"BARANSU'YU KUTLUYORUM AMA EŞİTLİK İSTİYORUM!.."

İkinci "Ergenekon" davasının tutuklu sanıklarından Mustafa Balbay, "Belgelere dayalı gazeteciliği Balbay yapınca suç, Baransu yapınca ödül mü vereceğiz? Baransu'yu kutluyorum, ama ben eşitlik istiyorum" dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada konuşan tutuklu sanık Mustafa Dönmez, Zir Vadisi'ne ait olduğu belirtilen krokiye ilişkin bugüne kadar parmak izi incelemesi ve kriminal inceleme yapılmadığını belirterek, bu incelemelerin yapılmasını istedi.

Tutuklu sanık Emre Baltacı da kendisinin İbrahim Şahin ile bağlantılı "tedhiş planları"yla suçlandığını hatırlatarak, savcılık sorgusunda kendisine sözde "tedhiş planına" ilişkin hiçbir belge gösterilmediğini söyledi.

Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız'a ilişkin tedhiş planında görev almakla suçlandığını belirten Baltacı, "Bu tedhiş planı bir ilkokul öğrencisinin dahi yapmayacağı kadar komik. 'AAAA sigarayı yakınca FFF harekete geçer' gibi çok komik planlar yapılmış, ama Ali Balkız'ın 1 yıl önce evinden çıktığı düşünülmemiş. Üstelik bu tedhiş planı benimle ve diğer suçlanan sanıkların yazısıyla uyuşmuyor" diye konuştu.

Kendisiyle benzer gerekçelerle suçlanan iki teğmen arkadaşının tahliye edildiğini kaydeden Baltacı, "Ben de çıkarsam Şırnak'ta terörle mücadele görevime devam edeceğim" dedi.

Tutuklu sanık emekli Albay Atilla Uğur da kendisinin "Sarıkız", "Ayışığı" ve "Yakamoz" darbe planlarının hayata geçirilmesi için kurulduğu iddia edilen "Cumhuriyetçi Çalışma Grubu" içinde yer almakla suçlandığını anımsatarak, benzer suçlarla yargılanan Albay Mustafa Koç'un tahliye edildiğine, Albay Cihandar Hasanhanoğlu'nun ise tutuksuz yargılandığına dikkati çekti.

Tutuklu sanık Ayhan Atabek de 2008 yılı Ağustos ayında Elazığ Özel Harekat Şube Müdürü olarak görev yaptığı dönemde İbrahim Şahin'in, bir tanıdığının düğününe katılmak için Elazığ'a geldiğini belirterek, "Mehmet Şenol müdürüm de yanımdayken Şahin ile bir saat kadar sohbet ettik. Bana nerede çalıştığımı, kaçıncı dönem olduğumu sordu. İstemesi üzerine adımızı ve soyadımızı bir kağıda yazarak verdim. 30 Ağustos'tu. Davetli olduğum için ben de akşam düğüne gittim. Şahin sıkılınca çay bahçesine geçtik. Şahin sonra istirahat edeceği yere gitti" diye konuştu.

Atabek, aynı yıl Kurban Bayramı'nda ve yılbaşı akşamı Şahin'in kendisine attığı mesaja karşılık verdiğini kaydetti.

Tuncay Özkan ile Engin'in yaptığı görüşme

Tutuklu sanık gazeteci Tuncay Özkan da bazı internet sitelerinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ile yaptığı telefon görüşmesi olduğu iddia edilen bir kaydın yayınlandığını hatırlatarak, her 15 günde bir kendisiyle ilgili bir şey yayınlandığını söyledi.

Özkan, "Ben Aykut Bey'e talimat veriyormuşum. Ben o zaman 30 yaşındaydım. Savcı Engin'e talimat vermişim. Böyle bir şey akla mantığa uyar mı? Aykut Bey'in üstüne gitmeniz için benim üstüme gelmeniz mi gerekiyor" şeklinde konuştu.

Özkan ayrıca, dava dosyasında Haziran 2009'da konulan İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince verilen iletişimin dinlenmesine ilişkin 20 Haziran 2008 tarihli bir karar olduğunu belirterek, bu kararda 4 kişinin dinleneceğinin yer aldığını kaydetti.

