Begümhan Doğan Faralyalı: Medya gerçeğin peşinde olmalı
Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı'dan ifade ve medya özgürlüğü açıklaması..
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin ikinci gününde ‘Sosyal Sürdürülebilirlik’ konusu işlendi. NEF CEO’su Erden Timur’un moderatörlüğünde gerçekleşen programda Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı da konuştu. Begümhan Doğan Faralyalı burada yaptığı konuşmada, “Özgür düşüncenin olduğu yerde toplumsal gelişimler mümkün olabiliyor. Medyada çok sorumluluk gerekiyor. Her türlü medya ortamı gelişim sağlıyor mu? Hayır. Medya ilkeli olduğu zaman katkı sağlıyor. Temelde medyanın hakkaniyetli, vicdanlı olması gerektiğine inanıyorum. Her zaman gerçeğin peşinde olması gerektiğine inanıyorum” dedi.
Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı, Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin ülkenin acılı ve sancılı dönemde, günlük korku ve sancıların üstüne çıkıp, fırsatlar neler olduğu konusunda düşünme platformu oluşturduğunu ve ilham kaynağı olduğunu söyledi. Sürdürülebilirliğin önemine işaret eden Faralyalı, "Sürdürülebilirliğin değer olarak toplum ve bireylerin hayatında içselleştirilmesi çok önemli olduğuna inanıyorum. Dünyayı sadece bugünü düşünerek değil, büyüklerimizden emanet aldığımız dünyayı çocuklarımıza iyi devretme olarak değerlendiriyorum. Medyanın toplum gelişiminde önemli görevi ve büyük sorumlulukları var. Medyanın ilkeli, temelli, etik değerlere uygun ülke sevgisi ile yapıldığı zaman buna hizmet edebiliyor" dedi.
MEDYADA ÇOK SORUMLULUK GEREKİYOR
Sosyal sürdürülebilirlik içinde en önemli unsurların ifade ve düşünce özgürlüğü olduğunun altını çizen Begümhan Doğan Faralyayı sözlerini şöyle sürdürdü:
"İfade ve düşünce özgürlüğü olmadığı zaman toplumlarda gelişimin sıkıntılı olduğunu biliyoruz. Sosyal gelişimlik indeksi ilk başta gelen ülkeler İsviçre, İsveç, Norveç, Danimarka. İnsani gelişimlik indeksi İsveç, İsviçre, Norveç, Finlandiya. Basın özgürlüğü yine aynı ülkeler geliyor. Bunun şans olmadığını biliyoruz. Özgür düşüncenin olduğu yerde toplumsal gelişimler mümkün olabiliyor. Medyada çok sorumluluk gerekiyor. Her türlü medya ortamı gelişim sağlıyor mu? Hayır. Medya ilkeli olduğu zaman katkı sağlıyor. Temelde medyanın hakkaniyetli, vicdanlı olması gerektiğine inanıyorum. Her zaman gerçeğin peşinde olması gerektiğine inanıyorum. Kişisel hak ve özgürlüklere saygı göstermesi, ekonomik bağımsızlığı olması gerektiğine inanıyorum. Toplumdan medyadan bir şeyler bekleyeceksek, o toplumda medyayı yapan insanların medyayı iş olarak görmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak o zaman gerçek anlamda toplumsal gelişime hizmet edebiliyor."
BİR TAKIM MEDYANIN SOSYAL KUTUPLAŞMADA CİDDİ ROL OYNADIĞINA İNANIYORUM
Türkiye’de ciddi kutuplaşma yaşandığını vurgulayan Faralyalı, "Geçenlerde bir sosyal mesafe araştırması yayınlandı. Ne yazık ki toplumdaki insanların yüzde 80’i başka bir siyasi partiye oy veren insanı, komşusu olarak bile görmek istemez hale geldi. Bunu sosyal sürdürülebilir olarak baktığımda bunu endişe verici olarak görüyorum. Türkiye’de yaşayan insanlar olarak birçok alanda ortak değerlerimizin farklılıklarımızdan çok daha fazla olduğuna inanıyorum. Adana’dan bir polis, Sivas’tan bir öğretmen, İstanbul’dan bir iş kadını olarak oturduğunda çocuklarımız için nasıl bir dünya nasıl bir ülke istediğimiz konusunda çok ortak yerde buluşacağımıza inanıyorum. Kutuplaşma neden diye kendime çok sık soruyorum. Muhakkak bunun birçok sebebi vardır. Türkiye’de medyanın yapılma şeklinin de bir takım medyanın bunu yapma şeklinin de sosyal kutuplaşmada çok ciddi rol oynadığına inanıyorum. Nefret dili, ötekileştirme, ayrıştırma bunlar toplumumuzun gelişmesi için, ileriye gitmesi için, daha aydınlık gelecek için hiçbir şekilde kabul görmez şeyler olduğuna inanıyorum" dedi.
