BALÇİÇEK İLTER'İN 12 EYLÜL DAVASI İSYANI; ''İNSAN BU KADAR MI KÖR OLUR?''
"Dün bazı köşe yazarı arkadaşlarımın yazılarını okuyunca, hüzünlendim. Hayır aslında öfkelendim galiba"
Gölge etmeyin yeter!
Zaten referandum döneminde yemediğimiz laf kalmadı. Bazı dostlardan gelenleri, ne yalan söyleyeyim duymamış gibi davrandım, yoksa dost kalmam mümkün değildi. Sadece düşüncelerimize vurmadılar çünkü, bel altı yazdılar, çizdiler, bel altı eleştirdiler. İşte bu yüzden gereksiz bir tartışma gereksiz bir gerilime girmemek için, evet- hayır atışmalarından uzak durdum.
Ne yalancılığım kaldı, ne AKP şakşakçılığım…
Herkesi enayi yerine koymakla da suçlandım, enayi olmakla da…
Bir aldatmacanın parçası olduğumu göremeyen “Aptal” da dediler, o aldatmacanın “Neresinden nemalanıyorsun?” diye de sordular…
Zaten çok ama çok ayıp ettiler…
Ama yine de aldırmadım…
O dönemde şöyle bir yazı yazdım… Bir bölümünü tekrarlayayım…
“Dün aynaya baktım uzun uzun... Ve niye “Evet” diyeceğimi düşündüm. Bir gece yarısı evimizden götürülen TİP’li babam için mi mesela? Çok değil yedi yaşındaydım sadece... Ya da iflah olmaz bir iyimser olarak demokrasinin hâlâ siyasette gizli olduğuna inandığım için mi? Yargıyı ele geçiriyorlar mantığında, benim seçtiğim olsun olmasın, seçilmişlerin atanmışların önünde gelmesini arzu ettiğim için mi yoksa? “Bütün kötülüklerin anası siyasettir!” cümlesini benimsemediğim için mi? Hâlâ umudum olduğu için mi? Belki de başkadır nedeni... “Sahiden inanıyor musunuz bu değişikliklerin 12 Eylül’ü yargılayacağına?” sorusuna inat olabilir mi? Hiçbiri değil galiba... İtiraf edeyim... Asıl neden başka. Çok değil 10 yıl sonra örneğin bir üniversitede, örneğin öğrencilerle sohbet ederken, bir delikanlının “Özgürlüklerden bahsediyorsunuz ama siz referandumda hayır oyu vermediniz mi?” cümlesine muhatap olmamak için. Yani sadece kendimi düşündüğümden... O gün orada cunta anayasasının değişmesine “Evet oyu verdim” demek başka, “Hayır verdim ama...” diye başlayan monoloğu sürdürmek başka... “Ama”sını dinlemezler... Asla! Haklılar da!”
*
Çarşamba günü tarihi 12 Eylül davası başladığında müdahil olmak isteyenlerin sayısını görünce gülümsedim. Daha çok olsun. O gün enayi diyenler bugün müdahil olsun. Hiç önemli değil. Bu millet bir darbe ayıbıyla yüzleşmelidir. Biz darbesini yargılayan bir ülke olarak tarihte yerimizi almalıyız, o darbenin komutanını Köşk’te ağırlayarak değil…
Dün bazı köşe yazarı arkadaşlarımın yazılarını okuyunca, hüzünlendim. Hayır aslında öfkelendim galiba… “Yeter artık bir susun yahu, bu nasıl bir at gözlüğüdür?” diye bağırmak istedim. İnsan bu kadar mı kör olur?
Hiç mi önemsemiyorsunuz oraya gelen onca insanın acısını?
Hiç mi umurunuzda değil bir kişinin bile işkenceden geçmiş olması?
Gözaltında kaybedilen oğlu için gelen 104 yaşındaki Berfo Ana da mı enayi?
Bu mudur yani?
O yaşlı kadının “Şikayetçiyim senden Evren” cümlelerini dinlerken içiniz sızlamadı mı, gözünüz yaşarmadı mı?
