Balbay 4 yıl 278 gün sonra sonra ilk yazısını dışarıdan yazdı!
CHP Milletvekili ve Cumhuriyet yazarı, köşe yazısını uzun bir aradan sonra dışarıdan kaleme aldı.
4 yıl 278 gün sonra özgürlüğüne kavuşan Mustafa Balbay, Cumhuriyet gazetesinde yer alan bugünkü köşe yazısını uzun bir aradan sonra hapishane dışında yazdı.
Meclis’ten Merhaba.
Meclis’ten Merhaba.
Bu satırları Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yemin ettikten bir süre sonra yazıyorum.
5 yıldır ilk kez zaman dilimi olarak “dün”den söz ediyorum. Hapiste yazılarımı yazarken en az 4-5 gün önceden kaleme almak durumunda olduğum için, söz edebildiğim en kısa zaman dilimi “hafta” oluyordu.
Özgürlükte yıllardır gazeteci olarak girdiğim Meclis’e dün ilk kez milletvekili sıfatıyla adım atarken her şeye rağmen içimde olağanüstü bir coşku ve heyecan vardı.
Hapiste izleyebildiğim 23 televizyon kanalından biri saat 15.00 ila 19.00 arasında Meclis yayını da yapan TRT kanalıydı. Meclis çalışmalarını günlük ziyaretçi trafiği içinde fırsat buldukça izliyordum. Ancak içine girip çalışmalara ortak olmak bir başka duygu.
Sincan 1. No’lu Cezaevi’nin dış kapısından çıktıktan 17 saat sonra Meclis kapısından içeri girdim. Başta da vurguladığım gibi her şeye rağmen içimde pozitif duygular vardı. Sorunlar ne kadar büyük olursa olsun asıl olan; o sorunun büyüklüğü değil, onun üzerine gitme ve çözme gücüdür.
Yazı aramızda, içimde böyle bir gücü çoğaltabileceğime ve Meclis çatısı altında pek çok kişiyle paylaşabileceğime inanıyorum.
***
Tutuklanmadan önceki gazetecilik yaşamımda toplumla iç içe olmayı hem görev hem eğitim saydım, hem de çok sevdim. Ayda ortalama 10 konferansa katılıyordum. Bunlardan en az ikisi Ankara dışında oluyordu. Günlük gazetecilik temposu içinde pek çok yazımı da yoldan yazdırıyordum. Şimdi bu satırları da 5 yıldır ilk kez elle değil, sözle yazıyorum. Arkadaşlar bir bilgisayar bulalım dediler, önce anlamamışım, “Ne o?” dedim. Meğer yeni icat edilmiş, yepyeni bir iletişim aracıymış!
Panel ve konferanslarda salondakilerle düşüncelerimi duygularımı paylaştıktan sonra sorular bölümünde zaman zaman şöyle bir öneriyle karşılaşırdım:
“Neden siyasete girmiyorsunuz?”
Ben de bu ülkenin gazetecilere de ihtiyacı olduğunu söylerdim. Yaşam çizgisi beni siyasal mücadelenin tam ortasına çekti. Son 2 yıldır zaman zaman vurguladığım düşüncemi Meclis’teki ilk günümde bir kez daha paylaşmak istiyorum:
Siyaseti sevdim...
Siyaseti çok iyi yapmak gerektiğine inanıyorum. Daha ilk günden duygum o ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile toplum birleştirilebilirse çözülmeyecek sorun kalmaz. Gazetecilikteki toplumla bütünleşme duygum siyasette artarak devam etti ve dün hissettim ki, bu artış sürecek.
Dün CHP grup yönetiminden arkadaşlar “Bütçe üzerine bir konuşma yap” deyince sanki yıllardır bu tür işlevlerin içindeymişim gibi ilk tepkim şu oldu:
“Tamam, saat kaçta, ne kadar konuşacağım?”
Sonra içimden kendime doğru haykırırken “Arkadaşım Balbay” dedim:
“İyi hazırlan, Meclis kürsüsü bu ülkenin en önemli kürsüsüdür. Hakkını vermen hem sorumluluğun hem görevindir.”
***
Bütün bunlardan öte birinci sorumluluğum Türkiye’de artık can güvenliğinden bile önemli bir sorun haline gelen hukuk güvenliğiyle ilgili mücadeleye katılmak ve bunu sonuç verici bir biçimde yükseltmek olacak.
Hapiste hak hukuk bekleyenlere ve onların yakınlarına seslenmek isterim ki; onların Meclis’teki temsilcileri olmaya çalışacağım. Damdan düşenin halini damdan düşen anlar. Anadolu diliyle söylemek gerekirse, damdakinin halini damdan çıkan anlar.
Sait Faik’in en çok kullanılan sözlerinden biri şudur:
“Bir insanı sevmekle başlar her şey.”
Bu sözü Meclis çalışmalarına uyarlamam gerekirse şöyle diyorum:
“Her sorunun çözümü, bir kişinin onu bıkmadan usanmadan gündemde tutmasıyla başlar.”
Meclis’ten merhaba...