BAŞBAKAN ŞOK OPERASYONA NEDEN İZİN VERDİ?
Hürriyet yazarı İsmet Berkan sordu 'Hükümet Ergenekon soruşturmalarının neresinde?'
Hükümet Ergenekon soruşturmalarının neresinde?
İSTANBUL Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın, emrindeki İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’i bu görevden almasını tek başına ve kimseye danışmadan yaptığına inanacak mıyız? Bu önemli görevden almada Başbakanın, hiç değilse İçişleri Bakanı’nın izni/onayı mutlaka istenmiş olmalı. Başka türlüsünü düşünemeyiz.
Peki o zaman Başbakan ve/veya İçişleri Bakanı, Ergenekon soruşturmalarını başlatıp bugünkü yerine getiren isimlerin en başında geleni olan Ali Fuat Yılmazer’in görevden alınmasına neden izin verdi?
Bu sorunun cevabını bilmiyoruz. Olası cevaplar hakkında spekülasyon yapabiliriz ama hiçbir spekülasyon veya varsayım gerçeğin yerini tutamaz.
Bugüne kadar hükümetin Ergenekon soruşturmaları ve davalarının arkasında durduğu ama Yılmazer’in görevden alınmasıyla o dönemin sona erdiğini söyleyenler çıkıyor. Bence bu sözler fazla ileri yorumlar.
Çünkü, esasen Ergenekon soruşturmaları 2007 Mayıs ayından beri resmen devam ediyor. (Gayrı resmi soruşturmanın başlangıcı daha geriye, taa Danıştay saldırısı günlerine dek uzanıyor.)
Aradan geçti neredeyse dört yıl. Davalar açıldı, binlerce sayfa iddianame, yüzbinlerce sayfa belge ortaya çıktı, yüzlerce kişi (çoğu da tutuklu) yargılanıyor. Sadece Ergenekon da değil. Yan davalar da var, Balyoz gibi, silahlı kuvvetlerde casusluk gibi...
Hepsini aynı soruşturmanın evreleri veya parçaları olarak görmeliyiz.
Bütün bu süre boyunca hükümet kendi soruşturma gücünü devreye sokmasa, Meclis’te konunun araştırılmasına izin vermese de, polisin, dolayısıyla da savcının arkasında durdu.
Bundan sonrasını ise hep birlikte göreceğiz.
*Böyle şeyler neden CHP’nin başına gelir, soran yok mu?
KENDİSİNE ‘gazeteci’ diyen biri hakkındaki haberleri günlerdir okuyorsunuz, ben de okuyorum.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da kutuplaşmayı başardık, karpuz gibi ortadan yarıldık.
Kimimiz diyor ki, “Bu CHP’ye karşı kurulmuş başarısız bir komplo.”
Kimileri de tersini söylüyor: “CHP Genel Merkezi, Deniz Baykal’a karşı komplo peşindeydi, ortaya çıktı.”
Kısaca hatırlatmalıyım:
Soner Yalçın, OdaTV adlı internet sitesini bir televizyon istasyonu da yapmak istemekte, bu amaçla hisse senetleri eski CHP lideri Deniz Baykal’ın yakınlarına ait olan HalkTV’yi satın almak için görüşmeler yürütmektedir.
CHP Genel Merkezi ile yürütülen görüşmelerde mevcut yönetimin satışa karşı olmadığı anlaşılır ama Deniz Baykal’ın yakınları TV’yi satmak istememektedir.
Bu somut ve taraflarca da doğrulanan durumu aklınızın bir yerinde tutun.
İklim Bayraktar isimli ‘gazeteci’nin Deniz Baykal’ı ziyareti, bu ziyaretin ardından tacize uğradığını iddia edip soluğu savcılıkta alacağına Kemal Kılıçdaroğlu’na çıkması, sözde Kılıçdaroğlu’ndan kamera ve kayıt sistemi dahil teknik yardım istemesi, bu arada AK Parti’deki bir ‘büyük balık’tan söz etmesi vs. hep olaydan en az bir ay sonra ortaya çıkan ‘bilgi’ler.
Şimdilik ortadaki ‘bilgi’ler ‘Ben dedim-o dedi’ seviyesinde. Başka bir yere ulaşması da beklenmiyor gerçi ama konu gazetelerin de, siyasetin de gündeminde yerini koruyor.
Bakın dün Başbakan tam da bu noktadan CHP’ye saldırdı.
Kim kime komplo yapmış, ne olmuş da olmuş, kim kime ne demiş giderek önemini kaybetmeye başladı.
Benim daha temel bir merakım var: Böyle şeyler neden Cumhuriyet Halk Partisi’nde olur da, ne bileyim mesela AK Parti’de veya MHP’de olmaz?
Var mı bu soruya bir yanıtı olan?
*Canlı yayında felakete tanık olmak
SABAH sabah televizyonlarını açanlar Japonya’daki deprem ve onun sonucu oluşan ilk tsunami dalgalarının canlı yayınıyla karşılaştılar.
Dünyamızın yaşayan bir gezegen olduğunu, biz insanoğlunun ise bu gezegenin üzerinde sürekli hayatta kalma çabası içinde olduğumuzu unutuyoruz.
Doğaya karşı verdiğimiz mücadelenin ürünü olan konforumuza çok düşkünüz.