Ancak Ocak 2010'da dosyaya konulan aynı dinleme kararında ise kız kardeşi Nuran Halise Belet ile boşandığı eşi Arzu Özkan'ın adının da aralarında bulunduğu toplam 9 kişinin olduğunu gördüğünü belirten Özkan, "Ben suçluyum, teröristim. Bu tür numaralar yapabilirim, ama savcılık yapabilir mi? Eşim, çocuğum hani tanıklıktan varesteydi, dinlenemezdi? Dinleme kararının üstüne nasıl kağıt koyup, fotokopi çekerek dosyaya gönderirsiniz? Ailemde dinlenmedik kimse kalmadı" dedi.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, bağırarak konuşan Özkan'ı, "Sizi fazlasıyla duyuyoruz" diyerek uyardı.

Özkan'ın, "Duymadığınız kanaatindeyim" demesi üzerine Şengün, "Yanlış kanaat" diye konuştu.

Mahkemenin, aynı dinleme kararını, bazı isimleri kapatarak dosyaya gönderen savcılar hakkında ne gibi bir işlem yapacağını soran Özkan, "Bu sahtecilik değil mi? Suç duyurusunda bulunuyorum" dedi.

Özkan, iki savcının kendisine şifreli 20 konuşma kaydı getirerek, bir iş adamının öldürüleceği yolunda bilgi aldıklarını ve bu konuyla ilgili olarak ses kayıtlarını çözmesini istediklerini belirterek, "Konunun çok gizli olduğunu söyleyip bana yemin ettirdiler. Ben de yemin ettim. Odamın kapısını kapatıp, içeride bu 20 şifreli kaydı çözüp teslim ettim. Bu durum DGM'den sızdırıldı. Mafya üyesi bir kişi beni öldürmek için gelirken evimin 200 metre ilerisinde yakalandı. Yargılandı, 1 yıl 8 ay hapis cezası verdiler" dedi.

Tuncay Özkan, bu ses kayıtlarının çözülmesi sayesinde bahse konu iş adamının hayatının kurtulduğunu ve halen hayatta olduğunu söyledi.

Mustafa Balbay: "Baransu'yu kutluyorum"

Tutuklu sanık Mustafa Balbay da savunmasını yapmasının üzerinden 4 ay geçtiğini belirterek, "Darbe planı yaptıkları iddia edilen kuvvet komutanlarının ifadelerinin alındığını, bu ifadelerle ilgili hiçbir şey yapılmadığını, basından öğrendiği kadarıyla da dosyalarının görevsizlikle Ankara'ya gittiğini öğrendiğini" kaydetti.

Balbay, tutukluluğunun 15'inci ayında olduğunu ifade ederek, görüşmelerinden, gazetecilik notlarından, bir darbe zemini yaratmak istediğinin iddia edildiğini söyledi.

"Duyumlar gazeteci tarafından yazıldığında darbe mi olur?" diyen Balbay, gazetecinin haberi nedeniyle tutuklanmasının bir sansür olduğunu dile getirdi.

Balbay, "Genç subaylar tedirgin" haberini anımsatarak, "Bir gerilimi okurla paylaşmak suçsa, bu suçu işledim. Bu, darbeye zemin değil. Türkiye'den vazgeçtim, üçüncü dünya ülkelerinde bile gazete haberiyle darbe olmaz" şeklinde konuştu.

Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu'un yeni yayımlanan "Karargah" adlı kitabında 61 belge olduğunu, bunların 26'sında gizli ya da çok gizli ibaresi bulunduğunu vurgulayan Balbay, "Belgelere dayalı gazeteciliği Balbay yapınca suç, Baransu yapınca ödül mü vereceğiz? Baransu'yu kutluyorum, ama ben eşitlik istiyorum. Bu ülkede yargılanma eşitliği istiyorum. Adil, hızlı, tutuksuz ve eşit yargılayın. Aynı işi yapan iki kişiden biri ödüllendirilirken ötekinin tutuklanmasına, hukuk devletini bir yana bırakalım yargı, yasa devleti diyebilir miyiz?" diye konuştu.

Balbay, bugün yaşanan tartışmalara baktığında 23 Mayıs 2003'teki "Genç subaylar tedirgin" başlıklı haberinin "tavşanın suyunun suyunun da suyu" olduğunu dile getirdi.

Herkesin kendisine göre bir hikayesi olduğunu ifade eden Balbay, "Tutuklandığımda oğlum 9 aylıktı, şimdi 2 yaşında. Dayanamıyorum, görüşmeye çağırıyorum, aradaki camı pencere sanıp açmaya çalışıyor. Kızım, babaları hapis yatan, cinayete kurban giden çocukları inceliyor. Bu bir sosyal olgu. Elinizi vicdanınıza koyun" dedi.

Duruşma taleplerin alınmasıyla devam ediyor.