"BAŞÖRTÜSÜ TAKINCA BENİ ELEŞTİRENLER AYŞE ARMAN'I GÖKLERE ÇIKARTTI!.." BALÇİÇEK PAMİR'DEN MEDYADAKİ ÇİFTE STANDARTA İSYAN!..

Ayşe Arman başörtüsü taktı, karşı mahallede tur attı. Bu birilerine göre muhteşem gazetecilik gibi görünürken Arman'ı eleştiren kadın yazarlar kıskançlıkla suçlandı.

Yıllar önce Başbakan'la İran'a giderken başını örttüğü için eleştirilen Balçiçek Pamir, Arman'ın yaptığını müsamereye benzetiyor.

Başörtüsü takınca beni eleştirenler Ayşe Arman'ı göklere çıkardı


Balçiçek Pamir, geçen hafta bir yazı kaleme aldı ve medya dünyasında kendine göre yanlış gittiğini gördüğü her şeyi bir kalemde sıraladı. Medyada kimin nereye getirileceğine birilerinin karar vermesi, birilerinin onayladığı işlerin gazetecilik olarak sunulması, onun en çok itiraz ettiği şeyler arasında yer alıyor. Medyada oluşan klanlardan uzak durduğunu söyleyen Balçiçek Pamir'le biz de medyadaki kişisel polemikleri, köşe yazarlarını ve kendisine dair birçok şeyi konuştuk.

'Medyada çeteler var' diye yazdınız, kimse kulak asmadı. Neden?

Hiç şaşırmadım. Hatta bir polemik olsun da üzerine atlayayım diye bekleyen bazı internet sitelerinde bile yer almadı, çok güldüm. Herkesin okuduğu Medyatava bile yer vermedi yazıma. Bu da ne kadar haklı olduğumu gösteriyor.

Bu kadar görmezden gelinmek canınızı sıktı mı?

Ben bu işe çok alıştım. Çünkü medyada gruplaşmalar var. Çete lafı gerçekten güzel değil, ben biraz da dikkat çeksin diye öyle yazdım. Fakat kötü anlamda çeteyi kullanmıyorum, gruplaşma anlamında kullanıyorum. Medyada da gruplaşmalar var ve bu gruplaşmalarda kimin övüleceği, kimin tu kaka edileceği, kimin ne dozda gideceği, kimin görmezden gelineceği hep bu grupların isteğine göre belirleniyor.

Bu çetelerin kimlerden oluştuğunu söyleyebilir misiniz?

Öyle bir şey veremem. Ben o yazıda çetelerin yanı sıra başka şeyleri de eleştirdim. Bunlardan biri Hürriyet'ti. Bana takılıyorlar, herhalde delirdin, diye. Ben kimseye karşı bir terbiyesizlik yaptığımı düşünmüyorum. Keşke içlerinden bir tanesi cesur olsaydı da o fikrin üzerinden tartışabilseydik.

Ama biz medya olarak zaten fikir üzerinden tartışmayı çoktan unuttuk gibi...

Evet, biz fikir tartışmıyoruz, biz polemiklerde bile insanların kişiliğine hakaret ediyoruz, dış görünüşüyle (bazen başörtüsüyle, bazen mensup olduğu grupla oluyor) oluyor. Muhakkak o insanları bir yere oturtuyoruz ve bunu tartışıyoruz. Yani fikir tartışmıyoruz. Bana herkes her şeyi söyleyebilir ama sadece fikrimle ilgili söyleyebilir. Ne benim kişiliğimle, ne benim görünüşümle ne de benim özel hayatımla ilgili söyleyemez. Maalesef bizim polemiklerimizin tadı bu yüzden kaçtı.

Kişisel polemiklere girmek, köşe yazarlarının yıldızını daha da parlattı. Onlara da bu mu cazip geldi?

Köşe yazarlarında ünlü olma merakı başladı. Bir köşe yazarı bir mekâna girdiği zaman "Aaa, işte o gelmiş!" densin istiyor. Ben bunu çok tehlikeli ve hastalıklı bir durum olarak değerlendiriyorum. Bir köşe yazarı tanınmalı, konuşulmalı ama "Bugün şunu yazmış." diye konuşulmalı. Biz böyle öğrendik ama şimdi "Aaa ne giymiş, aa geçenlerde şununla yemeğe çıkmış, saçı nasıl?.." bunlar konuşuluyor. Bu iş iyice çığırından çıktı. Sanki çok ünlüyüz, kendimizi çok önemli görüyoruz.

