BAŞBAKAN ERDOĞAN'DAN CAN ATAKLI'YA; ''YENGE DE MAŞALLAH İYİ İÇİYORMUŞ"
Başbakan Erdoğan, Can Ataklı ile içkili yemeklerinde Ataklı'nın eşi için “Yenge de maşallah ne içiyor” demiş.
Türkiye'nin ünlü gazetecilerine ait ilginç anıların anlatıldığı Bab-ı Ali'nin Dikenleri adlı kitapta yakın siyasi tarihin bilinmeyenleri yer alıyor. Özlem Kılıç ve Kübra Demir'in hazırladığı kitapta, Mehmet Altan 'dan Can Ataklı 'ya, Bekir Coşkun 'dan Cüneyt Ülsever'e birçok isim anılarını anlatıyor.
Taraf'tan Serkan Ayazoğlu'nun haberine göre, kitaptaki dikkat çekici bölümlerden biri de Vatan gazetesi yazarı Can Ataklı'nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'la ailece yedikleri içkili yemeklerle ilgili. Erdoğan başbakan olmadan önce aynı masada kadeh kaldırdığını anlatan Ataklı, "Böyle de bir hukukumuz vardı" diyor.
"YENGE DE MAŞALLAH NE İÇİYOR AMA.."
Ataklı, kitapta Erdoğan'la içkili yemekleri şöyle anlatıyor: "Tayyip Bey'le teke tek yemek yiyoruz. Ben Tayyip Bey'le içki de içerdim. Ama yemeği ben veriyorsam. Yemeği o veriyordu. İçki içmedim. Bana dedi ki, "Can Bey bir şey iç", "Olmaz siz, davet ettiniz, sevmiyorsunuz içmem. Ben davet versen belki içerim" dedim. Nitekim onunla aynı masada içki içtik. Bir yemek sonra, "Yenge de maşallah ne içiyor ama" dedi. O zamanki karım aşka geldi votkayı dolduruyor da dolduruyor. 'Sağlığınıza Tayyip Bey' diyor. Rauf Tamer'in karısı bir de Hüsnü Özyeğin'in karısı üçü aldılar Emine Hanım'ı, 'Yahu ne güzel kadın sın sen şu başını açsan, kocan Başbakan olur' diye. Vallahi billahi! Şimdi böyle de bir hukukumuz var."
"AHMET ŞIK OLAYINDA RADİKAL DE ALET OLDU"
Gazeteci Erdal Güven Radikal'deki günlerinden ilginç ayrıntılar veriyor kitapta: "Hatırladığım ve canımı sıkan bir olay var. Başbakan'ı protesto eden öğrencilerden birisi bebeğini kaybetmişti. Normalde Radikal gazetesi için bu haber nereden bakarsanız bakın tartışma götürmez ertesi günün manşeti idi. O gün yazı işleri toplantısında Eyüp Can şöyle bir laf etmişti: "Ama o da hamile hamile neden gitmiş oraya." Ahmet Şık olayında da daha kitap ortada yokken bir tür kitabı itibarsızlaştırma kampanyası başlatılmıştı. Radikal de çok üzücü bir şekilde isteyerek yahut istemeyerek o kampanyalara alet oldu."
ÇÖLAŞAN: ÖZKÖK BANA RÜŞVET TEKLİF ETTİ
Kitapta Emin Çölaşan Hürriyet'ten ayrılışını şöyle anlatıyor: "Bir gün Ankara'da odama Ertuğrul Özkök geldi. 'Bak, patronun elçisi olarak geliyorum. Sana üç seçenek sunuyorum; birincisi hükümet aleyhine yazmayacaksın, ikincisi uzun süreliğine izne çıkacaksın, üç gazeteden istifa edeceksin, patron sana büyük paralar verecek' dedi.
Gazeteden ayrıldığımda yazacağım tek yer vardı Sözcü. Cumhuriyet beni hiç istemedi. Neden olduğunu hâlâ bilemem bir gün olsun 'gel yaz' demediler. Çok ilginçtir bu. Şimdi Hürriyet boş bir magazin gazetesi oldu. Gazetenin künyesinde Aydın Doğan'ın ismi yoktur. İsmini çıkarttı korkusundan."
ÜLSEVER: "ALTAYLI, ÇEKİRGE, BABAHAN ÇEVİK BİR'İN ULAĞIYDI"
28 Şubat dönemini anlatan Cüneyt Ülsever bazı gazetecilerin 28 Şubat döneminde Çevik Bir'in ulağı olduğunu söyledi: "Ergun Babahan, Fatih Çekirge'ye, Fatih Altaylı'ya bakalım. Bugün hükümetin her söylediğini haklı bulan insanlara bakalım. O dönemde asker çağırdığı zaman brifinge gidiyorlardı. Asker içeri girdiği zaman ayağa kalkıyorlardı. Şimdi bu adamların çoğu aynı muameleyi Recep Tayyip Erdoğan'a yapıyorlar. O zamanki yöneticilerin adı paşaydı, şimdi başbakan. Değişen bir şey yok. Türkiye böyle bir ülke. Türkiye şunu da kaldırıyor, Ergun Babahan, Fatih Altaylı, Fatih Çekirge ve Hürriyet'in Ankara temsilcisi Metehan Demir resmen Çevik Bir'in ulağıydı. Enis Berberoğlu da askeri ayakta alkışlıyordu."
MEHMET ALTAN: "ZARARI KİM KARŞILIYORSA PATRON ODUR"
Kitapta anılarına yer verilen isimlerden Mehmet Altan ise medyayı şöyle anlatıyor: "Aslında sisteme bakmak lazım. "Medya parasını nasıl kazanır?" sorusunu sormak, medya düzeninin değişip değişmediğine bakmak lazım. Bugün gazete 50 kuruşa satılıyor ama maliyeti 50 kuruşun üzerinde. O zaman zarar etmeye başlıyor. O zararı kim karşılıyorsa patron odur. Bugünkü siyaset de dâhil hiç kimse bu medya düzenini halktan para kazanacak hale getirmez. Bunu kullanmayı amaçlar. 28 Şubat'ta asker kullanıyordu, şimdi bugün de siyasi iktidar."