İşte sabah sabah seyrettiğimiz o tsunami görüntüleri, doğanın gücünü bana bir kez daha hatırlattı.
İsmet Berkan/
İSTANBUL Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın’ın, emrindeki İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’i bu görevden almasını tek başına ve kimseye danışmadan yaptığına inanacak mıyız? Bu önemli görevden almada Başbakanın, hiç değilse İçişleri Bakanı’nın izni/onayı mutlaka istenmiş olmalı. Başka türlüsünü düşünemeyiz.
Peki o zaman Başbakan ve/veya İçişleri Bakanı, Ergenekon soruşturmalarını başlatıp bugünkü yerine getiren isimlerin en başında geleni olan Ali Fuat Yılmazer’in görevden alınmasına neden izin verdi?
Bu sorunun cevabını bilmiyoruz. Olası cevaplar hakkında spekülasyon yapabiliriz ama hiçbir spekülasyon veya varsayım gerçeğin yerini tutamaz.
Bugüne kadar hükümetin Ergenekon soruşturmaları ve davalarının arkasında durduğu ama Yılmazer’in görevden alınmasıyla o dönemin sona erdiğini söyleyenler çıkıyor. Bence bu sözler fazla ileri yorumlar.
Çünkü, esasen Ergenekon soruşturmaları 2007 Mayıs ayından beri resmen devam ediyor. (Gayrı resmi soruşturmanın başlangıcı daha geriye, taa Danıştay saldırısı günlerine dek uzanıyor.)
Aradan geçti neredeyse dört yıl. Davalar açıldı, binlerce sayfa iddianame, yüzbinlerce sayfa belge ortaya çıktı, yüzlerce kişi (çoğu da tutuklu) yargılanıyor. Sadece Ergenekon da değil. Yan davalar da var, Balyoz gibi, silahlı kuvvetlerde casusluk gibi...
Hepsini aynı soruşturmanın evreleri veya parçaları olarak görmeliyiz.
Bütün bu süre boyunca hükümet kendi soruşturma gücünü devreye sokmasa, Meclis’te konunun araştırılmasına izin vermese de, polisin, dolayısıyla da savcının arkasında durdu.
Bundan sonrasını ise hep birlikte göreceğiz.
*Böyle şeyler neden CHP’nin başına gelir, soran yok mu?
KENDİSİNE ‘gazeteci’ diyen biri hakkındaki haberleri günlerdir okuyorsunuz, ben de okuyorum.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da kutuplaşmayı başardık, karpuz gibi ortadan yarıldık.
Kimimiz diyor ki, “Bu CHP’ye karşı kurulmuş başarısız bir komplo.”
Kimileri de tersini söylüyor: “CHP Genel Merkezi, Deniz Baykal’a karşı komplo peşindeydi, ortaya çıktı.”
Kısaca hatırlatmalıyım:
Soner Yalçın, OdaTV adlı internet sitesini bir televizyon istasyonu da yapmak istemekte, bu amaçla hisse senetleri eski CHP lideri Deniz Baykal’ın yakınlarına ait olan HalkTV’yi satın almak için görüşmeler yürütmektedir.
CHP Genel Merkezi ile yürütülen görüşmelerde mevcut yönetimin satışa karşı olmadığı anlaşılır ama Deniz Baykal’ın yakınları TV’yi satmak istememektedir.
Bu somut ve taraflarca da doğrulanan durumu aklınızın bir yerinde tutun.
İklim Bayraktar isimli ‘gazeteci’nin Deniz Baykal’ı ziyareti, bu ziyaretin ardından tacize uğradığını iddia edip soluğu savcılıkta alacağına Kemal Kılıçdaroğlu’na çıkması, sözde Kılıçdaroğlu’ndan kamera ve kayıt sistemi dahil teknik yardım istemesi, bu arada AK Parti’deki bir ‘büyük balık’tan söz etmesi vs. hep olaydan en az bir ay sonra ortaya çıkan ‘bilgi’ler.
Şimdilik ortadaki ‘bilgi’ler ‘Ben dedim-o dedi’ seviyesinde. Başka bir yere ulaşması da beklenmiyor gerçi ama konu gazetelerin de, siyasetin de gündeminde yerini koruyor.
Bakın dün Başbakan tam da bu noktadan CHP’ye saldırdı.
Kim kime komplo yapmış, ne olmuş da olmuş, kim kime ne demiş giderek önemini kaybetmeye başladı.
Benim daha temel bir merakım var: Böyle şeyler neden Cumhuriyet Halk Partisi’nde olur da, ne bileyim mesela AK Parti’de veya MHP’de olmaz?
Var mı bu soruya bir yanıtı olan?
*Canlı yayında felakete tanık olmak
SABAH sabah televizyonlarını açanlar Japonya’daki deprem ve onun sonucu oluşan ilk tsunami dalgalarının canlı yayınıyla karşılaştılar.
Dünyamızın yaşayan bir gezegen olduğunu, biz insanoğlunun ise bu gezegenin üzerinde sürekli hayatta kalma çabası içinde olduğumuzu unutuyoruz.
Doğaya karşı verdiğimiz mücadelenin ürünü olan konforumuza çok düşkünüz.
İşte sabah sabah seyrettiğimiz o tsunami görüntüleri, doğanın gücünü bana bir kez daha hatırlattı.
İsmet Berkan/