BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN ''SİZ KİMİN AVUKATISINIZ'' SORUSUNA YANIT!
Başbakan Erdoğan'ın bazı gazetecileri İsrail'in avukatı olmakla suçlamasına ilginç yanıt!
GAZETECİ İrfan Aktan ve Express Dergisi editörü Merve Erol, bir haberde aktardıkları bir konuşma nedeniyle Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefetten mahkûm oldular. Aktan’ın cezası, hapis, Erol’un cezası para cezası olarak çekilecek. Mahkûmiyet haberleri gazetelerde yayımlandığından beri dikkatle izliyorum.
Bununla ilgili birçok haber ve söyleşi yayımlandı, köşe yazıları yazıldı, televizyon programları yapıldı. Yani duymayanın kalmış olması pek mümkün değil.
Ama ne Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ne de herhangi bir AKP yetkilisinin bir geçmiş olsun telefonu açtığını duymadım, okumadım. Bununla ilgili bir demeç de vermediler ki biliyorsunuz her gün her konuda onlarca demeç verebilme yeteneklerine sahipler.
Hatırlayacaksınız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “hazırlık soruşturmasının gizliliğine riayet etmediği” gerekçesiyle mahkûm edilen bir gazeteciyi bizzat telefonla arayarak geçmiş olsun demiş, “bu yasanın düzeltileceği” sözünü de vermişti.
Gazetecilerin yazdıkları yazılar ve haberler nedeniyle, eğer kişisel bir hakaret yoksa mahkûm edilmeleri bir demokraside kabul edilebilir bir durum değil.
Başbakan’ın da bu titizlikte olduğu için o gazeteciyi aradığını düşünmüştüm ama Aktan ile ilgili herhangi bir üzüntü beyanında bulunmadığı da dikkatimden kaçmadı.
Bunun bir tek nedeni var: Başbakan’ın demokrasi anlayışı çifte standartlı. Kendisine yakın gördükleri için kabul edilebilir bulduğu söz söyleme, haber yorum yazma özgürlüğünü, kendisine uzak gördüğü gazetecilerden esirgiyor!
Beğendiği şeyleri yazanlara sınırsız özgürlük istiyor, beğenmediği şeyler yazanlara da “hak ettiler” diye bakıyor olmalı.
Üstelik bu mesele, Başbakan’ın kokteyller, kahvaltılar, yemeklerle anlatmaya çalıştığı “demokratik açılım” ile de yakından ilgili.
Bazı gazeteciler konuşamayacak ve yazamayacaksa bu “açılım”, nasıl “demokratik” olacak?
Ben kimin avukatıyım?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye’de bu hükümet, İsrail’de de o hükümet giderse Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzeleceğini” yazan gazetecilere “Sen kimin avukatısın ya” diye sordu.
Doğal olarak soruyu üzerime alındım, çünkü bu cümleyi ben yazmıştım.
Madem merak ediliyor söyleyeyim: Ben kendi fikirlerimin avukatıyım. Türkiye ve İsrail halkları arasında çatışma ve sorun olmasının iki halkın çıkarlarına aykırı olduğunu düşündüğüm için bir anlamda Türkiye ve İsrail halklarının da avukatı sayılırım.W
Soruyu böylece yanıtladığıma göre, şimdi esas meseleye geçebilirim. Başbakan’ın “avukatlık” mesleği ile ilgili bir sorunu var gibi geliyor bana.
Birisi bir söz söyledi ve Başbakan bunu beğenmediyse soru hazır: “Sen kimin avukatısın?”
Soru böyle ortaya konunca ister istemez Başbakan’ın bu durumu “olumsuzladığını” düşünüyorum.
Oysa avukatlık, başka meslekler gibi saygıdeğer bir meslektir. Avukat için savunduğu kişinin ya da durumun önemi elbette vardır ama asıl olan herkesin hakkının hukuk kuralları içinde savunulabiliyor olmasıdır.
En azılı katilin bile hukuk desteği almak ve savunulmak hakkı vardır ve avukatlar da bunun için vardırlar.
Bu nedenle avukatları, savundukları kişilere ya da durumlara bakarak yargılamak, onlara kötü bir iş yapmakta olduklarını söylemek kimsenin haddi olmamalıdır.
Öte yandan bu soru Başbakan’ın kendisini hem savcı hem yargıç yerine koyduğunu da düşündürtüyor bana. Bir mesele hakkında iddiada bulunuyor, kararı da kendisi veriyor, sonra o karara karşı çıkanlara kızıyor.
