BEBEĞİ KUCAĞINDAYKEN BOŞANAN ÜNLÜ SPİKER: MEDYA CANIMI ÇOK ACITTI!..

Çok ünlü bir haber spikeri... Bebeği kucağında iken eşinden ayrılmasıya birlikte çilekeş bir hayat sürdü. Bu çilekeş hayat ona 'Medya canımı çok acıttı' dedirtti.


Hayatımız annemin güzel kalmasına bağlı!

Acıya dayanıklı, tutkulu, dürüstlükten ödün vermeyen, eve para getiren, bazen gizliden gizliye ağlayan, duygusal bir kadın... Çocukluğunda birlikte yemek yemeyi özlediği, kahvaltıda, yemek vaktinde göremediği ama ona ekrandan gülümsediğini bildiği, bazen kıskandığı, bazen çekindiği ama hep güvendiği, yakın dostu, her şeyi. Hayatının başrolünde hep annesi var. Kerem Kürşat, 22 yaşında makine mühendisliği okumakta. Annesi her iş değiştirdiğinde evleri de değişmiş. Şişli'den Halkalı'ya, televizyondan televizyona, 12 kez kiraya çıktıktan sonra, bu yıl bu işi sonlandırmışlar nihayet. Bu seferki kendi evleri. Sarıgazi'de bir site dairesi. 50 yaşında ev sahibi olabilmenin mutluluğu ve huzuruyla annesi, her duvarını ayrı bir renge boyamış. Mor, mavi, yeşil... Bu renkler aynı zamanda anneanne, Kerem ve annenin ruhsal terapisi. Anneanne (Suna İlhan), anne ve oğul bir yandan yerleşik hayata geçmenin mutluluğunu yaşarken, bir yandan da belirsiz gelecekten endişelenmekte... Kerem'in söyledikleri ise Türkiye'deki bir gerçeği, televizyonun merhametsizliğini anlattığı için içimi ürpertti: "Hayatımız annemin güzel kalmasına bağlı. Televizyon kanalları akıllı kadından çok, güzel kadın istiyor. Annemin akıllı olması, yıllardır emek veriyor olması, mesleğinin sunuculuk olması onlar için hiç önemli değil. Bu yüzden hayatımız annemin güzel kalmasına bağlı..."

- Boyunuz kadar oğlunuz olduğunu bilmiyordum...-

A.Y: 26 yaşında evlendim. Zaten evlenmem gerektiğini söyleyen bir çevrem vardı. Fransa'dan dönmüşüm. Eli yüzü düzgün bir kızım. Başım önde yürüyorum mecburen: Askerliğini yapmış her erkeğe nasıl birini ararlar, onun gibi bir şey oldu.

- İlk eşinizi kamuoyu tanıyor mu?

- A.Y: Yok hayır. Zaten ilk kez anlatıyorum bunları. Hemen evlendik. Bir ay sonra da hamile kalmışım. Köylü kadınları gibi. Kerem'e çok ağır bir hamilelik geçirdim; zaten duygusal bir insanım. Her şeye alındım, her şeye üzüldüm. İyi ki beynim, sevmediğim şeyleri unutuyor. Daha gebeyken hırpalandım. Birbirimizi hiç tanımadan evlenmenin getirdikleriydi belki. Ruhlarımız, hayata bakışımız uyuşmadı. Bunda ne onun ne de benim suçum var.

- Bebeğiniz kucağınızdayken boşanma kararı almışsınız...

- A.Y: Zor günlerdi. Kerem'in lise mezuniyetinde rica ettim. Herkesin anne babası orada. Sağ olsun kırmadı geldi. Lise mezuniyet töreninde oğlumuz için ilk ve son kez bir aradaydık. Kerem beş kez ameliyat geçirdi. Ameliyatlarında yalnız ben vardım. Kerem'in babası da ikinci kez evlendi. Tatlı bir kız kardeşi var. Kerem'e bir mektup yazdım. 'Cumhuriyet'in 100. Yılına Mektup' diye bir kampanya vardı. Kerem 36 yaşına geldiğinde eline geçecek. Orada kız kardeşiyle ilgilenmesi gerektiğini yazdım. Onlar birbirlerine sahip çıkmak zorunda... (Ağlıyor)

- İyi misiniz?

