'BAY ERTUĞRUL' NEDEN UMREYE GİTTİ? SEBEP 'EYÜP CAN GELECEK,DERTLER BİTECEK' SÖZLERİ Mİ?

Vatan yazarı Selahattin Duman'dan Ertuğrul Özkök'ün Ahmet Hakan ile birlikte gerçekleştirdikleri Umre ziyaretine ilginç bir yorum geldi.

Ertuğrul Bey´in hallerini bana soranlara toplu cevap!


"Daha ucuza geliyor.." deyip Ramazan ayını Bodrum Yarımadası´nda geçiren yazlıkçılara söylüyorum.. Beni Tansaş´ta, Migros´ta görüp de "Nedir bu medyanın halleri?" diye yakama yapışmayın.. Aha işte köşem aşağıda.. Ne biliyorsam toplu cevap niyetine, hepsini yazdım..


Buranın yazlıkçı ahalisi beni, hükümet adamlarınca Bodrum´a atanmış "Medya leşkerlerinin hallerinden sorumlu müdür.." zannediyor..


Gözlüklü olduğumuzdan mıdır yoksa göbeğimizi ileri çıkararak yürüdüğümüzden midir nedir, kim beni tenhada yakalasa aynı soruları soruyor..


Benim yılın altı ayını buralarda geçiren bir kişi olarak "gizli görevli" olduğumu vehmettiklerinden sorularını da fısıldayarak soruyorlar:


"Ertuğrul Özkök umreye gidiyormuş, doğru mu?"


Fısıltıyla cevap veriyorum:


"Bilmiyorum.."



***


Gerçekten bilmiyordum..


Altmış küsur yıllık hayatının kırk yıla yakın bir zamanını "akademik çerçeveye" alıp, bu sürenin de yüzde yetmiş beşini "şarapçılığın sırlarını" aramaya adamış birinin "aklını umreye taktığını.." oturduğum yerden nasıl bileyim?


Lakin "bilmiyorum" türünden cevabın meraklısına bir yararı yok..


Bu sefer de yüzüme "Sen ha! Nasıl bilmezsin.." mealinde bakıp mânâlı şekilde gülümsüyorlar..


Böyle suskun gülümsemelerin gerisinde "Merak etme, aramızda kalacak.." iması da var..


En çok da laik kesimin kafası karışık.. "Yav! N´asıl olur yav!" deyip duruyorlar..


TARİHE KAYIT!


Arada sırada Ahmet Hakan´ın köşesinde bir "umre lafıdır" gelip gidiyordu..


"Ertuğrul Bey´e Gucci´den sandalet arıyoruz.." türünden dokundurmalar.. Ben bunları gazete içi cilveleşme olarak anlıyordum..


Ne zaman ki Hürriyet´in tepesinde o dev anons patladı.. O zaman işin ciddiyetini anladım..


Ardından da iç sayfada Özkök´ün kaleminden "gerekçeli bir dibace" okuduk..


"Neden Umre´ye gittim?"


Bizim meslekte bu türden açıklamalar okuyucu için sanılır ancak bunlar tarihe düşülmüş notlardır..


Hani üç dört bin yıl sonranın tarihçileri "Bay Ertuğrul durduk yerde niye Umre yaptı?" deyip birbirleriyle akademik kavgaya tutuşurlarsa, diye..


O vakit biri çıkar.. "Bakın.." der..


"Elimde 4 Eylül 2009 tarihli Hürriyet var.. Kendisi burada diyor ki.."


Tarih de bu sayede doğru yazılmış olur.. Komplo teorileri ile tarihi olaylara resimli roman havası vermeye çalışanların da eli böğründe kalır..


Bay Ertuğrul, iğne deliğinden Hindistan´ı seyredecek kadar feraset sahibi biri olduğundan bu tehlikeyi de zamanında görmüş..


"Komplo teorileri" başlığı altında topladığı notlarıyla geleceğin tarihçilerinin gözünü önceden açmış..


Peki nedir bu komplo teorileri? Ona da geleceğim..


***


Medya leşkerlerinin ayak takımı, oturduğu yerden, dedikodu üretir..


