BEDAVA GAZETECİLERİN "ADI ÇIKAR!" HAKAN AKSAY BELEŞE ÇALIŞTIRILAN GAZETECİLERİ YAZDI

Birgün yazarı Hakan Aksay medyada ödenmeyen ücretler ve bedava çalışan gazetecileri yazdı!

Birgün yazarı Hakan Aksay medyada ödenmeyen ücretler ve bedava çalışan gazeteciler konusunda farklı gazetelerin patronlarının, çalışanlarına para ödememe tavrını örneklerle anlatarak, kendisinin bedava çalıştığı dönemleri ve bugünü anlattı: Para vermiyorlar, ama yazılarını basıyorlar. Hiç olmazsa adın çıkıyor…

Hakan Aksay'ın Birgün gazetesinde "Bedava gazetecilerin ‘adı çıkar…'" başlığıyla yayımlanan (18 Ağustos 2010) yazısı şöyle:

Bedava gazetecilerin ‘adı çıkar…’

Son zamanlarda medya sitelerinden köşe yazarlarına kadar birçok düzlemde gazetecilerin ücret ödenmeden çalıştırılmaya zorlanması sorunu daha sık dile getirir oldu. Bu iyi bir gelişme. Ama konu hiç de yeni değil.

Türkiye’de medya sektörü, sömürünün en acımasız biçimleriyle uygulandığı, yalan dolan ve üç kağıdın sayısız örnekleriyle egemen olduğu bir bataklığa dönüşmüş durumda.
Bu, on yıllardır böyle ve kimseden “medya açılımı” gelmediğine göre, daha epeyce böyle devam edecek.

Gazetecilik, diğer pek çok mesleğe göre heyecan, idealizm ve kişisel tutkulara (bu arada ünlü olma isteğine) daha açık bir meslek. Kurnaz medya patronları bu gerçeği çoktan keşfetmiş durumda.

Onun için “Her şey para demek değildir, sen yazmana bak!” diye gaz verebilmek, “Ücret almasan da adın çıkar, meşhur olursun” diye kandırabilmek, “Biz burada ideallerimiz uğruna mücadele ediyoruz, sense gırtlak derdindesin” diyerek tepkileri bastırabilmek çok kolay.

Kimisi en zengin patronlardan birine ait olmasına rağmen, kendi kendi çekip çeviremediği için kutsal serbest piyasa prensiplerinin altında inim inim inletiyor çalışanlarını…

Kimisi demokratik ve liberal Türkiye mücadelesine kendini iyice kaptırdığı için her şeyden önce İnsan’ın geldiğini ve o İnsan’ın da en başta kendi yanında, çıkarılan gazeteye alın terini döken gazeteci olduğunu unutuveriyor…

Kimisi kendini tartışmasız “gazetecilik okulu” olarak lanse edip bir de verilmeyen diplomanın acısını çıkarırcasına çalışanlarının iliğini kemiğini sömürüyor…

Kimisi “kriz”dir, “kemer sıkma”dır, zaman zaman “yukarıdan gelen talimatlar doğrultusunda” kendini ve demirbaşlığı tartışılmaz gazeteci elitini korumak adına düzenli olarak emekçileri tırpanlıyor…

Olan gazetecilere ve gazetecilik mesleğine oluyor.

Uzun yıllar önce yüreğime saplanan bir şakadır: Aylar geçip hiç para alamadığım, hatta zaman zaman üste ödeme yaptığım (iletişim, ulaşım harcamaları vs.) bir gazetede, parasızlığın iyice canıma tak dediği bir noktada, rest çekmeye hazırlanırken bir arkadaşım beni şöyle durdurmuştu:

- Boş ver, para vermiyorlar, ama yazılarını basıyorlar. Hiç olmazsa adın çıkıyor…
Oturup içmiştik. Gecenin sonunda aynı cümleyi sarf etti ve bıyık altından gülerek kısık sesle devam etti:

- Zaten adın çıktı… salağa…

Acıklı kahkahalar eşliğinde salaklığımı kabullenmem kolay olmuştu.

Çok zaman geçti. Ben 20 yılı aşkındır Güneş ve Kanal 6 efsaneleri de dahil, çeşitli televizyonlardan ve gazetelerden bana vaat edilen ama verilmeyenlerin toplamı ne kadar oldu diye hesap kitap yapmaktan çoktan vazgeçtim. (En son aklımda kalan, “alamayacaklarımın” 3 oda 1 salon bedeline çoktan eriştiğiydi.)

Şimdi verilmeyeceği peşinen ve açıkça hüküm altına alınan hakları “gönüllü” olarak bağrıma basmayı, vaat edilip de verilmeyen haklara tercih etme mertebesine eriştim. Biliyorum ki, en azından “adım çıkıyor…”