Neymiş iki paşa yargılanınca başımız göğe mi eriyormuş?
Sulandırmayın! Kimse o iki paşa hapiste çürüsün falan istemiyor. Orada yargılanan iki kişi değildir, bir zihniyettir!
Hele hele, bu köşeden defalarca okuduğunuz Pozantı, öğrenci gözaltıları, KCK davasındaki yanlışlar, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki uzun tutukluluk sürelerini işin içine katıp, “önce bunları çözün, sonra 12 Eylül’ü yargılayın!” demek… Aslında ne demek biliyor musunuz?
Ben “bir”im, siz sıfırsınız, ben her şeyi bilirim siz geri zekalısınız demektir.
İşte o gün, referandum günü söylemediğimi bugün söylüyorum!
Ayıp ediyorsunuz!
Çok ayıp ediyorsunuz!
*
Bırakın bizler, 12 Eylül için hesaplaşmaya, yüzleşmeye ihtiyacı olan bizler müdahil olalım. Siz gölge etmeyin yeter… O dönem Diyarbakır Cezaevi’nde cehennemi yaşamış dostum Selim Dindar bugün hayatta olsaydı eğer, listeye ismini ilk yazan olurdu. Bugün onun oğlunun hesap sormaya hakkı yok mudur? Bırakın birebir çekenleri, işkenceye maruz kalanları, ruhunu kaybedenleri bir tarafa… Kim verecek biz 80 gençliğine o apolitik duruşu şırıngalayanların hesabını… Kim geri verecek bizden aldıkları güven duygusunu… Ses çıkaramayan, baş kaldıramayan bir nesil olmanın ağırlığını…
Hafızamdan silecekse eğer babamın bir gece götürülüşünü…
Söküp atacaksa o korkuyu yüreğimden, hala her gece çalan zilde…
Ben de müdahil olmak istiyorum!
Var mı itirazınız?
Üstelik size ne kardeşim?
Bırakın bu millet acılarıyla yüzleşsin!
Ona da mı izin yok?
Acıyı da mı siz daha iyi bilirsiniz yoksa…
Balçiçek İLTER / GAZETE HABERTÜRK
Zaten referandum döneminde yemediğimiz laf kalmadı. Bazı dostlardan gelenleri, ne yalan söyleyeyim duymamış gibi davrandım, yoksa dost kalmam mümkün değildi. Sadece düşüncelerimize vurmadılar çünkü, bel altı yazdılar, çizdiler, bel altı eleştirdiler. İşte bu yüzden gereksiz bir tartışma gereksiz bir gerilime girmemek için, evet- hayır atışmalarından uzak durdum.
Ne yalancılığım kaldı, ne AKP şakşakçılığım…
Herkesi enayi yerine koymakla da suçlandım, enayi olmakla da…
Bir aldatmacanın parçası olduğumu göremeyen “Aptal” da dediler, o aldatmacanın “Neresinden nemalanıyorsun?” diye de sordular…
Zaten çok ama çok ayıp ettiler…
Ama yine de aldırmadım…
O dönemde şöyle bir yazı yazdım… Bir bölümünü tekrarlayayım…
“Dün aynaya baktım uzun uzun... Ve niye “Evet” diyeceğimi düşündüm. Bir gece yarısı evimizden götürülen TİP’li babam için mi mesela? Çok değil yedi yaşındaydım sadece... Ya da iflah olmaz bir iyimser olarak demokrasinin hâlâ siyasette gizli olduğuna inandığım için mi? Yargıyı ele geçiriyorlar mantığında, benim seçtiğim olsun olmasın, seçilmişlerin atanmışların önünde gelmesini arzu ettiğim için mi yoksa? “Bütün kötülüklerin anası siyasettir!” cümlesini benimsemediğim için mi? Hâlâ umudum olduğu için mi? Belki de başkadır nedeni... “Sahiden inanıyor musunuz bu değişikliklerin 12 Eylül’ü yargılayacağına?” sorusuna inat olabilir mi? Hiçbiri değil galiba... İtiraf edeyim... Asıl neden başka. Çok değil 10 yıl sonra örneğin bir üniversitede, örneğin öğrencilerle sohbet ederken, bir delikanlının “Özgürlüklerden bahsediyorsunuz ama siz referandumda hayır oyu vermediniz mi?” cümlesine muhatap olmamak için. Yani sadece kendimi düşündüğümden... O gün orada cunta anayasasının değişmesine “Evet oyu verdim” demek başka, “Hayır verdim ama...” diye başlayan monoloğu sürdürmek başka... “Ama”sını dinlemezler... Asla! Haklılar da!”