- A.Y: Çoğu kadın beni anlayacaktır. Ayrılırken eşimden bir ricada bulundum. "Altı aylık bir çocuğumuz var. Kerem'in adına bir ev ve mümkünse bir araba garantisi." Bir ev ve bir araba tabii ki olmadı. Çünkü erkekler ayrılırken ruhsal ve duygusal açıdan kendisine zarar vermiş bir kadına hiçbir şey vermek istemiyor. Dilerdim ki birbirimizi anlamaya çalışalım. Çünkü ikimiz de yetişkindik. Oğlumla babamın evine gittim. Babam için kızının ne kadar mutlu ya da mutsuz olması önemli değil, çevrenin dediği önemliydi. Sonra kaderin bir cilvesi, hayat beni 2005'te Yalnız Değilsin diye bir programın içine koydu. Benim durumumdaki kadınlara nasıl yön bulacaklarını anlattım. En sevdiğim, kalpten yaptığım işlerden biriydi.

- Kerem'e baba modeli dedesi mi oldu?

- A.Y: Sanırım ikinci eşim Cem Yazıcı onun baba modeli oldu. Kerem üç yaşındaydı onunla evlendiğimde. Âşık olarak evlendim. Hâlâ da çok iyi anarım. Cem, Kerem'e çok emek vermiştir. Sekiz yıla yakın sürdü bu evlilik. Felç geçirdiğim sırada Kerem'le benim ayrı bir eve taşınmamız gerekiyordu. Çünkü ikimizin de annesi neredeyse bizimle 24 saat oturmaya başlamıştı, buna tahammül edemedim.
Bir sene sonra da boşandık.

- Felç durumu ne kadar sürdü?

- A.Y: Sekiz ay devam etti. İnsanlar ekranın altında belden aşağısını görmedikleri için seni gülümseyen yüzünle mutlu sanıyorlar. 'İnme,' dediler. Ben de bilmiyorum. Bir kadın olarak tüm sorumlulukları üstüme almak, ağır gelmişti galiba...

Ayşenur Yazıcı

Oğlum altı aylıkken kocamla ayrıldık. Oğlum için ondan
bir ev istedim. Talebim kabul edilmedi. Ne kadar doğru bir istekte bulunmuşum, şimdi anlıyorum. Çünkü ancak 50 yaşımda bir ev sahibi olabildim ve Kerem'e 22 yaşında bir ev verebildim.

13 kere ev taşıdım. Nihayet son evimiz, artık kendimizin. Bir ünlünün iki bayram ekstra ücreti, şu an aldığım evin fiyatı... Sarıgazi'de ev bulabildim. Artık Sarıgaziliyim.

Felç geçirdiğimde insanlar ekranın altında belden aşağısını görmedikleri için, seni gülümseyen yüzünle mutlu biliyorlar.

Medya sektörü çok acıttı canımı. Eskiden ben de pek çok kadın gibi konuşmuyordum. Şimdi korkmuyorum. Keşke o kadınlar da konuşsa. Medya, dişi tırnağı uzun olan kadınların inatla ve küsmeden devam edecekleri bir sektör.

Kerem Kürşat

Hayatımız annemin güzel kalmasına bağlı... Ne yazık ki televizyonlar akıllı kadından çok, güzel kadın istiyor. Annemin akıllı olması onlar için hiç önemli değil.

Annemle babam aynı evde yaşamadığı için, çocukluğumda neyi kaybedip kaybetmediğimi bilmiyorum.

Annemin Ayşenur Yazıcı olduğunu pek çok arkadaşım, annemi gördüğünde öğrendi. 'Okula gelme,' derdim. Ünlü olmasından çekinirdim.

Babamdan sadece bir kere bir şey istedim. İlkokuldaydım, bilgisayar istemiştim. 'Karnenin beş geleceğine söz verirsen yarın gidip alalım,' dedi. Bunun içinse yok baba sağ ol,' dedim. Ama hepsi zaten beş gelmişti.

Televizyon canımı çok acıttı

A.Y: Sektör çok acıttı canımı. Eskiden konuşmuyordum, şimdi ağzımı açtım. Benim gibi çok kadın var. Keşke onlar da konuşsa... Güvenilir olmaya çalıştım. Haber, güven üzerine kuruludur. Üstelik yaşlandıkça değerlenen bir şeydir. Ama haberde erkeklerin aksine, kadınlar yaşlandıkça değersiz görülüyor. İzleyici olarak sarı bıyıklı, hayatından bezmiş bir adam suratından haberi dinlemek yerine gözleri cıvıl cıvıl, olgun yaşta bir kadın zarafetinden haber izlemeyi tercih ederim.

- Birand, Uğur Dündar, Ali Kırca... Yaşlandıkça değerlendiler. Sizce, olgun kadınları neden istemiyor yöneticiler?

- A.Y: Gülgün (Feyman) çok kızgın ve kırgın. Geri kalan ne kadar kadın varsa, hepsi güzelliği tescil edildiği için aklını tescil ettirmeye, habere gelmiş insanlar bunlar. Erkek, rakip olarak görüyor seni. Onun için bu sektör, dişi tırnağı uzun olan kadınların inatla ve küsmeden devam edecekleri bir sektör.