DÜNYANIN DEĞİŞİME İHTİYACI VAR
Dünyaya baktığımızda gelişmek için çalışırken tüm dünyanın toplumlar olarak tüketim makinasına haline geldiğini söyleyen Begümhan Doğan Faralyalı, sufizmde herkesin bir olduğuna inanıldığını hatırlatarak, bunun unutulduğuna işaret etti. Dünyanın değişime ihtiyacının olduğunu belirten Faralyalı, sadece ekonomi ile bunların olmadığını kaydetti. Aç çocukların, mülteci sorununa kimsenin gözünü kapatamayacağını dile getiren Faralyalı, Birleşmiş Milletler 2 senelik araştırma sonucu 16 temel sürdürülebilir gelişme hedefi belirlediğini hatırlattı. Cinsiyet eşitliği, herkesin kaliteli eğitime sahip olması, açlığın sona ermesi gibi sürdürülebilir hedefler olarak lanse edildiğini belirten Faralyalı, "Birçok şirket çalışmaya başladı. 30 kişinin bir arada olduğu bir iş konseyi oluştu. Ben de bunlardan biriyim. Sürdürülebilirliği bir sosyal sorumluluk değil, nasıl ana hedef haline getirebilir, şirketleri, devlet ve hükümetleri ilhamlandırmak için çalışıyor. Pilot projeler önümüzdeki dönemde nasıl biraraya gelip, tohlumsal projeler gösterecek ve çalışma yapacak. 2017 Davos’ta lansmanı olacak. Umarım bizim de çorbada tuzumuz olur" dedi.
DÜNYAYI DAHA İYİ BIRAKMAK AMACIMIZ OLMALI
Oturumda konuşan Malala Foundation Kurucu Ortak ve Eski CEO’su Shiza Shahid ise, işletmelerin işlerine devam ederken sosyal etki yaratması gerektiğini kaydetti. Günümüzde yalnızca hissedarlar ve kar amacı kuruluş olarak işletmelerin DNA’sında sosyal etki bulunması gerektiğinin altını çizen Shahid, "Bunu yapacak olursak yalnızca daha başarılı olmakla kalmayız, sosyal fayda sağlamış oluruz. Hepimiz aynı gemideyiz. Malala ile ilgili hikayede dünyaya Ortadoğu’daki kadınların gücünü gösterdi. Ortadoğu’da kadınların güçlü olduğunu gösterdi" diye konuştu.
Dünyaya 2 grup olarak bakmamak gerektiğini söyleyen Shahid, işletmeler üretim ve kar olarak yaklaşmaması gerektiğinin altını çizdi. Dünyanın daha karmaşık hale geldiğini belirten Shahid, "Basit çözümler işe yaramıyor. Sosyal, inovasyon örnekleri bunun farkına varan işletmelerden geliyor. Mesela bankaların yeni uygulamalar geliştirmeleri kullanıcılara da zaman kazandırdı. Öğrenme sistemlerini anlatmama gerek yok. Dünyayı yeniden gözümüzde canlandırmayı tavsiye ediyorum. Dünyayı bulduğumuzdan daha iyi bırakmak amacımız olmalı. Küçükken bunu öğrettiler. İşletmelere girdikçe iş adamı oldukça hayır kurumları uğraşsın diye bir bakış açısı oluştu" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİNİ 12 SENE ÖNCE BAŞLATTIK
Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin ise sosyal sürdürülebilirliğin 3 temel unsuru bulunduğunu ve bunları ekonomik, çevresel ve sosyal olarak sıraladı. Toplumda bunlar olmaması durumda sağlıklı yaşaması, gelecek nesillere aktarılmasının imkansız olduğunu belirten Özyeğin, eşit şartlara sahip olunması gerektiğinin altını çizdi. 12 sene önce Milli Eğitim Bakanlığı’na vakıf olarak başvurup, Türkiye’de kızların okullaşma oranı olan illeri tespit ettiklerini hatırlatan Özyeğin, "İlk sırada Ağrı çıktı. Ağrı’dan diğer illeri tetkik ettik. Çözüm sürecini 12 sene önce başlattık. Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da okullar kurduk. 13 - 14 yaşında kızlar evleniyordu. Bu kızları aldık. Ortaokulların yanına yerleştirdik. Doğubeyazıt, Ağrı, Patnos, Siverek, Kızıltepe, Midyat başta olmak üzere 25 yurt yaptırdık. Buralarda 5 bin kızımız kalıyor. Buralardaki kızlarımız liseyi bitirince yüzde 52’si yüksek öğretime devam edip, meslek sahibi oluyor. Doğan Grubu ve Milliyet’te aynı şeyi yaptı. ‘Türkiye’de kadına şiddet var, fırsat eşitliği yok’ diyoruz. Bunların engellenmesi eğitimden geçiyor" dedi.
