BARANSU'DAN RUŞEN ÇAKIR'A SERT İFADE! YÜZLERCE SAHTEKAR SİMA GÖRDÜM!
"Hrant Dink için düzenlenen sessiz yürüyüşte yüzlerce sahtekâr simayı gördüm." diyen Baransu, Ruşen Çakır'ı fena kızdıracak.
"Hrant Dink cinayeti neden mi çözülmedi dersiniz? İşte bu sahtekârlar yüzünden. Devletteki, bürokrasideki gerçek büyük ağbiler yüzünden. Onların basındaki “elemanları” yüzünden. Dink cinayeti yalanları adı altında ortaya atılan yeni yalanlar yüzünden."
Kafes Eylem Planı’nı 19 Kasım 2009’da Taraf’ta haberleştiren Mehmet Baransu, bugün köşesinde isim vermeden Ruşen Çakır’a çok sert eleştiriler getirdi...
İşte Mehmet Baransu’nun o yazısı...
Dink Ailesi’ni Kafes’e almak
Kafes Eylem Planı’nı hatırlayacaksınız. Gayrımüslimleri hedef alan plan. Plan yakın bir tarihte, Mart 2009’da hazırlanmıştı. Planın bir bölümüne göre Türkiye’de yaşayan gayrımüslimlere suikastlar düzenlenecek, azınlıkların yaşadığı mahallelerde bombalar patlatılacak, gayrımüslimler anaokullarındaki öğrencilere varıncaya kadar fişlenecek, bazı işadamları kaçırılacak ve öldürülecekti. Tüm bunlar yapıldıktan sonra AK Parti iç ve dış kamuoyunda zor durumda bırakılacaktı. Planda Rahip Santaro, Malatya Zirve Yayınevi ve Hrant Dink cinayetinden “operasyon” olarak bahsediliyordu.
Kafes Eylem Planı’nı 19 Kasım 2009’da Taraf’ta haberleştirdim. Haberin ardından dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’la Başbakan Recep Tayyip Erdoğan biraraya geldiler.
Görüşmenin ardından ilk açıklama Başbakan’dan geldi. Kafes Eylem Planı haberi kurumları tahrip ediyor, tahrik ediyordu ve bunların yazılmasını doğru bulmuyorlardı. Hedefte plan yapanlar değil, ben ve gazetem vardı. Benzer bir açıklamayı Genelkurmay Başkanlığı da yaptı. Aynı gün Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler de haftalık basın toplantısında konuyla ilgili soruları cevaplandırdı. Hakkımda Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunulmuştu. Suçum böyle bir vahim planı kamuoyuna duyurmaktı.
Önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’e telefon açıldı. Ardından Kadıköy Başsavcılığı’na bir telefon geldi. Dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu da Adalet Bakanlığı’na bir yazı gönderdi. Yazı, bakanlıktan savcıya gönderildi; “Mehmet Baransu hakkında yeterli, etkili, caydırıcı işlem yapın.”
Hukuk tarihinde böyle bir suç maddesi olmadığı gibi, böyle bir skandal da görülmemişti. Savcılık Genelkurmay’dan gelen bu emri hemen yerine getirmiş, tutuklanma istemiyle beni mahkemeye sevk etmişti. Emir ve talimatla iş yapan savcının tutuklama gerekçesi de ilginçti; “Kafes Eylem Planı’nı çok detaylı yazmışsın, bu yüzden seni tutuklama istemiyle mahkemeye sevk ediyorum.” Gerekçe sözün bittiği yerdi.
Kafes Eylem Planı devletin üst düzey yetkililerinin yanı sıra yabancı basının da gündemine oturmuştu. Son dakika haberleriyle olay okurlara ve izleyicilere aktarılıyordu. Haber dünyanın ilgisini çekmişti ama Türkiye’de birilerinin ilgisini çekmeyi başaramamıştı; Yerli basın, yani statükonun temsilcileri. Günlerce haberi görmediler. Genelkurmay’la kapalı kapılar ardında bir dizi görüşme yaptılar. Ardından da Kafes Planı’nın gerçek dışı, belgelerin sahte olduğunu yazmaya başladılar. Tıpkı İrticayla Mücadele Eylem Planı’nda olduğu gibi, tıpkı Hrant Dink cinayetini üç-beş okey oynayan çocuğun yaptığına bizleri inandırmaya çalıştıkları gibi.. Görevleri buydu ve görevlerini tıpkı planda olduğu gibi yerine getiriyorlardı.
Bu kadar olayı neden anlattınız diye soracaksınız. Hrant Dink için düzenlenen sessiz yürüyüşte işte bu arkadaşlardan biriyle göz göze geldim. Röportaj veriyordu. Kafes Eylem Planı’nda Hrant Dink’e operasyon yapıldığını, olayın arkasında Ergenekon örgütünün olduğunu anlatıyordu. Mahkemeyi eleştiriyordu. Bir ara göz göze geldik. Kendisine acı acı güldüm. Düştüğü “zavallı” duruma acıdım. Dün, Karargâh’tan aldığı emirle Kafes Planı’nı yalanlamaya çalışıyordu, bugün yazdıklarını unutmuşçasına cinayet Ergenekon’a neden bağlanmadı diye soruyordu.