*
Çarşamba günü tarihi 12 Eylül davası başladığında müdahil olmak isteyenlerin sayısını görünce gülümsedim. Daha çok olsun. O gün enayi diyenler bugün müdahil olsun. Hiç önemli değil. Bu millet bir darbe ayıbıyla yüzleşmelidir. Biz darbesini yargılayan bir ülke olarak tarihte yerimizi almalıyız, o darbenin komutanını Köşk’te ağırlayarak değil…
Dün bazı köşe yazarı arkadaşlarımın yazılarını okuyunca, hüzünlendim. Hayır aslında öfkelendim galiba… “Yeter artık bir susun yahu, bu nasıl bir at gözlüğüdür?” diye bağırmak istedim. İnsan bu kadar mı kör olur?
Hiç mi önemsemiyorsunuz oraya gelen onca insanın acısını?
Hiç mi umurunuzda değil bir kişinin bile işkenceden geçmiş olması?
Gözaltında kaybedilen oğlu için gelen 104 yaşındaki Berfo Ana da mı enayi?
Bu mudur yani?
O yaşlı kadının “Şikayetçiyim senden Evren” cümlelerini dinlerken içiniz sızlamadı mı, gözünüz yaşarmadı mı?
Neymiş iki paşa yargılanınca başımız göğe mi eriyormuş?
Sulandırmayın! Kimse o iki paşa hapiste çürüsün falan istemiyor. Orada yargılanan iki kişi değildir, bir zihniyettir!
Hele hele, bu köşeden defalarca okuduğunuz Pozantı, öğrenci gözaltıları, KCK davasındaki yanlışlar, Ergenekon ve Balyoz davalarındaki uzun tutukluluk sürelerini işin içine katıp, “önce bunları çözün, sonra 12 Eylül’ü yargılayın!” demek… Aslında ne demek biliyor musunuz?
Ben “bir”im, siz sıfırsınız, ben her şeyi bilirim siz geri zekalısınız demektir.
İşte o gün, referandum günü söylemediğimi bugün söylüyorum!
Ayıp ediyorsunuz!
Çok ayıp ediyorsunuz!
*
Bırakın bizler, 12 Eylül için hesaplaşmaya, yüzleşmeye ihtiyacı olan bizler müdahil olalım. Siz gölge etmeyin yeter… O dönem Diyarbakır Cezaevi’nde cehennemi yaşamış dostum Selim Dindar bugün hayatta olsaydı eğer, listeye ismini ilk yazan olurdu. Bugün onun oğlunun hesap sormaya hakkı yok mudur? Bırakın birebir çekenleri, işkenceye maruz kalanları, ruhunu kaybedenleri bir tarafa… Kim verecek biz 80 gençliğine o apolitik duruşu şırıngalayanların hesabını… Kim geri verecek bizden aldıkları güven duygusunu… Ses çıkaramayan, baş kaldıramayan bir nesil olmanın ağırlığını…
Hafızamdan silecekse eğer babamın bir gece götürülüşünü…
Söküp atacaksa o korkuyu yüreğimden, hala her gece çalan zilde…
Ben de müdahil olmak istiyorum!
Var mı itirazınız?
Üstelik size ne kardeşim?
Bırakın bu millet acılarıyla yüzleşsin!
Ona da mı izin yok?
Acıyı da mı siz daha iyi bilirsiniz yoksa…
Balçiçek İLTER / GAZETE HABERTÜRK