PARADAN DAHA ÖNEMLİ EĞİTİM VAR
Dünyadaki büyük iş adamlarının artık sadece kendi ülkesi değil, küresel düşündüğünü belirten Özyeğin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunlar anladı ki Afrika’da bir salgın var, Ebola gibi her yere geliyor. Suriye’de harbin, mülteci orduları dünyaya yayılıyor. Terör Ankara, Suruç, Brüksel’de var. IŞID eğitimi almamış belki online almış onlara inanan bir aile 10 - 15 kişiyi öldürüyor. Bunu çok ciddi düşünmemiz lazım. Paradan daha önemli eğitim var."
Sosyal sorumluluğa önem verdiklerinin altını çizen Özyeğin, Fiba Grubu’nda sosyal sorumluluk çalışmaları için yıllık 3 gün izin verdiklerini de sözlerine ekledi.
BAŞARI İLE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK ÇALIŞMALARI
Galya Frayman ise iş dünyasının bugün sürdürülebilir şekilde değer katmak ve değerlerini arttırmalarından bahsedildiğini kaydetti. Çevre ekonomi ve sosyal etkiden bahsedildiğini hatırlatan Frayman, "Çok ciddi değişim var iş dünyası açısından, şirketler ve kurumlar çok ciddi etki yapabilme kabiliyetine sahip. Birçok şirkette başarı ile kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarını götürüyor. Ne zamanki toplumun ihtiyaçları ile şirketinin ortağı koyduğu uzmanlık alanı keşişim oluşuyor o zaman çok ciddi etki alanı oluşuyor" diye konuştu.
İŞ DÜNYASININ GİDECEĞİ DAHA ÇOK YOL VAR
Kendilerinin su ve kadına ilişkin sosyal sorumluluk çalışmaları olduğunu anımsatan Frayman, "Bu konuları entegre ederek katkı sağlamayı hedefliyoruz. Örnek olarak kendi değer zincirimiz içinde daha fazla kadını 2020 yılında 5 milyon kadının iş sahibi olmasını sağlamak. Şu ana kadar 1 milyon kadın iş sahibi oldu. Kendi değerlerimizi kullanarak, dağıtım zinciri eğitim olanakları ile kendi değer zincirimiz içinde bazı platformları sosyal çevreye sunuyoruz. Su bizim için önemli konu. Buradaki know how’da daha fazla suyu sunmayı hedefliyoruz. İşlerimizin daha sürdürülebilir olmasını sağlıyoruz. Kendi operasyonlar içinde etki alanı içinde yeni iş modelleri ortaya çıkıyor. Yaptığımız iş nasıl etki yaratır diye düşünüyoruz. 2010 yılında Haiti ciddi bir deprem ile sarsıldı. Ülke yerle bir oldu. Ülkenin ana kaynaklarından birisi tarım ve meyve yetiştiriciliğiydi. Mango çok önemli. 2,5 ay sonra sistem ABD’li marka altında alt marka çıkararak, mango üreticilerinin tekrar toparlanmaları ekonomik toparlanmaları için destekte bulundu. Bu alt markadaki gelir Haiti’ye aktarıldı. Çeşitli iş modellerine imkan sağlıyoruz. İş dünyasının bu konuda daha çok gideceği yol var" diye konuştu.
