BALÇİÇEK İLTER'İN İÇİNİ SIZLATAN FOTOĞRAF! ''AKLINIZI MI KAYBETTİNİZ''
Gazete Habertürk yazarı Balçiçek İlter, son günlerin en tartışılan fotoğrafı hakkında sert bir yazı kaleme aldı
Sen uyursan herkes ölür!
“İnsanları olduğu gibi kabullenmeyi öğrendim” dedi…
Kızmıyor musun?
Hiç mi öfkelenmiyorsun yani?
“Hayır… Kimseye öfkelenmeme lüksüne sahibim artık…
Sen de sakin ol biraz…
Öfke dili ergen dilidir, dikkat et…”
X
Kimse bana o fotoğrafı anlatamaz…
Bayram geçsin de yazayım diye bekledim, bayramı yaşatmadılar orası ayrı tabii
Yollarını kesen PKK’lıya hayran hayran bakan BDP’li vekillerden bahsediyorum.
Bir çocukken bir savaş aracına, bir katile dönüştürülmüşe… Ona gülümseyerek bakan,
neredeyse sırtını sıvazlayanlardan…
Ben ki Habur görüntülerinden sonra ortalığı ayağa kaldıranlara “O dönüş önemliydi!,
anlamaya çalışın” diye diye dilinde tüy biten…
Sanırım hala zihnim ergen, dilimi, kendimi, benliğimi durduramıyorum ve haykırıyorum o
vekillere…
“Aklınız mı kaybettiniz?”
Muhtemel bir can almış, o gülüşmelerden, kucaklaşmadan sonra muhtemelen bir can almaya
daha gidecek…
Sırtındaki silahını gözümüze sokarcasına, şiddeti ve öldürmeyi meşrulaştıran bir sözde
karşılaşma… “Bu mudur yani?” dedirten. Ben diyeyim genç, siz deyin terörist, onlar desin
gerilla… Nasıl bir kucaklaşma, nasıl bir hayranlık, nasıl bir sempati, nasıl bir oyundur ki
bu… O gün bugündür perişanım…
Yılların Ertuğrul Kürkçü’sü… Oy verdiğim sosyalist isimler… Meclis’te olmasını arzu
ettiğim, yemin ederken yakasındaki üç karanfile bakarken gözlerimin buğulandığı…
Şiddetten canını kurtarmış, yılların düşünce ve eylem adamı Ertuğrul Kürkçü de ağzını açıp
bir şey diyememiş midir?
Bu mudur insanın güvendiği dağlara kar yağma durum?
Ya da keşke hiç yapmasa mıymış “Biz sizi misafir edelim” esprisini…
Bir tek ben mi gülemedim acaba?
Sonrasında Sırrı Süreyya Önder’in temcit pilavı gibi Arınç’ın kürt dili üzerine yaptığı gafına
bitmeyen eleştirisi… Adam vazgeçti, özür diledi, Kürt aydınlar, yazarlarla buluştu, onlar bile
kabul etti, Sırrı Süreyya Önder hala orada… Bu mudur muhalefet?
Ya da İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e saydırmanın neresi inandırıcıdır o malum
fotoğraftan sonra? Yazdıklarımızı ağzımıza tıkacak evlere şenlik İçişleri Bakanı’na bile
söyleyecek söz kalmıyor ki, o buluşma ertesi…
AKP’ye en etkili muhalefetin BDP tarafından yapıldığını savunan ben, varlığını salt
kürt sorunu üzerine kurmuş bir partinin acaba bu sorun ortadan kalkarsa ne yapacağını
düşünmeden edemiyorum bugünlerde…
O da bir seçimdir tabii…
Kürt sorunu…
Sadece savaş mıdır?
Örneğin taş atan çocuklar vardır bu memlekette…
Hapishanede tecavüze uğrayan, işkence gören kürt çocukları
Okuyamayan, okutulmayan…
Ötekilenen, ötelenen, arada yaşayan, arada kalan… Sırf AKP’li gözükecek diye oruç tutuğunu
gizleyen kürt gençleri… Nasıl bir baskı nasıl bir susturulmuşluk halidir ki, çıkaracak sesleri
kalmamıştır o malum fotoğraftan sonra…
Ya sev ya terk et! Sorarım size… Ne farkı var?
Ogün Samastgillerden?
Ya da Cumartesi Anneleri’ne “Akılı olun!” uyarısı yapan Korkut Eken’den?
Lafım en çok, kelimelerinin gücüne büyük önem verdiğim Sebahat Tuncel’e…
Uzlaşmacı tavrının, barışçı dilinin bu ülke için kıymetli olduğunu düşündüğüm Gültan
Kışanak’a…
Öfkem en çok kadınlara…
Sahi, ne farkınız var?
X
O minnacık tabutlar…
Ağla ağla nereye kadar…
Perişanım, öfkeliyim, ergenim…
Tam da bu hislerle seyrettim, önyargıyla ötelediğim o filmi, Nefes’i…
Uyuma, sen uyursan, ölürsün!
Sen ölürsen, herkes ölür…
Sen uyursan herkes ölür…
Ölmeyi yasaklıyorum size!
Nasıl bir çaresizlik, nasıl bir umutsuzluk halidir bu…
Ölmeyi yasaklamak…
Nasıl geçecek bu ruh hali peki? Şiddet ne zaman bitecek?