Yürüyüşte tıpkı bu “arkadaş” gibi yüzlerce sahtekâr simayı gördüm. Kameralara görüntü vermek, Hrant’ın yanında olduklarını göstermek için var güçleriyle çaba sarf ediyorlardı. Hele biri Hanefi Avcı kitap çıkardığında kendisini programına konuk etmiş ve saatlerce kitabın ne kadar mükemmel, önemli ve tarihi olduğunu ballandıra ballandıra anlatmıştı. Program saatlerce sürmüş ve kitaptaki Hrant Dink cinayeti bölümüne hiç girmemişti. Kitapta ne mi yazmıştı Avcı; “Hrant Dink’in öldürülmesini Ergenekon veya benzeri gruplar tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez. Bu iddialar zorlamadır. Hrant Dink cinayetini ele alırsak, bu olay da her yönüyle en ince teferruatına kadar araştırılmış, karanlıkta kalan hiçbir yanı olmayan bir olaydır.”
Hrant Dink cinayeti neden mi çözülmedi dersiniz? İşte bu sahtekârlar yüzünden. Devletteki, bürokrasideki gerçek büyük ağbiler yüzünden. Onların basındaki “elemanları” yüzünden. Dink cinayeti yalanları adı altında ortaya atılan yeni yalanlar yüzünden. Bu cinayetin içinde herkes vardı ve bu herkes yangının kendi mahallesine sıçramaması için var gücüyle ortaya yeni yalanlar attılar. Ortalık toz duman halindeyken de birileri delilleri yok edip, sahte belgeler düzenlemeye başladı.
Hrant Dink cinayetini çözeceksek, önce sahtekârlardan, sonra tek tek yalanlarından başlamak gerekli. Soruşturmadaki yalanları ayıkladıkça, bu yalanları piyasaya sürenleri deşifre ettikçe, onların arkasındakilere ulaşacağız. Yani devleti temsilen cinayeti işleyenlere. Toz bulutu dağıldıkça da gerçeklere ulaşacağız. Bu konuda en büyük sorumluluk da aileye ve Hrant’ın dostlarına düşüyor. Çevrenizde sizi ‘kafes’e almakla görevli olan sahtekârlara ve onların kime, nereye çalıştıklarına iyi bakın. Özellikle gazeteci kılığındakilere. Yazdıkları kitapları da bir kez daha okuyun. Önce o kitapları yazdıranları bulacaksınız, ardından da gerçek katillere ulaşacaksınız.
Kafes Eylem Planı’nı 19 Kasım 2009’da Taraf’ta haberleştiren Mehmet Baransu, bugün köşesinde isim vermeden Ruşen Çakır’a çok sert eleştiriler getirdi...
İşte Mehmet Baransu’nun o yazısı...
Dink Ailesi’ni Kafes’e almak
Kafes Eylem Planı’nı hatırlayacaksınız. Gayrımüslimleri hedef alan plan. Plan yakın bir tarihte, Mart 2009’da hazırlanmıştı. Planın bir bölümüne göre Türkiye’de yaşayan gayrımüslimlere suikastlar düzenlenecek, azınlıkların yaşadığı mahallelerde bombalar patlatılacak, gayrımüslimler anaokullarındaki öğrencilere varıncaya kadar fişlenecek, bazı işadamları kaçırılacak ve öldürülecekti. Tüm bunlar yapıldıktan sonra AK Parti iç ve dış kamuoyunda zor durumda bırakılacaktı. Planda Rahip Santaro, Malatya Zirve Yayınevi ve Hrant Dink cinayetinden “operasyon” olarak bahsediliyordu.
Kafes Eylem Planı’nı 19 Kasım 2009’da Taraf’ta haberleştirdim. Haberin ardından dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’la Başbakan Recep Tayyip Erdoğan biraraya geldiler.
Görüşmenin ardından ilk açıklama Başbakan’dan geldi. Kafes Eylem Planı haberi kurumları tahrip ediyor, tahrik ediyordu ve bunların yazılmasını doğru bulmuyorlardı. Hedefte plan yapanlar değil, ben ve gazetem vardı. Benzer bir açıklamayı Genelkurmay Başkanlığı da yaptı. Aynı gün Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler de haftalık basın toplantısında konuyla ilgili soruları cevaplandırdı. Hakkımda Adalet Bakanlığı’na suç duyurusunda bulunulmuştu. Suçum böyle bir vahim planı kamuoyuna duyurmaktı.
Önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’e telefon açıldı. Ardından Kadıköy Başsavcılığı’na bir telefon geldi. Dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu da Adalet Bakanlığı’na bir yazı gönderdi. Yazı, bakanlıktan savcıya gönderildi; “Mehmet Baransu hakkında yeterli, etkili, caydırıcı işlem yapın.”
Hukuk tarihinde böyle bir suç maddesi olmadığı gibi, böyle bir skandal da görülmemişti. Savcılık Genelkurmay’dan gelen bu emri hemen yerine getirmiş, tutuklanma istemiyle beni mahkemeye sevk etmişti. Emir ve talimatla iş yapan savcının tutuklama gerekçesi de ilginçti; “Kafes Eylem Planı’nı çok detaylı yazmışsın, bu yüzden seni tutuklama istemiyle mahkemeye sevk ediyorum.” Gerekçe sözün bittiği yerdi.
Kafes Eylem Planı devletin üst düzey yetkililerinin yanı sıra yabancı basının da gündemine oturmuştu. Son dakika haberleriyle olay okurlara ve izleyicilere aktarılıyordu. Haber dünyanın ilgisini çekmişti ama Türkiye’de birilerinin ilgisini çekmeyi başaramamıştı; Yerli basın, yani statükonun temsilcileri. Günlerce haberi görmediler. Genelkurmay’la kapalı kapılar ardında bir dizi görüşme yaptılar. Ardından da Kafes Planı’nın gerçek dışı, belgelerin sahte olduğunu yazmaya başladılar. Tıpkı İrticayla Mücadele Eylem Planı’nda olduğu gibi, tıpkı Hrant Dink cinayetini üç-beş okey oynayan çocuğun yaptığına bizleri inandırmaya çalıştıkları gibi.. Görevleri buydu ve görevlerini tıpkı planda olduğu gibi yerine getiriyorlardı.
Bu kadar olayı neden anlattınız diye soracaksınız. Hrant Dink için düzenlenen sessiz yürüyüşte işte bu arkadaşlardan biriyle göz göze geldim. Röportaj veriyordu. Kafes Eylem Planı’nda Hrant Dink’e operasyon yapıldığını, olayın arkasında Ergenekon örgütünün olduğunu anlatıyordu. Mahkemeyi eleştiriyordu. Bir ara göz göze geldik. Kendisine acı acı güldüm. Düştüğü “zavallı” duruma acıdım. Dün, Karargâh’tan aldığı emirle Kafes Planı’nı yalanlamaya çalışıyordu, bugün yazdıklarını unutmuşçasına cinayet Ergenekon’a neden bağlanmadı diye soruyordu.
Yürüyüşte tıpkı bu “arkadaş” gibi yüzlerce sahtekâr simayı gördüm. Kameralara görüntü vermek, Hrant’ın yanında olduklarını göstermek için var güçleriyle çaba sarf ediyorlardı. Hele biri Hanefi Avcı kitap çıkardığında kendisini programına konuk etmiş ve saatlerce kitabın ne kadar mükemmel, önemli ve tarihi olduğunu ballandıra ballandıra anlatmıştı. Program saatlerce sürmüş ve kitaptaki Hrant Dink cinayeti bölümüne hiç girmemişti. Kitapta ne mi yazmıştı Avcı; “Hrant Dink’in öldürülmesini Ergenekon veya benzeri gruplar tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez. Bu iddialar zorlamadır. Hrant Dink cinayetini ele alırsak, bu olay da her yönüyle en ince teferruatına kadar araştırılmış, karanlıkta kalan hiçbir yanı olmayan bir olaydır.”
Hrant Dink cinayeti neden mi çözülmedi dersiniz? İşte bu sahtekârlar yüzünden. Devletteki, bürokrasideki gerçek büyük ağbiler yüzünden. Onların basındaki “elemanları” yüzünden. Dink cinayeti yalanları adı altında ortaya atılan yeni yalanlar yüzünden. Bu cinayetin içinde herkes vardı ve bu herkes yangının kendi mahallesine sıçramaması için var gücüyle ortaya yeni yalanlar attılar. Ortalık toz duman halindeyken de birileri delilleri yok edip, sahte belgeler düzenlemeye başladı.
Hrant Dink cinayetini çözeceksek, önce sahtekârlardan, sonra tek tek yalanlarından başlamak gerekli. Soruşturmadaki yalanları ayıkladıkça, bu yalanları piyasaya sürenleri deşifre ettikçe, onların arkasındakilere ulaşacağız. Yani devleti temsilen cinayeti işleyenlere. Toz bulutu dağıldıkça da gerçeklere ulaşacağız. Bu konuda en büyük sorumluluk da aileye ve Hrant’ın dostlarına düşüyor. Çevrenizde sizi ‘kafes’e almakla görevli olan sahtekârlara ve onların kime, nereye çalıştıklarına iyi bakın. Özellikle gazeteci kılığındakilere. Yazdıkları kitapları da bir kez daha okuyun. Önce o kitapları yazdıranları bulacaksınız, ardından da gerçek katillere ulaşacaksınız.