FIRSATI DEĞERLENDİREMEYENLER VAR OLAMAYACAK
İş dünyasının hedefleri bulunduğunun altını çizen Frayman, birçok kurum, vakfın bu konuda çalışma yaptığını dile getirdi. İnsanlık tarihinin belki de en müthiş dönüşümünden geçtiğini söyleyen Frayman, "Bu fırsatı değerlendirmeyenler var olamayacak. Yeni yetişen nesiller bu değerlerle yetişiyor. Ürün ve hizmet satabilmek için bizlerin onların dilinden konuşmamız gerekecek. Bu rekabet ve varoluş sorunudur" diye konuştu.
Ryan Harrison Güney Afrika’nın göz ardı edildiğini belirterek, çok fazla kişinin el atmak istemediğini kaydetti. Kendilerinin bu sorunun ötesine gitmek için biraz daha toplumun krem tabakasından ziyade eğitime erişimi olamayanlara odaklandıklarını söyleyen Harrison, "Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) o kadar zor durumda olan bir ülke değil. Fakat öte yandan eğitim alanında aksaklıkları süregelmiş. Geçen sene dünyada yapılan eğitim sıralamasında 144 ülkede son sırada yer aldı. Baktığımızda çevredeki ülkelerin GSYH olmasa dahi yukarı sıradaydı. Spark fikrini ele aldık. Bugün itibariyle sosyal etkinin ne kadar önemli olduğunu işletmeler kadar önemli olduğunu dinledik. Yürütme kurulu oluşturduk. Probleme dışardan bakanlar olarak bir araya geldik. Eğitimden sorumlu kişiler ne yapacağını bilmiyordu. Başlangıçtan itibaren okulları kurmamız itibariyle özellikle dini eğitime uzaklaşmamız gerektiğini biliyorduk. Çünkü özgür bir eğitim istiyorduk. 5 temel değer vardı. Hizmet, kararlılık, başarı, sorumluluk ve cömertlik. Bu değerler öğrenciler için değil, personel için de geçerliydi" dedi.
GÖÇMENLERE NEFRET VAR
Güney Afrika’da Zambia, Zimbabve, Nabidya, Kenya’dan pek çok insanın iş arayışı dahilinde daha iyi hayat için Güney Afrika’ya geldiğini söyledi. Güney Afrika’da buna sıcak bakılmadığını söyleyen Harrison, ölümlerin bile yaşandığına işaret etti. Göçmenlere ilişkin ciddi nefret doğduğunu belirten Harrison, zenofobiye karşı ciddi savaş verildiğini sözlerine ekledi.
Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı, Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin ülkenin acılı ve sancılı dönemde, günlük korku ve sancıların üstüne çıkıp, fırsatlar neler olduğu konusunda düşünme platformu oluşturduğunu ve ilham kaynağı olduğunu söyledi. Sürdürülebilirliğin önemine işaret eden Faralyalı, "Sürdürülebilirliğin değer olarak toplum ve bireylerin hayatında içselleştirilmesi çok önemli olduğuna inanıyorum. Dünyayı sadece bugünü düşünerek değil, büyüklerimizden emanet aldığımız dünyayı çocuklarımıza iyi devretme olarak değerlendiriyorum. Medyanın toplum gelişiminde önemli görevi ve büyük sorumlulukları var. Medyanın ilkeli, temelli, etik değerlere uygun ülke sevgisi ile yapıldığı zaman buna hizmet edebiliyor" dedi.
MEDYADA ÇOK SORUMLULUK GEREKİYOR
Sosyal sürdürülebilirlik içinde en önemli unsurların ifade ve düşünce özgürlüğü olduğunun altını çizen Begümhan Doğan Faralyayı sözlerini şöyle sürdürdü:
"İfade ve düşünce özgürlüğü olmadığı zaman toplumlarda gelişimin sıkıntılı olduğunu biliyoruz. Sosyal gelişimlik indeksi ilk başta gelen ülkeler İsviçre, İsveç, Norveç, Danimarka. İnsani gelişimlik indeksi İsveç, İsviçre, Norveç, Finlandiya. Basın özgürlüğü yine aynı ülkeler geliyor. Bunun şans olmadığını biliyoruz. Özgür düşüncenin olduğu yerde toplumsal gelişimler mümkün olabiliyor. Medyada çok sorumluluk gerekiyor. Her türlü medya ortamı gelişim sağlıyor mu? Hayır. Medya ilkeli olduğu zaman katkı sağlıyor. Temelde medyanın hakkaniyetli, vicdanlı olması gerektiğine inanıyorum. Her zaman gerçeğin peşinde olması gerektiğine inanıyorum. Kişisel hak ve özgürlüklere saygı göstermesi, ekonomik bağımsızlığı olması gerektiğine inanıyorum. Toplumdan medyadan bir şeyler bekleyeceksek, o toplumda medyayı yapan insanların medyayı iş olarak görmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak o zaman gerçek anlamda toplumsal gelişime hizmet edebiliyor."
