BALYOZ LİSTESİNDE OLMAK EMRE AKÖZ'ÜN NEDEN TUHAFINA GİTTİ?

Listelerin Taraf gazetesinde yayınlandığı gün telefonum susmadı. Çünkü tutuklanacak 36 gazeteci arasında ben de vardım.

Darbeciler beni nasıl mimlemiş?


Yedi yıl önce hazırlanan Balyoz kod adlı darbe planının en çok konuşulan yönlerinden biri, "tutuklanacak" ve "faydalanılacak" gazeteciler listesiydi.
Listelerin Taraf gazetesinde yayınlandığı gün telefonum susmadı. Çünkü tutuklanacak 36 gazeteci arasında ben de vardım.
Doğrusunu isterseniz listede yer almak tuhafıma gitmişti. Çünkü 23 Ağustos 2002'den itibaren SABAH'ta köşe yazmaya başlamıştım.
Yönetimin talebi gereği siyasete fazla girmeyecek, bilimden sanata, futboldan sekse, her telden çalacaktım. (Yani "açık büfe" tipi yazarlık!)

***

Ben siyasi yazılara 17 Mayıs 2006'daki Danıştay saldırısından sonra ağırlık verdim.
Çünkü birilerinin siyasete dışarıdan müdahale ettiği belliydi. Demokrasiyi savunmak gerekiyordu.
Hazırlıkları Aralık 2002'de başlayan ve Mart 2003'te şekillenen Balyoz planına "tutuklanacak gazeteci" sıfatıyla girmem ise garip bir durumdu.
Bu yüzden kameralara, "Ben o zamanlar magazin tipi konularda yazıyordum. Bunlar benim başlarına demokrat kesileceğimi nasıl tahmin etmiş. Bravo!" şeklinde açıklamalar yaptım.
Ama merak da ediyordum: Acaba plan belli aralıklarla tazeleniyor, bilişimci tabiriyle "upgrade" mi ediliyordu? Yoksa liste ile plan farklı kişilerce mi hazırlanmıştı?
En iyisi araştırmaktı.
Dün arşivimi taramaya başladım: 23 Ağustos 2002'den itibaren neler yazmıştım? Ve bunlar arasında Kemalist darbecileri sinir edecek yazılar var mıydı?

***

Evet, varmış! Hem de dolu!
23 Kasım 2002'den itibaren yazılar "batmaya" başlamış:
İnternette muhabbet yaparken takma isim olarak 'Laik'i kullanan birisiyle dalga geçmişim.
Yazı şu cümleyle bitiyor: "Tıklayıp 'kesecekler' diye dalga geçmek geldi içimden."
24 Kasım'da coşmuşum. Konu Ahmet Necdet Sezer:
Cumhurbaşkanı, türbanlı eşiyle birlikte kendisini yolcu etmeye gelen TBMM Başkanı Bülent Arınç'a gülümsemiş.
Bazı analizlerden sonra şöyle demişim:
"Şu anda medyada AKP karşıtı bir hava yok. Ancak bazı yorumcular 'Ne yapsa suç' havasına girdi bile. Bunun ne olduğunu hatırlarsınız. 28 Şubat döneminde RefahYol hükümetinin her yaptığı suçtu. İyi de yapsa, kötü de yapsa: Kötüyse, zaten suç!.. İyiyse; inanmayın takiyedir!.."
Devam etmişim: "AB'ye ilişkin çabalar hüsranla sonuçlanırsa Türkiye yeniden içe döner. Bu durumda 'laikçi' kesim elindeki imkânları AKP'ye karşı seferber eder. Ve 'Ne yapsa suç' sendromu hortlar."
Ve sonuç: "Sezer'in gülümsemesi dönemseldir. Yarın öbür gün, 'Artık gülümsemeseniz iyi olur' sinyalini alınca, 'mahkeme suratı' denilen, sert, kızgın, onaylamaz, küçümser bakışlara dönüverir. Siz laikçiler takiye yapmaz mı sanıyorsunuz?" (24 Kasım 2002)

***

Beni iki olay zıvanadan çıkarmıştır: 1) Cumhurbaşkanı Sezer'in, Çankaya Köşkü'nü kamusal alan ilan ederek, eşi türbanlı olan milletvekillerini resepsiyona tek başlarına davet etmesidir. 2) Danıştay saldırısı...
Sezer o kamusal alan zırvasını dillendirince, tepem atmıştı. 26 Kasım günü Sezer'e hızlandırılmış kamusal alan dersi vermişim.
Ders ertesi gün de devam etmiş: "Hizmet alan" ile "hizmet veren" ayrımını örneklerle anlatarak, "üniversitedeki türban yasağının saçmalığını" göstermişim.
Eee, bütün bunlar Kemalist Balyoz darbecilerini sinirlendirmeye yetmez mi?
Bu tip siyasi/ideolojik yazılar, açık büfede kaybolup gitmiş ama maşallah darbeciler düşmanlarını hemen mimlemiş!

Emre Aköz/Sabah