Yani köşe yazarları da sanatçılar gibi kendilerini magazine kaptırdı.

Evet, ama düşünsenize artık gazetecilerin de magazin sayfaları için fotoğrafları çekiliyor. Bu, bana normal gelmiyor. Ben bir davete katıldığım zaman benim fotoğrafımı çekmek istediklerinde "Arkadaşlar ben sizdenim." diyorum. Ben biraz da köşe yazarlarının kendilerini çok önemseme hallerini eleştiriyorum.

Köşe yazarları da magazinde göründükleri sürece makbul oldukları fikrine mi kapıldı?

Ben insanın nasıl konuşulduğunun önemli olduğuna inanıyorum. Ahmet Hakan'ın yazılarını da çok beğeniyorum ama köşesini geçmiş olsun mesajlarıyla doldurmasını beğenmiyorum. Bence gazeteciliğin en güzeli bu değil. Hayatta başka şeyler var, dünyada gazetecilik bugün başka bir yöne gidiyor. Özel haberler, özel dosyalar, atlatma haberler daha ön plana çıkıyor, köşe yazarları çok fazla geride kalıyor. Fakat biz delirmiş durumda köşe yazarlarından 'ünlü' yaratmaya çalışıyoruz.

Sanatçılar genellikle camialarından arkadaş olmadığını söylerler. Sizde durum ne, medyadan çok arkadaşınız var mıdır?

Benim hayatımda medyadan hiç kimse yok. Medyadan arkadaşım olup da işin dışında görüştüğüm kimse yok. Gerçekten yok, bir iki tane çok yakın arkadaşım vardır, onlar da zaten mesleğe başladığımız dönemde arkadaşım olmuştur ve bir araya geldiğimiz zaman oturup medyayı bile konuşmayız. Çünkü ben klan gibi yaşayanlardan değilim.

İkizleri dadılar büyütmüyor, ben büyütüyorum


Hiç mi medya dedikodusu yapmıyorsunuz?

Benim gündemim medyadaki dedikodular değil, o yüzden de bu tür şeyler hiç umurumda değil. Tabii ki biz de aramızda dedikodu yapıyoruz ama benim önceliklerim bunlar değil. Oturup medya dedikodularıyla uğraşanların herhalde vakitleri o kadar çok ki oturup bunlarla uğraşıyorlar. Benim gerçekten vaktim yok. Haftanın beş günü canlı yayın yapıyorum, diğer taraftan ikizler var. İkizleri dadılar büyütmüyor, ben büyütüyorum. Diğer taraftan ben köşemde ahkâm kesmiyorum, haber yazıyorum.

Birçok köşe yazarının birbiriyle konuşmadığını, birbirinin arkasından atıp tuttuğunu biliyoruz. Sizin küs olduğunuz birileri var mı?

Bir insanla küs olmam için bir şeyler yaşamış olmam lazım. Bir insanla küsmem için bana bir yanlış yapmış olması lazım. Hiç tanımadığım, görmediğim bir adam aleyhime yazsın yazmasın benim için fark etmez. Küs olduğum biri yok.

Ayşe Arman'ın çok konuşulan başörtüsüyle karşı mahalle izlenimleri de eleştirilerinizden nasibini aldı...

Hıncal ağabey eğer bugün benim müsamereye benzettiğim, hiçbir anlam veremediğim bir yazı dizisini övüyorsa ben de orada susmamalıyım diye düşündüm. Ben bundan yedi sene önce İran'a gitmek için başımı örtmüştüm. AK Parti yükselişe geçmişti ve Başbakan'la gidiyordum. Bu tabiri çok sevmiyorum ama ben de onların tarafına geçip, onların gözüyle İran'ı yazmak istedim. O gün başıma gelmeyen kalmadı. Emin Çölaşan'dan Hıncal Uluç'a kadar birçok kişi kalem oynattı ve nasıl olur da Sabah Gazetesi kendi muhabirini, kendi yazarını kapatır da yollar diye eleştirdiler. Çünkü Ayşe Arman'ın yazı dizisinde başörtülülerle dalga geçiliyordu, bense onları anlamaya çalışıyordum. Medyanın bu ikiyüzlülüğünü söylemek, göz önüne sermek istedim.