Bu "dedikodu" kantara gelmez.. Ağırlığı, uzunluğu yoktur..


Yine de miktar olarak sur dibinde ölüp kalmış bir eşeğin çürüyen bedeninin ürettiği bakteriden çoktur..


Bu dedikodu üreticisi medya leşkerlerinden bir ikisini gazetelerin başına getirsen, aynı işi yaptıkları takdirde, yönettikleri gazeteleri milyonun üzerinde sattırırlar..


Ne var ki ellerine iş teslim edildiğinde "Bi hikmet-i müteal.." o yeteneklerini kaybedip, bir daha kullanmazlar..


Bu makûlenin şu sıralarda ürettiği dedikoduların tamamı ise Bay Ertuğrul üzerine..


Bazısı "Şarabın tesiri ile sızıp kaldığı bir gece rüyasında ak sakallı dedeyi görmesiyle.." diye başlıyor..


Bazısı "tiner almış.." diye.. Sözde bu zıkkımın sokak çocukları üzerindeki zararlarını araştırmak niyetindeymiş..


Tineri kendi bünyesinde deneyince "Beni Mekke´den bekliyorlar.." demeye başlamış..


İLK BELİRTİLER


Tabii ki ciddi bir köşe yazarı olarak her zırvayı burada tekrarlayacak değilim..


Bay Özkök´ün kendi kalemi ile işaret ettiği "komplo teorileri.." ve bunlara verdiği cevap bizim için daha önemlidir..


Medyanın çeneleri kuruyası dedikoducuları evvel emir kafayı Eyüp Can´ın Hürriyet´e transfer olmasına takıp "Ahaaa!" dediler..


"Ertuğrul Bey gidecek.. Yerine de Eyüp Can gelecek.."


Tövbe estağfurullah.. Bu laflara ben bile sinirlendim oturduğum yerden ama dedikodu taifesi adamı rahat bırakmıyor ki..


"Bak işte.." diyor, Hürriyet eklerini adamın gözüne sokuyorlar..


Gösterdikleri de her hafta eklerde düzenli şekilde yer alan haberler.. Bunların tamamı Eyüp Can´ın muhterem romancı zevcesi Elif Şafak hanıma ait..


Hakikaten durum dedikleri gibi..


Hürriyet Gazetesi üç aydır, içinde Elif Şafak haberi veya röportajı olmayan bir tek gazete ilavesi vermemiş..


Hep beraber Elif Hanım´ın "Aşk" romanı ile yatıp kalkıyoruz..


Her ilavede Elif Şafak Hanım´ın hüzünlü hüzünlü bakan fotoğrafları da işin cabası..


Elif Hanım o iri gözlerine yüklediği aşırı dozda hüznü ile sayfanın ortasından öyle bir bakıyor ki yürek dayanmaz..


İnsan evladı olan hâlâ gidip bir adet "Aşk" romanı almadıysa insanlığından utanır..


Ağaçta mahsur kalmış kedi yavrusuna yardım etmemek gibi bir durumun "edebi" hali..


Eh! Nihayet Bay Ertuğrul da bizler gibi insan.. O da bizim gibi etten ve kemikten yaratılmış ve bütün memeliler gibi onun da bir sinir sistemi var..


***


Adamcağız her Pazar sabahı evinde kahvaltı yaparken gazeteyi açıyor.. Karşısında Elif Şafak..


Sen sen ol, Hürriyet´in başına dikil.. Medyada dönen "Eyüp Can gelecek, dertler bitecek.." sloganından haberdar ol..


Üstelik bu lafların peşinden de "Arkasında Hoca Efendi varmış.. Onun tezgâhında yetiştiğinden durumu sağlam.." geyiklerini dinle..


Senin de sinirin dayanmaz..


Nitekim Bay Ertuğrul´un komploculara cevaben kaleme aldığı "Kur´an-ı Kerim´i yeniden okudum bu sefer anlamaya başladım.." konulu risale böyle bir tepki ile kaleme alınmıştır..


Anlayana "Onu Hoca Efendi yetiştirdiyse ben de kendi kendimi yetiştirdim.." cevabıdır..


Yarın: Hacı Kadir´in katırı.. Her yerde sayılır hatırı..