşkun, Akşam'ın pazar ekine konuştu.
Bekir Coşkun, Türkiye'nin tartışmasız en çok okunan yazarlarından. Kendine özgü üslubuyla AKP'yi topa tutan Coşkun'un şu sıralar hedefi kara çarşafa rozet takan CHP lideri Deniz Baykal... Üstelik Baykal, Coşkun'un dostu ve hatta oğlunun nikah şahidi. Baykal, Bekir Coşkun'un yazılarına kızıyordur kızmasına ancak ünlü yazar öyle bir olay yaşadı ki rahmetli babaannesi Baykal'ın intikamını Coşkun'dan epeyce ağır aldı. Çünkü kara çarşafı topa tutan Coşkun'un babaannesi de kara çarşaflı çıktı. Coşkun neler mi hissetti? İşte o röportaj...
Diyorlar ki "Baykal'a yakın adam bile bunları söylüyor". Bu normal bir şeydir. Ahbaplıklarla, dostluklarla işimizi karıştırmamak zorundayız. Kendi oğluna gemicik alan, yumurta fabrikası kuranları eleştiriyorsak kendi yakınlarımıza karşı da aynı duyarlılığı göstermek zorundayız. Baykal tabii ki düzgün bir insan, tertemiz bir politikacı, sırtında kamburu, pası, kiri olmayan bir lider. Kalkıp da bir gazeteci bu çarşaf açılımını görmezden gelemez. Türkiye yol ayrımına geldi aslında. İki yol var önümüzde. Bütün kavganın özünde bu vardır. Biz çağdaş dünyanın yolunu mu, yoksa toplumun peşine takılıp onun istediği yarı ortaçağ yolunu mu seçeceğiz? Ortadoğu ülkesi mi olacağız, Batı ülkesi mi? Olay bu, kıyamet buradan kopuyor. Çarşaf olayının olması bu anlattıklarımın özetidir. Bir ana muhalefet partisi kara çarşafa rozet takacak mı, takmayacak mı? Takmaması lazım. Çağdaşlığı savunan bir siyasi partinin lideri kara çarşafa rozet takarsa hem bizi hem de çocukları kaybettiği anlamına gelir.
- Baykal'ın bu hareketiyle daha derinleşmesi beklenen toplumsal kamplaşmayı, çatışmayı önlediği yorumları yapanlar, bu nedenle alkışlayanlar da var.
O zaman tarikatları, türbeleri, dergahları kaptırmaması lazım. Ağaca çaput bağlamayı, şeyhleri, şıhları kaptırmaması lazım, sonu gelmez.
- Size bir sitemini iletti mi Baykal, ağır yazılarınızdan sonra?
Hayır, Baykal enteresan bir adamdır, küsünce konuşmaz. Ben de bundan çok memnunum iyi ki küstü. Zordur gazeteciliğin bu yönü. Yüz yüze bakan, dostlukları olan iki insanız. Baykal benim oğlumun nikah şahididir, sonra evimize yemeğe gelmiş, eş-dost sohbetlerinde bir arada bulunmuşuzdur. Yıllardır dostluğumuz var. 2002 seçimlerinde bana milletvekilliği teklif etmiş insandır. Ben o zaman Cunda'daydım. Kaç defa telefon açıp milletvekili olmamı istediğini söylemiştir. Böyle bir insanı eleştirmek zor bir iştir demek istiyorum. Ama yaptığımız iş gazetecilik. Yemin ettiğimiz bir mesleğimiz var. Bizim yeminimiz kürsüye çıkıp `vatanım, milletim üzerine ant içerim' diye başlamaz. Biz yeminimizi mesleğe başladığımız zaman, sessizce yaparız. Bu zor bir iştir.
ERDOĞAN DA BENİM BAŞBAKANIM DEĞİL
- Gelelim Başbakan'la ilgili eleştirilerinize. Başbakan'ın uçağına hiç binmediniz...
Ben isterim Başbakan'ın uçağında olmayı. Düşünebiliyor musun ne kadar keyifli! Uçakta koltuklar dönüyormuş... Şarap bile varmış! Başbakan'ın uçağıyla uçuyorsun havada, eğleniyorsun. Bayılıyorum buna ama Başbakan beni çağırmaz.
- Çağırsa ne yaparsınız?
Koşa koşa giderim (kahkahayı patlatıyor). Şaka şaka... Ne o çağırır ne de ben giderim. Şunun için gitmem: Ben "bu Cumhurbaşkanı benim Cumhurbaşkanım değil" dedim. Bu tavrım da okuyucularım tarafından kabul gördü. Ben Başbakanı da Başbakanım gibi görmüyorum. Çağdaş Türkiye'nin böyle Başbakanı olmaz.
- Bir süre önce yaşanan akreditasyon olayına ne diyorsunuz?
O, nasıl "bu gazeteciler benim gazetecilerim değil" deme hakkına sahipse, benim de bu Cumhurbaşkanı ve Başbakan benim değil deme hakkım var. Biliyorsun Başbakan bu `çek git'