BİR TAKIM MEDYANIN SOSYAL KUTUPLAŞMADA CİDDİ ROL OYNADIĞINA İNANIYORUM
Türkiye’de ciddi kutuplaşma yaşandığını vurgulayan Faralyalı, "Geçenlerde bir sosyal mesafe araştırması yayınlandı. Ne yazık ki toplumdaki insanların yüzde 80’i başka bir siyasi partiye oy veren insanı, komşusu olarak bile görmek istemez hale geldi. Bunu sosyal sürdürülebilir olarak baktığımda bunu endişe verici olarak görüyorum. Türkiye’de yaşayan insanlar olarak birçok alanda ortak değerlerimizin farklılıklarımızdan çok daha fazla olduğuna inanıyorum. Adana’dan bir polis, Sivas’tan bir öğretmen, İstanbul’dan bir iş kadını olarak oturduğunda çocuklarımız için nasıl bir dünya nasıl bir ülke istediğimiz konusunda çok ortak yerde buluşacağımıza inanıyorum. Kutuplaşma neden diye kendime çok sık soruyorum. Muhakkak bunun birçok sebebi vardır. Türkiye’de medyanın yapılma şeklinin de bir takım medyanın bunu yapma şeklinin de sosyal kutuplaşmada çok ciddi rol oynadığına inanıyorum. Nefret dili, ötekileştirme, ayrıştırma bunlar toplumumuzun gelişmesi için, ileriye gitmesi için, daha aydınlık gelecek için hiçbir şekilde kabul görmez şeyler olduğuna inanıyorum" dedi.
DÜNYANIN DEĞİŞİME İHTİYACI VAR
Dünyaya baktığımızda gelişmek için çalışırken tüm dünyanın toplumlar olarak tüketim makinasına haline geldiğini söyleyen Begümhan Doğan Faralyalı, sufizmde herkesin bir olduğuna inanıldığını hatırlatarak, bunun unutulduğuna işaret etti. Dünyanın değişime ihtiyacının olduğunu belirten Faralyalı, sadece ekonomi ile bunların olmadığını kaydetti. Aç çocukların, mülteci sorununa kimsenin gözünü kapatamayacağını dile getiren Faralyalı, Birleşmiş Milletler 2 senelik araştırma sonucu 16 temel sürdürülebilir gelişme hedefi belirlediğini hatırlattı. Cinsiyet eşitliği, herkesin kaliteli eğitime sahip olması, açlığın sona ermesi gibi sürdürülebilir hedefler olarak lanse edildiğini belirten Faralyalı, "Birçok şirket çalışmaya başladı. 30 kişinin bir arada olduğu bir iş konseyi oluştu. Ben de bunlardan biriyim. Sürdürülebilirliği bir sosyal sorumluluk değil, nasıl ana hedef haline getirebilir, şirketleri, devlet ve hükümetleri ilhamlandırmak için çalışıyor. Pilot projeler önümüzdeki dönemde nasıl biraraya gelip, tohlumsal projeler gösterecek ve çalışma yapacak. 2017 Davos’ta lansmanı olacak. Umarım bizim de çorbada tuzumuz olur" dedi.
DÜNYAYI DAHA İYİ BIRAKMAK AMACIMIZ OLMALI
Oturumda konuşan Malala Foundation Kurucu Ortak ve Eski CEO’su Shiza Shahid ise, işletmelerin işlerine devam ederken sosyal etki yaratması gerektiğini kaydetti. Günümüzde yalnızca hissedarlar ve kar amacı kuruluş olarak işletmelerin DNA’sında sosyal etki bulunması gerektiğinin altını çizen Shahid, "Bunu yapacak olursak yalnızca daha başarılı olmakla kalmayız, sosyal fayda sağlamış oluruz. Hepimiz aynı gemideyiz. Malala ile ilgili hikayede dünyaya Ortadoğu’daki kadınların gücünü gösterdi. Ortadoğu’da kadınların güçlü olduğunu gösterdi" diye konuştu.
