Balkondan çevreye ateş eden ünlü aktör kim? Milliyet yazarının yanında gerçekleşmiş!
Levent'teki villasının balkonundan havaya 14 el mermi sıkan ünlü aktörün kim? Milliyet yazarı Melih Aşık bizzat şahit olduğu olayı köşesinde tüm detaylarıyla açıkladı.
Milliyet köşe yazarı Melih Aşık bugün ilgi çekici bir olayı köşesine taşıdı. Aşık, yakın arkadaşlığının bulunduğu Yılmaz Güney ile ilgili anılarını paylaştı.
Aşık, bir akşam Yılmaz Güney'in Levent'teki iki katlı villasında yaşadıklarını o günkü canlılığı ile okurlarına aktardı. Güney'in evindeki sehpadaki çanağın ağzına kadar mermi dolu olduğunu yazan Melih Aşık, bir süre sonra yaşanılan o endişe verici diyaloğu da şöyle aktardı aktardı:
"Sohbet arasında Fatoş Güney, Yılmaz’a:
- Yılmaz, bugün yukarıdaki makineli tüfeğin emniyetini açık bırakmışsın, ben kapattım, dedi. Ben şaka mı yapıyorlar diye yüzlerine baktım. Pek şaka gibi görünmüyordu. "
Melih Aşık unutamadığı o gece Yılmaz Güney'in çevreye nasıl ateş ettiğini de şu satırlarla okurlarına aktardı:
"İlerleyen saatlerde Yılmaz bir ara kalktı. Eline bir tabanca aldı. Biraz ilerideki balkon kapısını açtı, bize “Bakın şimdi” dedikten sonra, tabancaya 9-10 (belki 14) mermi sürdü, tek tek balkondan dışarı ateş etti."
İşte Melih Aşık'ın o yazısı...
ANILAR... ANILAR... GÜNEYLİ YILLAR
Sinemaya adımımı nasıl attım...
Bu başlık altında bir şeyler yazmak isterdim. Ama sinemaya çok istesem de adımımı atamadım. Kıyısından döndüm...
Sene 1971... Televizyondan atılınca, yönetmen arkadaşım Tunca Yönder’le birlikte Odak Reklam’ın kapısını çaldık. Şahin Tekgündüz TRT Haber Merkezi’nden ayrılmış, Odak Reklam’ı kurmuştu. Tunca ile sinemalara reklam filmi yapmaya başladık.
Hafta içinde filmleri çekiyoruz. Cuma akşamı otobüsle İstanbul’a gidiyoruz. Cumartesi, pazar filmlerin montajları yapılıyor. Küçük parçalar birbirine bağlanıyor. Pazar öğlen sonrası seslendirme hallediliyor. Akşam yine otobüsle Ankara’ya dönülüyor. Pazartesi sabahı filmler sinemalara dağıtılıyor. Mevsim kış. Otobüsler bazen kara saplanıyor. Bazen kayıp yol kenarlarındaki araçlara tosluyor. İş zor. Ama zorluğu umursamıyoruz. Özellikle hafta sonları güzel geçiyor. Acar Film’de çalışıyoruz. Yılmaz Güney de filmlerinin montajını orada yapıyor. Yılmaz’ın çalıştığı geceler stüdyo şenlik halinde. O zaman viski kaçak satılıyor. Yılmaz’ın montaj yaptığı odada her zaman bir şişe viski açık duruyor. Gelen bardağını dolduruyor, işine devam ediyor. Arada Yılmaz’la sohbetler falan. Her zaman heykel gibi adam. Sözü sohbeti şiir gibi. Herkesle dost.
***
Yılmaz Güney televizyonda çalışmış veya çalışan bir grup arkadaşı evine davet etmişti. Hep birlikte Levent’teki iki katlı villasına gittik. Salonda koltuklara yerleşince benim dikkatimi ilk olarak sehpanın üzerindeki çanak çekti. Kocaman seramik çanak ağzına kadar tabanca mermisiyle doluydu. Birisi kazayla sigarasını çanakta söndürmeye kalkışsa mermiler ateş alır, havaya uçar mıydık? Bilemiyorum. Ama aklımdan böyle şeyler geçiriyordum.
Sohbet arasında Fatoş Güney, Yılmaz’a:
- Yılmaz, bugün yukarıdaki makineli tüfeğin emniyetini açık bırakmışsın, ben kapattım, dedi.
Ben şaka mı yapıyorlar diye yüzlerine baktım. Pek şaka gibi görünmüyordu.
***
İlerleyen saatlerde Yılmaz bir ara kalktı. Eline bir tabanca aldı. Biraz ilerideki balkon kapısını açtı, bize “Bakın şimdi” dedikten sonra, tabancaya 9-10 (belki 14) mermi sürdü, tek tek balkondan dışarı ateş etti.
Aramızda Arif Keskiner ile kardeşi Abdurrahman da vardı. Onlar tedirgin oldular, müsaade isteyip kalktılar. Yılmaz tabancayı tekrar doldurdu, bahçeye doğru tekrar ateş etti. Tabanca top gibi patladı. Şarjörü çıkarıp gösterdi. Bu defa şarjörde hiç mermi kalmamıştı. Tabanca bütün mermileri bir defada boşaltmıştı. Yılmaz bize tabancanın bu marifetini gösteriyordu. O sırada telefon çaldı. Fatoş Güney açtı. Levent karakolundan arıyorlardı. Fatoş Güney:
- Evde yalnızım komiser bey, bahçede bir gürültü duydum da havaya ateş ettim, dedi.
Meğer komşular telefona sarılıp karakola şikâyette bulunmuş.
***
Yılmaz Güney, Mart 1972’de Mahir Çayan ve arkadaşlarına yardım ve yataklık suçundan tutuklandı. Hapisten çıktıktan sonra, Eylül 1974’te, Adana’da film çekimi sürerken çıkan tartışmada hâkim Sefa Mutlu’yu vurduğu iddiasıyla tekrar hapse girdi. Beş yıl daha yattı.
***
Adana’da, sinemaya, film bobinleri taşıyarak adım atan çocuk önce güzel hikâyeler yazmış, sonra Yeşilçam’da devrim sayılan filmlere imza atmıştı. Duygulu hikâyeler yazan, duygulu filmler çeken, bir yanıyla şair ruhlu bu adamın bir yanıyla silaha olan düşkünlüğü kuşkusuz ayrı bir inceleme konusudur. Anton Çehov, “Eğer tiyatro sahnesinde silah görünüyorsa oyun bitmeden mutlaka patlamalıdır” der. Bazen gerçek hayatta da geçerli oluyor kural. Yılmaz’ın bir lokantada akşam yemeği sırasında tartıştığı yargıç Sefa Mutlu’yu vurması, “ağır tahrik, bir anlık öfke” gibi etkenlere bağlansa da silah patlamıştı bir kere. Affı mümkün değildi.