(Tekrar izleyin, izletin, en çok ötekini anlamaya ihtiyacımız var bugünlerde…)
Balçiçek İLTER / GAZETE HABERTÜRK
“İnsanları olduğu gibi kabullenmeyi öğrendim” dedi…
Kızmıyor musun?
Hiç mi öfkelenmiyorsun yani?
“Hayır… Kimseye öfkelenmeme lüksüne sahibim artık…
Sen de sakin ol biraz…
Öfke dili ergen dilidir, dikkat et…”
X
Kimse bana o fotoğrafı anlatamaz…
Bayram geçsin de yazayım diye bekledim, bayramı yaşatmadılar orası ayrı tabii
Yollarını kesen PKK’lıya hayran hayran bakan BDP’li vekillerden bahsediyorum.
Bir çocukken bir savaş aracına, bir katile dönüştürülmüşe… Ona gülümseyerek bakan,
neredeyse sırtını sıvazlayanlardan…
Ben ki Habur görüntülerinden sonra ortalığı ayağa kaldıranlara “O dönüş önemliydi!,
anlamaya çalışın” diye diye dilinde tüy biten…
Sanırım hala zihnim ergen, dilimi, kendimi, benliğimi durduramıyorum ve haykırıyorum o
vekillere…
“Aklınız mı kaybettiniz?”
Muhtemel bir can almış, o gülüşmelerden, kucaklaşmadan sonra muhtemelen bir can almaya
daha gidecek…
Sırtındaki silahını gözümüze sokarcasına, şiddeti ve öldürmeyi meşrulaştıran bir sözde
karşılaşma… “Bu mudur yani?” dedirten. Ben diyeyim genç, siz deyin terörist, onlar desin
gerilla… Nasıl bir kucaklaşma, nasıl bir hayranlık, nasıl bir sempati, nasıl bir oyundur ki
bu… O gün bugündür perişanım…
Yılların Ertuğrul Kürkçü’sü… Oy verdiğim sosyalist isimler… Meclis’te olmasını arzu
ettiğim, yemin ederken yakasındaki üç karanfile bakarken gözlerimin buğulandığı…
Şiddetten canını kurtarmış, yılların düşünce ve eylem adamı Ertuğrul Kürkçü de ağzını açıp
bir şey diyememiş midir?
Bu mudur insanın güvendiği dağlara kar yağma durum?
Ya da keşke hiç yapmasa mıymış “Biz sizi misafir edelim” esprisini…
Bir tek ben mi gülemedim acaba?
Sonrasında Sırrı Süreyya Önder’in temcit pilavı gibi Arınç’ın kürt dili üzerine yaptığı gafına
bitmeyen eleştirisi… Adam vazgeçti, özür diledi, Kürt aydınlar, yazarlarla buluştu, onlar bile
kabul etti, Sırrı Süreyya Önder hala orada… Bu mudur muhalefet?
Ya da İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e saydırmanın neresi inandırıcıdır o malum
fotoğraftan sonra? Yazdıklarımızı ağzımıza tıkacak evlere şenlik İçişleri Bakanı’na bile
söyleyecek söz kalmıyor ki, o buluşma ertesi…
AKP’ye en etkili muhalefetin BDP tarafından yapıldığını savunan ben, varlığını salt
kürt sorunu üzerine kurmuş bir partinin acaba bu sorun ortadan kalkarsa ne yapacağını
düşünmeden edemiyorum bugünlerde…
O da bir seçimdir tabii…
Kürt sorunu…
Sadece savaş mıdır?
Örneğin taş atan çocuklar vardır bu memlekette…
Hapishanede tecavüze uğrayan, işkence gören kürt çocukları
Okuyamayan, okutulmayan…
Ötekilenen, ötelenen, arada yaşayan, arada kalan… Sırf AKP’li gözükecek diye oruç tutuğunu
gizleyen kürt gençleri… Nasıl bir baskı nasıl bir susturulmuşluk halidir ki, çıkaracak sesleri
kalmamıştır o malum fotoğraftan sonra…
Ya sev ya terk et! Sorarım size… Ne farkı var?
Ogün Samastgillerden?
Ya da Cumartesi Anneleri’ne “Akılı olun!” uyarısı yapan Korkut Eken’den?
Lafım en çok, kelimelerinin gücüne büyük önem verdiğim Sebahat Tuncel’e…
Uzlaşmacı tavrının, barışçı dilinin bu ülke için kıymetli olduğunu düşündüğüm Gültan
Kışanak’a…
Öfkem en çok kadınlara…
Sahi, ne farkınız var?
X
O minnacık tabutlar…
Ağla ağla nereye kadar…
Perişanım, öfkeliyim, ergenim…
Tam da bu hislerle seyrettim, önyargıyla ötelediğim o filmi, Nefes’i…
Uyuma, sen uyursan, ölürsün!
Sen ölürsen, herkes ölür…
Sen uyursan herkes ölür…
Ölmeyi yasaklıyorum size!
Nasıl bir çaresizlik, nasıl bir umutsuzluk halidir bu…
Ölmeyi yasaklamak…
Nasıl geçecek bu ruh hali peki? Şiddet ne zaman bitecek?
(Tekrar izleyin, izletin, en çok ötekini anlamaya ihtiyacımız var bugünlerde…)
Balçiçek İLTER / GAZETE HABERTÜRK