Dünyaya 2 grup olarak bakmamak gerektiğini söyleyen Shahid, işletmeler üretim ve kar olarak yaklaşmaması gerektiğinin altını çizdi. Dünyanın daha karmaşık hale geldiğini belirten Shahid, "Basit çözümler işe yaramıyor. Sosyal, inovasyon örnekleri bunun farkına varan işletmelerden geliyor. Mesela bankaların yeni uygulamalar geliştirmeleri kullanıcılara da zaman kazandırdı. Öğrenme sistemlerini anlatmama gerek yok. Dünyayı yeniden gözümüzde canlandırmayı tavsiye ediyorum. Dünyayı bulduğumuzdan daha iyi bırakmak amacımız olmalı. Küçükken bunu öğrettiler. İşletmelere girdikçe iş adamı oldukça hayır kurumları uğraşsın diye bir bakış açısı oluştu" dedi.
ÇÖZÜM SÜRECİNİ 12 SENE ÖNCE BAŞLATTIK
Fiba Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin ise sosyal sürdürülebilirliğin 3 temel unsuru bulunduğunu ve bunları ekonomik, çevresel ve sosyal olarak sıraladı. Toplumda bunlar olmaması durumda sağlıklı yaşaması, gelecek nesillere aktarılmasının imkansız olduğunu belirten Özyeğin, eşit şartlara sahip olunması gerektiğinin altını çizdi. 12 sene önce Milli Eğitim Bakanlığı’na vakıf olarak başvurup, Türkiye’de kızların okullaşma oranı olan illeri tespit ettiklerini hatırlatan Özyeğin, "İlk sırada Ağrı çıktı. Ağrı’dan diğer illeri tetkik ettik. Çözüm sürecini 12 sene önce başlattık. Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da okullar kurduk. 13 - 14 yaşında kızlar evleniyordu. Bu kızları aldık. Ortaokulların yanına yerleştirdik. Doğubeyazıt, Ağrı, Patnos, Siverek, Kızıltepe, Midyat başta olmak üzere 25 yurt yaptırdık. Buralarda 5 bin kızımız kalıyor. Buralardaki kızlarımız liseyi bitirince yüzde 52’si yüksek öğretime devam edip, meslek sahibi oluyor. Doğan Grubu ve Milliyet’te aynı şeyi yaptı. ‘Türkiye’de kadına şiddet var, fırsat eşitliği yok’ diyoruz. Bunların engellenmesi eğitimden geçiyor" dedi.
PARADAN DAHA ÖNEMLİ EĞİTİM VAR
Dünyadaki büyük iş adamlarının artık sadece kendi ülkesi değil, küresel düşündüğünü belirten Özyeğin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunlar anladı ki Afrika’da bir salgın var, Ebola gibi her yere geliyor. Suriye’de harbin, mülteci orduları dünyaya yayılıyor. Terör Ankara, Suruç, Brüksel’de var. IŞID eğitimi almamış belki online almış onlara inanan bir aile 10 - 15 kişiyi öldürüyor. Bunu çok ciddi düşünmemiz lazım. Paradan daha önemli eğitim var."
Sosyal sorumluluğa önem verdiklerinin altını çizen Özyeğin, Fiba Grubu’nda sosyal sorumluluk çalışmaları için yıllık 3 gün izin verdiklerini de sözlerine ekledi.
BAŞARI İLE KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK ÇALIŞMALARI
Galya Frayman ise iş dünyasının bugün sürdürülebilir şekilde değer katmak ve değerlerini arttırmalarından bahsedildiğini kaydetti. Çevre ekonomi ve sosyal etkiden bahsedildiğini hatırlatan Frayman, "Çok ciddi değişim var iş dünyası açısından, şirketler ve kurumlar çok ciddi etki yapabilme kabiliyetine sahip. Birçok şirkette başarı ile kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarını götürüyor. Ne zamanki toplumun ihtiyaçları ile şirketinin ortağı koyduğu uzmanlık alanı keşişim oluşuyor o zaman çok ciddi etki alanı oluşuyor" diye konuştu.
