"BAKMAYIN ADININ 'SOL' OLDUĞUNA BİLDİĞİMİZ FAŞİST DERGİ İŞTE"

"Bu derginin bir yazarı, fakir hakkında, ikidir, güya alay eden ama esasında hedef gösteren yazılar yazıyor."

Tosun

Birçok okur, “Niye ciddiye aldın ki?” diye sitem yolladı.

Bazıları, “İyi yaptın” dedi.

Bazılarıysa, “İstedikleri buydu. Gündeme gelmekti... Yazarak, amaçlarına hizmet etmiş oldun” uyarısında bulundu.

Bilemem artık...

Bir Taksim ve İstiklal Caddesi gerçekliği olarak hayatımıza giren, orada kendine yer edinen, esasında yokmuş gibi davranamadığımız bir dergi bu.

Hayatımıza girmiştir, çünkü Türkiye’deki belli bir okuryazar kesimini mütemadiyen hedef göstermektedir.

Liberal ve demokrat bilinen birçok kişiyi kapaklarıyla, haberleriyle, anketleriyle hedef gösterdiler.

Bazı yayınları (“Yılın Faşisti Anketi” mesela) mahkeme kararıyla durduruldu.

Birçok kişiye tazminat ödediler.

Baskın Oran tazminat kazananlardan biridir.

İsminin “Türk Solu” olduğuna bakmayın... Mussolini ve Hitler’in gençliği de böyle dergiler çıkarırdı. Bildiğimiz faşist bir dergi.

Bazı yayınlarını hatırlayalım:

Mesela, fikrinden hoşlanmadıkları Orhan Pamuk ve Ahmet Altan için, “Bu yazarları asalım” buyurmuşlardı.

Hrant Dink öldürüldüğünde, “Türkiye bir düşmanını kaybetti” diye yazmışlardı.

Malum mitinglerdeki “Ordu Göreve” pankartı da bu grubun üyelerine aittir. Bu sloganı kapak yapmış, uzun süre derginin lejandında gezdirmişlerdi.

Eski Anayasa Mahkemesi başkanı Yekta Güngör Özden, romancı Öner Yağcı, ressam Bedri Baykam, sinema sanatçısı İlyas Salman, yakın zamana kadar bu derginin yazarları arasındaydı.

Bedri, “Böyle solculuk olmaz... Böyle Atatürkçülük olmaz...” diyerek dergiyle bağını kopardı. Diğerleri, bir süre daha devam ettiler. En son, İlyas Salman’ın bir yazısını görmüş ve Kürt kimliğiyle bu derginin yazarı olmayı nasıl telif ettiğini/edebildiğini şaşırarak sormuştum.

Bu derginin bir yazarı, fakir hakkında, ikidir, güya alay eden ama esasında hedef gösteren yazılar yazıyor. Birtakım tahkir sözcükleri sıralayarak tabii...

Demiştim ya, “Kendilerine sol süsü vermiş yapılarda, bir terbiye ve ahlak sorunu var” diye...

Bu arkadaşlarda da öyle...

Hem tahfif ediyorlar ve “vatan hainliğine” varacak yığınla hakaret ifadesi sıralıyorlar, hem de küfretmeyi kendileri için “doğal hak” sayıyorlar.

Bana güya cevap veren ve hakkındaki ithamları yalanlayan “tosun”, aynı zamanda, örneğini birazdan göreceğiniz “okuma parçası”nın müellifidir.

Hani, “Kürt bakkaldan alışveriş yapmayın, kebap lahmacun tüketmeyin” diye yazmışlardı da, ben de bunu köşeme taşıyıp “Bunlar solcu oluyor” demiştim ya.

Tosun, yazdıklarımın külliyen iftira olduğunu söylüyor.

İşte “tosun”un imzasını taşıyan metinden “tadımlık” bir bölüm: “Her Türk, alışverişini mutlaka Türk’ten yapmalıdır. Kürde aktarılan para PKK’ya maddi destek demektir. Her Türk, Türkçe konuşmalıdır. Bunu da İstanbul şivesi ile konuşmalıdır. Şehri istila eden Kürtler kendi dillerini hâkim kılmaktadır. Türk, Kürt dizisi izlemez. Kürtçe müzik dinlemez. Kürtçe müzik çalan barlara gitmez. Kürtçe konuşulan minibüse binmez. Kürtçe kaset satan dükkândan alışveriş yapmaz. Türk medeniyeti, köyden gelen etkilere kapatılmalıdır. Köy, her halükarda Kürtçülüğün yaşam alanıdır. Türk’ün damak tadı, Kürt yemekleri ile yer değiştirmektedir. Türk’ü kebaba, lahmacuna mahkûm eden anlayışla mücadele edilmelidir. Her şeyden önce Türk üremelidir. Artan her bir Türk bebesi, bizi Ergenekon’dan çıkartacak bir kurtarıcıdır.”

Bu satırlar, normal ülkelerde şiddetle tecziye edilir.

Bizde, “fikir” muamelesi görüyor.

Kimse ses çıkarmadığına ve yargı harekete geçmediğine göre, yazılanlar gerçekten de “fikir” sanılıyor olabilir.

Belki de, “İleride lazım olur” düşüncesiyle mahfuz tutuluyorlardır ve mutemet bir el tarafından korunuyorlardır.

Böyleyse hiç şaşırmam. Şanlı tarihimiz bunun örnekleriyle dolu çünkü...

Ahmet KEKEÇ / STAR GAZETESİ