Demokratik bir ülkede sıkça tekrarlanması hiç iyi bir durum değil, söylemiş olayım.
Mehmet. Y. YILMAZ / HÜRRİYET
Bununla ilgili birçok haber ve söyleşi yayımlandı, köşe yazıları yazıldı, televizyon programları yapıldı. Yani duymayanın kalmış olması pek mümkün değil.
Ama ne Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ne de herhangi bir AKP yetkilisinin bir geçmiş olsun telefonu açtığını duymadım, okumadım. Bununla ilgili bir demeç de vermediler ki biliyorsunuz her gün her konuda onlarca demeç verebilme yeteneklerine sahipler.
Hatırlayacaksınız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “hazırlık soruşturmasının gizliliğine riayet etmediği” gerekçesiyle mahkûm edilen bir gazeteciyi bizzat telefonla arayarak geçmiş olsun demiş, “bu yasanın düzeltileceği” sözünü de vermişti.
Gazetecilerin yazdıkları yazılar ve haberler nedeniyle, eğer kişisel bir hakaret yoksa mahkûm edilmeleri bir demokraside kabul edilebilir bir durum değil.
Başbakan’ın da bu titizlikte olduğu için o gazeteciyi aradığını düşünmüştüm ama Aktan ile ilgili herhangi bir üzüntü beyanında bulunmadığı da dikkatimden kaçmadı.
Bunun bir tek nedeni var: Başbakan’ın demokrasi anlayışı çifte standartlı. Kendisine yakın gördükleri için kabul edilebilir bulduğu söz söyleme, haber yorum yazma özgürlüğünü, kendisine uzak gördüğü gazetecilerden esirgiyor!
Beğendiği şeyleri yazanlara sınırsız özgürlük istiyor, beğenmediği şeyler yazanlara da “hak ettiler” diye bakıyor olmalı.
Üstelik bu mesele, Başbakan’ın kokteyller, kahvaltılar, yemeklerle anlatmaya çalıştığı “demokratik açılım” ile de yakından ilgili.
Bazı gazeteciler konuşamayacak ve yazamayacaksa bu “açılım”, nasıl “demokratik” olacak?
Ben kimin avukatıyım?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye’de bu hükümet, İsrail’de de o hükümet giderse Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzeleceğini” yazan gazetecilere “Sen kimin avukatısın ya” diye sordu.
Doğal olarak soruyu üzerime alındım, çünkü bu cümleyi ben yazmıştım.
Madem merak ediliyor söyleyeyim: Ben kendi fikirlerimin avukatıyım. Türkiye ve İsrail halkları arasında çatışma ve sorun olmasının iki halkın çıkarlarına aykırı olduğunu düşündüğüm için bir anlamda Türkiye ve İsrail halklarının da avukatı sayılırım.W
Soruyu böylece yanıtladığıma göre, şimdi esas meseleye geçebilirim. Başbakan’ın “avukatlık” mesleği ile ilgili bir sorunu var gibi geliyor bana.
Birisi bir söz söyledi ve Başbakan bunu beğenmediyse soru hazır: “Sen kimin avukatısın?”
Soru böyle ortaya konunca ister istemez Başbakan’ın bu durumu “olumsuzladığını” düşünüyorum.
Oysa avukatlık, başka meslekler gibi saygıdeğer bir meslektir. Avukat için savunduğu kişinin ya da durumun önemi elbette vardır ama asıl olan herkesin hakkının hukuk kuralları içinde savunulabiliyor olmasıdır.
En azılı katilin bile hukuk desteği almak ve savunulmak hakkı vardır ve avukatlar da bunun için vardırlar.
Bu nedenle avukatları, savundukları kişilere ya da durumlara bakarak yargılamak, onlara kötü bir iş yapmakta olduklarını söylemek kimsenin haddi olmamalıdır.
Öte yandan bu soru Başbakan’ın kendisini hem savcı hem yargıç yerine koyduğunu da düşündürtüyor bana. Bir mesele hakkında iddiada bulunuyor, kararı da kendisi veriyor, sonra o karara karşı çıkanlara kızıyor.
Demokratik bir ülkede sıkça tekrarlanması hiç iyi bir durum değil, söylemiş olayım.
Mehmet. Y. YILMAZ / HÜRRİYET