İŞ DÜNYASININ GİDECEĞİ DAHA ÇOK YOL VAR
Kendilerinin su ve kadına ilişkin sosyal sorumluluk çalışmaları olduğunu anımsatan Frayman, "Bu konuları entegre ederek katkı sağlamayı hedefliyoruz. Örnek olarak kendi değer zincirimiz içinde daha fazla kadını 2020 yılında 5 milyon kadının iş sahibi olmasını sağlamak. Şu ana kadar 1 milyon kadın iş sahibi oldu. Kendi değerlerimizi kullanarak, dağıtım zinciri eğitim olanakları ile kendi değer zincirimiz içinde bazı platformları sosyal çevreye sunuyoruz. Su bizim için önemli konu. Buradaki know how’da daha fazla suyu sunmayı hedefliyoruz. İşlerimizin daha sürdürülebilir olmasını sağlıyoruz. Kendi operasyonlar içinde etki alanı içinde yeni iş modelleri ortaya çıkıyor. Yaptığımız iş nasıl etki yaratır diye düşünüyoruz. 2010 yılında Haiti ciddi bir deprem ile sarsıldı. Ülke yerle bir oldu. Ülkenin ana kaynaklarından birisi tarım ve meyve yetiştiriciliğiydi. Mango çok önemli. 2,5 ay sonra sistem ABD’li marka altında alt marka çıkararak, mango üreticilerinin tekrar toparlanmaları ekonomik toparlanmaları için destekte bulundu. Bu alt markadaki gelir Haiti’ye aktarıldı. Çeşitli iş modellerine imkan sağlıyoruz. İş dünyasının bu konuda daha çok gideceği yol var" diye konuştu.
FIRSATI DEĞERLENDİREMEYENLER VAR OLAMAYACAK
İş dünyasının hedefleri bulunduğunun altını çizen Frayman, birçok kurum, vakfın bu konuda çalışma yaptığını dile getirdi. İnsanlık tarihinin belki de en müthiş dönüşümünden geçtiğini söyleyen Frayman, "Bu fırsatı değerlendirmeyenler var olamayacak. Yeni yetişen nesiller bu değerlerle yetişiyor. Ürün ve hizmet satabilmek için bizlerin onların dilinden konuşmamız gerekecek. Bu rekabet ve varoluş sorunudur" diye konuştu.
Ryan Harrison Güney Afrika’nın göz ardı edildiğini belirterek, çok fazla kişinin el atmak istemediğini kaydetti. Kendilerinin bu sorunun ötesine gitmek için biraz daha toplumun krem tabakasından ziyade eğitime erişimi olamayanlara odaklandıklarını söyleyen Harrison, "Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) o kadar zor durumda olan bir ülke değil. Fakat öte yandan eğitim alanında aksaklıkları süregelmiş. Geçen sene dünyada yapılan eğitim sıralamasında 144 ülkede son sırada yer aldı. Baktığımızda çevredeki ülkelerin GSYH olmasa dahi yukarı sıradaydı. Spark fikrini ele aldık. Bugün itibariyle sosyal etkinin ne kadar önemli olduğunu işletmeler kadar önemli olduğunu dinledik. Yürütme kurulu oluşturduk. Probleme dışardan bakanlar olarak bir araya geldik. Eğitimden sorumlu kişiler ne yapacağını bilmiyordu. Başlangıçtan itibaren okulları kurmamız itibariyle özellikle dini eğitime uzaklaşmamız gerektiğini biliyorduk. Çünkü özgür bir eğitim istiyorduk. 5 temel değer vardı. Hizmet, kararlılık, başarı, sorumluluk ve cömertlik. Bu değerler öğrenciler için değil, personel için de geçerliydi" dedi.
GÖÇMENLERE NEFRET VAR
Güney Afrika’da Zambia, Zimbabve, Nabidya, Kenya’dan pek çok insanın iş arayışı dahilinde daha iyi hayat için Güney Afrika’ya geldiğini söyledi. Güney Afrika’da buna sıcak bakılmadığını söyleyen Harrison, ölümlerin bile yaşandığına işaret etti. Göçmenlere ilişkin ciddi nefret doğduğunu belirten Harrison, zenofobiye karşı ciddi savaş verildiğini sözlerine ekledi.