BALBAY'I KENDİ GAZETESİ CUMHURİYET UNUTTU RADİKAL UNUTMADI!

Ergenekon davasından tutuklu Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay, bugün hapisteki 600'üncü gününü geçiriyor.

Tutuklandığında gazetesinin Ankara Temsilciliği görevini de yürüten Balbay'ın cezaevindeki 600. gününe dair Cumhuriyet'te haber var mı diye bakanlar ne yazık ki istediklerini bulamadı. Balbay ile ilgili neredeyse hergün haber yayınlayan gazetede bugün hiç bir haber olmaması okuyucuların da dikkatini çekti. Hikmet Çetinkaya dışında hiçbir yazar da Balbay ile ilgili bugün tek satır yazmadı. Hatta gazetenin logo yanındaki kitap reklamlarında bile Balbay'ın Silivri günlerini anlattığı son kitabının yer alaması ilginç bir ayrıntı olarak göze çarptı.

"Cumhuriyet Balbay'ı unuttu" yorumlarına neden olan bu durum bugün Radikal'de başlayan bir yazı dizisi ile iyice çarpıcı hale geldi.

Radikal'den İsmail Saymaz'ın "Bir haber yazdım hayatım değişti" başlıklı yazı dizisi için Cumhuriyet yazarı Balbay'dan bir mektup aldığı ve yazı dizisinin ilk günü yayınlaması ilginç bir tesadüf olarak göze çarptı.

İşte "gazeteciliğim eleştirilebilir. Ancak bunun linçe dönüşmesi, özgürlüğün yok edilmesine dönüşmesi... Ne ölçüde adil? Ne ölçüde hukuki? Ne ölçüde mesleki?" diye soran Balbay'ın Radikal'de bugün yer verilen mektubu:

"3 Kasım 2002 seçimleri ülkenin demokrasi tarihinde görülmemiş bir tasfiyeyi getirdi. DSP-MHP-ANAP koalisyonunun üç partisi baraj altında, merkez sağ partiler Meclis dışında kaldı. CHP, Meclis'e girdi. 28 Şubat'ın hedefi olan partinin ardılları yüzde 35 oy alıp Meclis'in yüzde 65'ine sahip oldu. Asker-AKP ilişkilerinde nasıl bir dönem başlayacaktı?
Askerin bakışına ilişkin ilk ışık Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ten geldi. 4 Kasım 2002'de ABD'ye giderken şu demeci verdi: "Sandıktan çıkan sonuca saygılı olacağız."
Ancak asker-AKP ilişkileri 'saygılı' olduğu kadar 'kaygılı' başladı. Kimi olayları satırbaşlarıyla aktaralım:
26 Aralık 2002'de YAŞ'ta 7 kişi ihraç edildi. Başbakan Gül ve Milli Savunma Bakanı Gönül, 'şerh' koydu.
1 Mart tezkeresi AKP-asker dalgalanmaları içinde Meclis'ten geçmedi. ABD, "Ordu liderlik yapamadı, AKP yönetemedi" dedi.
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik 19 Mayıs'ın kutlanma biçiminden imam hatiplerin mağdurluğuna kadar, askerin karşılık verdiği konularda demeçler veriyordu.
20 Mayıs 2003'te Erdoğan'la Özkök görüştü. 22 Mayıs'ta görüşmenin ayrıntılarını aldım. 23 Mayıs'ta Cumhuriyet'in manşeti şuydu: 'Genç subaylar tedirgin!'
Özkök'ün söyledikleri şunlardı: "Hükümetin AB sürecini öne çıkarıp attığı kimi adımlar bizi rahatsız ediyor. TSK'da ayrılık varmış gibi hava yayılmaya çalışılıyor. Komuta kademesine tedirginlikler iletiliyor. Genç subaylar endişeyle izliyor. Genelimizde huzursuzluk yaşanmaktadır."
24 Mayıs'ta kimi gazeteler hem kendi kaynaklarından aldıkları bilgileri hem Cumhuriyet'in haberini birleştirip yazdı. 24 Mayıs'ta Milliyet'in manşeti şöyleydi: "Dört yıldızlı tepki!"
26 Mayıs'ta Özkök toplantı düzenledi. Ben dahil, 12 Ankara temsilcisinin katıldığı toplantıda Özkök, iki mesaj verdi: "Bu dedikoduları üretenleri lanetliyorum. Rahatsızlık sadece gençlerde değil, hepimizdedir."

Hükümete göre Cumhuriyet ortalığı karıştırıyordu. Yıllar geçti, tutuklandım. Bu kez hükümet ve yandaş medya şunu söylüyordu: "2003'te gerilimler olmuş. Darbe planları gündeme gelmiş. Balbay da bunların içindeymiş."
Soruyorum: "O gün her şey rayında" diyenler bugün "Tehlikeler atlatılmış" diyor, bu çelişki değil mi? O gün gerilimlerin üstü örtüleceğine üstüne gidilse sağlıklı olmaz mıydı?

Özkök, Ergenekon'da tanık sıfatıyla ifade verdi. İddianamedeki ifadeden aktarıyorum: "TSK'nın hassasiyeti olan konular iletildiğinde bizzat Başbakan'a gidip böyle endişeler var, kaygılar var şeklinde ilettiğini..." Özkök beni doğrulamış oldu.

Her şeyi mükemmel yapan bir gazeteciyim demiyorum.

Sevgili Eyüp Can, bir yazısında, tutuklu yargılanmamı haksız bulduğunu ifade edip askerlerle diyaloğumun yoğunluğu karşısında şaşırdığını, yadırgadığını yazdı. Özgür günlerde bunları anlatabilirim. Ankara'da öne çıkan olaya göre diyalog kurduğunuz kurum değişir. Öcalan yargılaması döneminde MİT, Kıbrıs referandumunda Dışişleri öne çıkmıştı.

Yeniden vurguluyorum, gazeteciliğim eleştirilebilir. Ancak bunun linçe dönüşmesi, özgürlüğün yok edilmesine dönüşmesi... Ne ölçüde adil? Ne ölçüde hukuki? Ne ölçüde mesleki?"