BALBAY'DAN MÜTHİŞ İDDİALAR; "BURASI AIDS VEREM HASTALARININ TECRİT YERİ GİBİ!"

İkinci "Ergenekon" davası sanığı Mustafa Balbay, duruşmada birbirinden çarpıcı iddialarda bulundu!

İkinci "Ergenekon" davasının 108. duruşması başladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’nde oluşturulan salonda görülen davanın bugünkü duruşmasına, gazeteci Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay ile bir süre önce tedavi gördüğü hastaneden cezaevinde nakledilen eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun da aralarında bulunduğu 23 tutuklu sanık katıldı. Hastaneden Silivri Cezaevine nakledilen tutuklu sanıklardan eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, Selimpaşa’daki Silivri Devlet Hastanesinde tedavisi devam eden emekli tuğgeneral Levent Ersöz ve Oğuz Bulut ise duruşmaya gelmedi.

Duruşmada, tutuksuz sanıklar Hurşit Tolon, İlyas Çınar, Tanju Güvendiren, Ünal İnanç ve Muhterem Bağcı ile "Ergenekon" soruşturması kapsamında tutuklanan Yalçın Küçük, "Balyoz Planı" davasında tutuklu yargılanan Cengiz Köylü ve Mustafa Koç da hazır bulundu.

Duruşmada söz alan tutuklu sanık Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay, cezaevi koşullarıyla ilgili konuşmak istediğini belirterek, "Bağsız olarak huzura alındı diyorsunuz ama buraya nasıl geldiğimizi özetlemek istiyorum" dedi.

Tutuklandıktan 3 yıl sonra 3 kişilikten tek kişilik koğuşlara konulduklarını belirten Balbay, "Burası iddianame gibi. Hücre hücre değil, koğuş koğuş değil. Verem, AIDS hastalarının konulduğu tecrit hücresi gibi. Tecrit kapısını açmışlar, tecrit olmamış, hücreye havalandırma yapmışlar koğuş olmuş. Havalandırmada tek başınasınız. Saydım, hücre 7 karodan oluşuyor. 3 karosu yatak, 4 karo boşluk" dedi.

İlk 20 günde 34 tamircinin geldiğini ifade eden Balbay, tek kişi kaldığı odayı 3 kez kanalizasyon suyunun bastığını söyledi.

Balbay, "Silivri 1 No’lu cezaevini şu anda müteahhitten tutuklular teslim aldı" diyerek, havalandırma kapısının arasında 4 parmak boşluk olduğunu, bu bölüme battaniyesini ve yatağını koyduğunu, yan yana olan 4 hücrenin 2’sini kullanmasına izin verildiğini kaydetti.

Balbay, "Banyoya gazete, tuvalete de su bidonu koyarak burayı elbise dolabı olarak kullanıyorum. Duvarlar nemli olduğu için askılıklar tutmuyor.Yargıçların karşısına, izleyicilerin karşısına düzgün çıkmak zorundayız. Bunları bir acizlik, rica, minnet anlamında söylemiyorum. Cezaevinde her şey bozuk moralim hariç. Ama bu duruma getirmeye hakları yok. Nakil sırasında cezaevi yönetiminden birinin yüz ifadesini daha sonra ona söyledim. "Ankara’dan telefon gelseydi infaz edecek 3 kişi çıkardı’ dedim. Bana ’Menderes’i de böyle 2-3 kişi idama götürdü’ dedi. Bugünkü iktidar Menderes ruhunu değil Menderes’i idama götürenlerin ruhunu temsil etmektedir" dedi.

Daha önce düşünce, dijital işkence suçu olduğunu söylediğini, bu eksikliklerin kurumsallaştığını ifade eden Balbay, "Türkiye’de tutuklama cezası var. Burada tek ciddi durum kalmıştır ama sorumluluk sizdedir. Daha önce ’Gidiyoruz gidiyoruz Ankara-İstanbul 250 kilometre’ benzetmesinde bulunmuştum.

Geçen 2 ayda 4 davanın daha bu davaya eklenmesi gündeme geldi. Şimdi bunu değiştiriyorum. İstanbul-Edirne 90 kilometre, İstanbul-Afyon 50 kilometre, Silivri’ye hoş geldiniz. Nüfus 73 milyon" diye konuştu.

Tutuklu sanık Levent Göktaş da cezaevi değiştikten sonra Doğu Perinçek ve Levent Bektaş ile 3 metre 44 santim büyüklüğünde bir odada kaldığını belirterek, burada hem yemek yediklerini hem davaya hazırlandıklarını hem de yaşadıklarını belirtti.