"BARBAR" DERSİMLİLİĞİMİZİ BİZE GERİ VERİN!

Kemal Kahraman, Dersim'deki yıkımın AKP döneminde de sürdüğünü savunarak "Barbar Dersimliliğimizi geri istiyoruz" diyor.

Metin Kemal Kahraman kardeşlerden Metin ile dün yaptığımız ‘Dersim 38 geri pası’nı bugün Kemal ile sürdürüyoruz. 1988’den beri yurtdışında yaşayan Kemal Kahraman da kardeşi Metin gibi Dersim 38 özrünü önemsiyor: “Doğrusu, biz bile şaşıyoruz. Bu özürle devletin 70 yıllık bir tabusu yıkılmıştır. Cin şişeden çıkmıştır. Bu açıdan Erdoğan´ın özrünü çok önemli ve değerli buluyorum.”
Bülent Arınç da böyle demişti: “Cin şişeden çıktı.” Cin çıkar çıkmaz da siyaset ‘38’in ihalesini’ birbirinin üzerine yıkma hesabına girdi. Kahraman, ‘ihale’ benzetmesini yerinde bulduğunu söylüyor ama siyasetten anladığının da bugünkü iktidar olduğunun altını çiziyor.
Özür karşısında Dersimli Kılıçdaroğlu’nun tutumu da çok tartışıldı haliyle. Kahraman, CHP’nin, AKP’nin özür kartına ‘Dersimli genel başkan’ ile mukavemeti yeterli gördüğünü söylüyor: “Özellikle CHP Genel Başkan Yardımcısı Emine Ülker Tarhan, Kılıçdaroğlu´nun bir Dersimli olarak CHP´ye başkan yapılmasının, CHP’nin Dersim 38 konusunda somut özrü olarak görülmesi gerektiğini söylüyor. Buradan da Kılıçdaroğlu´nun Dersimliliğinin CHP’deki fonksiyonelliği açığa çıkıyor. CHP Dersim örgütlenmesindeki merkezi operasyonlar da CHP´nin uzun süredir Türkiye´de ayrı, Dersim´de ayrı dizayn edildiğini göstermektedir. Bu dizayn, AKP eliyle, CHP ve onun şahsında Kemalizme yönelik gerçekleştirilen Dersim 38 saldırısını bertaraf etme dizaynıdır. Kılıçdaroğlu´nun varlığını ve tartışmalardaki dengeci çekimserliğini bu çerçevede değerlendirmek mümkündür. Dersim 38 tartışmasında CHP´yi Dersimlilik kimliğinin şemsiyesiyle koruma altına almıştır.”
Kahraman, ‘Yeni Osmanlıcılık’ politikası güttüğünü söylediği AKP’nin, Dersim 38 özrü ile ‘Alevileri de temsil kabiliyeti’ne soyunduğu iddiasında: “Erdoğan, Dersim 38’i tartışmaya açarak hem bütün kurum ve kahramanlarıyla Cumhuriyet ideolojisini tartışmalı kılıyor hem de Dersimlilerin güvenini kazanarak Alevileri de temsil eden güçlü ve bütünleştirici bir siyasi figür olarak Ortadoğu arenasına çıkmak istiyor.”

‘Dersim dosyası kapatıldı’
Kahraman, Alevi çalıştayları ve Dersim 38 özrünün de AKP’nin çelişkilerini kırmaya yetmediğini söylüyor: “Zazacanın yok olma sınırına geldiği 2008 UNESCO raporuyla tescillenmiştir. Alevi çalıştayları düzenlenirken diğer yandan eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç, AKP kurucu üyesi sıfatıyla ‘Alevi kardeşlerimizi gerçek İslam´ın yüzüyle karşılaştıracak, onları eğitecek’ çalışmaların gerekliliğinden söz etmektedir. 1890´larda Dersim´den kurtulmanın imkânlarından biri olarak konuşulan barajlar projesi de bugün Dersim 38´in özrünü dileyen Erdoğan tarafından hayata geçiriliyor. Yıllardır devlet tarafından ‘savaş bölgesi’ muamelesine tabi tutularak insansızlaştırılan Dersim bölgesi barajlarla da sular altında bırakılip haritadan silinmek isteniyor. Böylece 38´de sadece bir aşaması gerçekleştirilen Dersim dosyası da açılmamak üzere kapatılmış oluyor.”
Final pasında Kahraman, yaralı da olsa yaşayan kendi Dersim’ini istiyor, muktedirlerden: “Biz tazminat ya da para istemiyoruz; hiçbir Dersimli de istemez. Ama 38 ve sonrası süreçte devlet zoruyla elimizden alınan Dersimliliğimizi istiyoruz. Bizi Dersimli yapan her şeyimizi; dilimizi, inanç yolumuzu, kültürümüzü, kutsal yerlerimizi, suyumuzu, dağlarımızı, keçilerimizi, masallarımızı, şarkılarımızı, dualarımızı, beyitlerimizi, ağalarımızı, beylerimizi, aşiretlerimizi, pirimizi, seyidimizi, kiliseleriyle Ermeni komşularımızı, yani bir bütün olarak iptidai, barbar, şaki, serkeş, sergerde Dersimliliğimizi geri istiyoruz. Başta Sayın Erdoğan olmak üzere, sağcısı-solcusu, dincisi ve Kemalistiyle Türkiye kamuoyu bunu anlamaya açık mı? Dolayısıyla 38 ile ilgili atılması gereken en önemli adım, devlet ve hükümet olarak şu an, bugün de süren 38´i durdurmaktır.”

‘Sayın Oran, benim adım Kemalettin’
Prof. Baskın Oran gibi akademisyenler, ısrarla Dersimlilerdeki ‘Stockholm Sendromu’ hastalığını teşhis etmeyi ve mağdurun yüzüne vurmayı ‘yüzleşme’ olarak sunuyor. Oran, Prof. Ahmet Özer´e dayanarak şöyle yazıyor: “Prof. Ahmet Özer ilginç bir şey anlatıyor: ‘Müzisyen Metin Kemal Kahraman’a sordum, kardeşin İsmet var değil mi’ dedim, ‘Sen nereden tanıyorsun’ dedi. Böyle çoktur.”
Bizim ağabeyimiz İsmet vardır, doğrudur. Ama örneğin benim nüfustaki adım Kemal değil, Kemalettin´dir. Kaynağının da Mustafa Kemal´le hiçbir ilgisi yoktur. Böyle ucuz benzetmeler üzerinden teori kurmak, bunu uzmanlık saymak ancak Türkiye gibi bir devlette ve üniversitelerinde mümkündür.

‘Tek engelim askerlik’
Türkiye´ye gelemememin en büyük sebebi askerlik. Başka hukuki bir sorunum yok. Doğrusu on bin euro verecek ne gücüm ne de isteğim var. Vicdani ret yasası benim gibiler için bir çıkış kapısı olabilirdi ama olmadı. Zamansa geçiyor. 20 yıl oldu. Bir gün gelirsem, yıllardır Berlin´de yaptığım işimi orada da yapmak isterim. Özellikle Dersim´de yaşlılarla kayıtlar yapmak, güzel konserler vermek, gençlik ve çocuklarla ana- dilimiz Zazaca müzik çalışmaları yapmak isterim.

Radikal