- Bir yandan da çocuğunu hayata tek başına hazırlayan bir anne olarak vicdan azabı çektiğiniz anlar oldu mu?

- A.Y: Kerem'i iki yıl önce doğurdum gibi görüyorum. İki yıldır akşam yemeklerini beraber yiyebiliyoruz. Bayramlarımız artık dip dibe geçiyor. Annesi çalışan çocuklar çabuk olgunlaşıyor. Evin babası ben oldum. Annem de Kerem'in köle Isaura'sıydı. Hayatını torununa adadı.

Limon satar, babamdan para isteyemem

- Babanızla annenizin boşanmış olması hayatınızı nasıl etkiledi?

- K.K: Sonuçta babam ve annemle aynı evde yaşamadığım için neyi kaybedip kaybetmediğimi bilmiyorum. Bugüne kadar babamdan bir kere bir şey istedim. İlkokuldaydım, bilgisayar istemiştim. 'Bütün karnenin beş geleceğine söz verirsen yarın gidip alalım,' dedi. Ben de 'Bunun içinse yok baba sağ ol,' dedim. Karnem beş gelmişti oysa... 22 yaşımdayım, ondan hiçbir şey istemedim. Öyle bir durum olursa da gider, limon satarım gene de para isteyemem...

- Kızgın mısınız babanıza?

- K.K: Yok kızgın değilim ama içinden geliyorsa insan bir şey yapmalı. Ben gidip söyleyemem 'Baba bana şunu yap,' diye.

- Görüştüğünüz zamanlar olmuyor mu?

- K.K: Oluyor tabii... 15 günlük görüşmelerimiz oluyor. İlk altı gün soğuk geçiyor sonra tam ısınma olurken geri dönüyorum sonra her şeye sıfırdan başlıyoruz sanki.

- Ayşenur Yazıcı nasıl bir anne?

- K.K: Bir kere de bana gelip 'Niye böyle yaptın?' demedi. Dinledi hep beni. Annem kızmaktan çok, hep çözüm arar. Ama keşke üniversite seçimini yaparken de bana 'Milletten etkilenme, kendi tercihini kendin yap,' deseydi. Reklamcılık okumak istiyordum. Şu anda makine mühendisliği okuyorum. Babam çok istediği için... En azından diplomamı aldıktan sonra öyle bir şey yapmak istiyorum.

- Çok okul değiştirmişsiniz.

- K.K: Anne baba arasındaki okul mevzuları... Biri 'Orada okusun,' diğeri 'Burada okusun, İngilizce eğitimi olsun, Türkçe eğitimi olsun,' derdi. Onun dışında annem iş değiştirirdi, biz ev değiştirdik.

K.K: Annem doğru düzgün bir yerde eziyet çekmeden çalışsın artık

- Sizinle az vakit geçirdiği için annenize isyan ettiğiniz zamanlar oldu mu?

- K.K: Birinin çalışması gerekiyordu ve o, ben olamıyorum. Televizyon istikrarsız bir sektör. Şu an çalışmıyor. Çalışacaksa da doğru dürüst bir yerde, eziyet çekmeden çalışsın.

- Eziyet çektiğini düşünüyorsunuz... Neden?

- K.K: Bütün hayatı eziyet çekmekle geçti. Ne yazık ki televizyonlar akıllı kadından çok, güzel kadın istiyor. Annem televizyondan para kazandığı için ne yazık ki hayatımız onun güzel kalmasına bağlı.

- A.Y: Genç kalmaya çalışıyorum. Güzel olmak deyince, aklıma Aysun Kayacı geliyor. Dudakların öne doğru yuvarlak ve güzel olunca kimse Osmanlıca bildiğinin farkında olmuyor. Ben de diyorum ki, 'Ben eli yüzü bakılabilir biri olayım, ama size ilettiklerim doğru düzgün şeyler olsun.' Herkes başarıyı şansla bağdaştırıyor. Oysa başarı, emektir.

- Neden sigara içiyorsunuz?

- K.K: Benim sigara içtiğimi babam bilmiyor ama...

- A.Y: Bilsin artık bence.

- K.K: Babamdan ekstradan fazla korkuyorum çünkü çok az görüştük ve uzakta. Ama baba babadır.

- A:Y: Kerem'i ilkokula kayıt için götürdüğümde herkesin evli olduğunu düşünüyordum. Sonra bir baktım ki, yarısı boşanmış aile çocukları 'Haa dedim, 'o zaman ben bu çağ yangınının içerisindekilerden biriyim.' O zaman başını birazcık daha yukarı kaldırıyorsun. Çünkü aile, başını öne eğdirtiyor.


Tuluhan Tekelioğlu/Sabah