Ayşe Arman tarzı gazeteciliğe mi karşısınız?

İsteyen soyunsun, isteyen örtünsün! İnancıyla veya değil, hakikatten beni ilgilendirmiyor. Köşesinde kim ne istiyorsa yazsın ama bize gazetecilikte doğru kadın figürü budur, erkek figürü budur, ünlü olmak önemlidir, doğrusu budur denmesin. Ben buna sesimi çıkarıyorum. Bize bu dayatılmamalı diyorum. Kendin ne yaparsan yap, diyorum ama işin içine gruplaşmalar giriyor. Eğer sen o kadın gazeteci profiline uymuyorsan dışarıda kalıyorsun; aynı şey erkekler için de geçerli. Bugün Umur Talu kötü bir köşe yazarı mıdır, benim en sevdiğim yazarlardan biridir. Niye Ahmet Hakan kadar konuşulmuyor?

Televizyonculuk nasıl başladı? Yeni alanlar keşfedeyim derken mi buldunuz, yoksa kamera önüne biri mi itti?

Medya Grup Başkanı Kenan Tekdağ, beni resmen zorla canlı yayına itti ve ısrar etti. Her zaman arkamda durdu, bu çok önemli bir şey. Ben kendime inanmamıştım ama o, bana inandı. İlk başta çok korktum ama ben kamerayı unuttuğum zaman işler yolunda gidiyor.

Medyada geldim gelebileceğim nokta burası, bundan sonrası yok diye düşünüyor musunuz?

İnsanlar bana, "Senin kariyer planın yok mu, aklını mı kaçırdın da böyle şeyler yazıyorsun?" diye soruyor. Hayır, aklımı kaçırmadım fakat birtakım müsamerelerin cesaret diye sunulduğu bir dönemde ben de başka türlü bir cesaret gösterdim.

Aradaki fark o müsamere alkış alıyor ama sizin söylediklerinizin insanları mutlu ettiği söylenemez...

Ama cesaret alkışlanırsa cesaret olmaktan çıkar.

r.sezgin@zaman.com.tr


Benim kariyer planımda yöneticilik yok


Uzun süredir medyadasınız, kendinizi sıkışmış hissettiğiniz anlar oldu mu?

Evet, TMSF tarafından kovulmadan önce Sabah Gazetesi'nde kendimi öyle hissediyordum. Şimdi gayet rahatım ve keyfim yerinde. O zaman yöneticilik yapıyordum ve ben de herkes gibi yanlışlar yapıyordum. Yöneticiyken gazete içerisinde bazı ilişkileri yönetmeniz gerekir, ben bunu başaramadım. Benim için çok önemli bir okuldu, çünkü ben Sabah'ın ilk ve tek kadın yazı işleri müdürüydüm. Dönem dönem günah keçisi oldum ama iyi bir okuldu. Son zamanlarda çok sıkışmıştım ve kovulmak iyi geldi. Kovulmasaydım belki ayrılamayacaktım ama o yapıdan ayrılmam gerekiyordu. O özgürlük sanırım yaptığım işlerde de hissediliyor, köşe yazılarıma, yaptığım işlere de yansıyor.

Tekrar yöneticilik teklifi gelse kabul etmez misiniz?

Yöneticilikle ilgili teklifler geldi. Kendi çalıştığım grubumdan da üst düzey görevlendirmek için başka yerlerden de teklifler geldi ama hakikaten benim kariyer planımda yöneticilik yok.

Bir gün bu mesleği bırakabilirim diyor musunuz?

Bırakamam herhalde, yazmayı bırakamam diye düşünüyorum. Gazeteciliği de herhalde bırakamam ama bir gün bir kitap yazmak isterim. Bir süre sonra röportaj yapmayacağım. Çünkü on senedir röportaj yapıyorum, yeter artık.

Bir ara MİT'e bilgi taşımakla gündeme gelmiştiniz. Bu konu hâlâ rahatsız ediyor mu?

Ben kendimi biliyorum, beni bilen biliyor, artık tavrım tarzım belli. Ben kendimi biliyorum, aynaya baktığım zaman içim rahat. O yüzden gerisini ciddiye almıyorum. Paranoyalar geliştirmiyorum, zaten vermem gereken cevabı verdiğimi düşünüyorum.


ZAMAN