Bahçeli'den medya operasyonu çıkışı: Kucak kucağa dururken...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı yazılı açıklamada, İstanbul merkezli 'paralel yapı' operasyonu kapsamındaki gözaltıları değerlendirdi.
Bahçeli açıklamasında, "17-25 Aralık'a misilleme yapmak için 14 Aralık'ı icat edenler, kendi üzerlerinde atılı duran, peşlerini bir gölge gibi takip eden yolsuzluk suçlamalarından kurtulmak için adaletin huzuruna çıkacak haysiyet, cesaret ve namusu gösterebilmelidirler. Zaman alsa da, bedel ödense de, hak kayıplarına ve mağduriyetlere neden olsa da rüşvet ve yolsuzluğa adı karışanlar eninde sonunda adaletin soluğunu enselerinde hissedeceklerdir. Bugünkü meseleyi Hükümet-Cemaat kutuplaşmasına irca edenler, siyasileşmiş, tarafsızlığını ve bağımsızlığını kaybetmiş yargıya umut bağlayanlar yanıldıklarını, yanlış yaptıklarını mutlaka anlayacaklardır. Türk milleti altına itildiği ağır yükü ya kaldıracak ya da ezilecektir" ifadelerine yer verdi.
Bahçeli, "12 Aralık 2014 Cuma günü Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 116'ncı maddesinde yapılan 'makul şüphe' değişikliği ilk meyvesini vermiştir. 17-25 Aralık 'Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması'nı kapatan yandaş Sulh Ceza Hakiminin, bir kez daha devreye girerek hukuku siyasi amaçlara eklemlemeye çalışması ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Gözaltına alınan kişilere, 2009-2010 yıllarında Tahşiyeciler ismiyle anılan gruba iftira atmak, suç ve delil uydurup kumpas kurmak, silahlı terör örgütü kapsamında sahtecilik yapmak suçlamaları yöneltilmiştir. Bu durum karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri'ne kumpas kurulmasıyla ilgili somut itiraf ve ihbarların kayda değer görülmediği, hatta ciddi ve önemli sayılmadığı anlaşılmaktadır, Tahşiyecilerin kumpas kurbanı olduğu sonucuna varan ve bu maksatla hukuku harekete geçiren siyaset zihniyetinin, Türk askerine yönelik ağır tahrik ve tuzak konusunda çekimser davranması en açık tabirle çifte standarttır." dedi.
KUCAK KUCAĞA DURURKEN
Bahçeli, "Erdoğan'ın 25 Ocak 2012 tarihinde; hakkı, hukuku ve demokrasiyi savunduğunu gururla söylediği, Türkiye'nin vizyonunu genişletip ufkunu açtığından övgüyle bahsettiği Zaman Gazetesi'ni girilecek 'in' seviyesine düşürmesi ibretlik bir sondur. Çok değil, yaklaşık üç yıl evvel, Erdoğan tarafından ateşte açan çiçek gibi görülen, muhteşem eser olarak takdim edilen, bu toprakların sesi ve nefesi olarak ülkemizin fikir ve medya dünyasına renk kattığı ileri sürülen bir gazete bugün fitne kaynağı olarak sunulmaktadır. Ne olmuştur da, yılarca aralarından su sızmayan, gizli bir protokole imza atmışçasına bir ve beraber hareket edenler şu günlerde iki ayrı husumet kampında mevzilenmiştir? Paylaşılamayan, anlaşılamayan, uzlaşılamayan gerçekte nelerdir, hangi konulardır? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 17-25 Aralık'ın arkasındaki gerçek gücü üst akıl olarak tanımlaması, Cemaat yapılanmasını da maşa olarak tarif etmesi teferruatlı şekilde açıklanmalıdır. Hakikaten varsa, Türkiye'ye son 1,5 yıldır içeriden ve dışarıdan operasyon yapan mihrakların kimler olduğunu Erdoğan aziz milletimize anlatmalı, herkesi bu kapsamda aydınlatmalıdır. Korku imal ederek bir yere gidilemeyecektir. Korkuluk inşa ederek, yapay tehdit ihdası yaparak demokrasi, özgürlük ve kişisel haklar korunamayacak; milli beka, milli onur ve milli birlik teminat altına alınamayacaktır. Cumhurbaşkanı ve Hükümet'in açık tavrına karşı, yıllarca birçok konuda birlikte hareket etmiş, adeta koalisyon ortağı gibi davranmış Cemaatin ve Pensilvanya'da mukim Sayın Gülen'in AKP'yle olan ilişkileri her yönüyle teşhir etmesi artık kaçınılmaz bir sorumluluktur. Bu itibarla Türkiye sıkıştığı cendereden, girdiği darboğazdan, nerede duracağı ve nasıl biteceği belli olmayan karanlık bir güzergâhtan çıkarılmalı, şaibelerden kurtarılmalıdır. Ülkemizi 'oh olsun' çılgınlığıyla, 'eyvahlar olsun' çığlığından çekip huzura, istikrara ve demokratik düzene kavuşturmak sorunlara sebep olanların asli görevi olmalıdır. Aksi halde gelişmelerin seyri, gidişatın yönü her açıdan felakettir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne paralel bir yapılanma nüfuz etmişse, yasa ve anayasa aykırı olacak biçimde gayri meşru bir organizasyon kurulmuşsa, buna göz yummak, buna izin vermek büyük bir vebal, vatana ihanetle eşdeğer büyük bir suçtur. Ayrıca paralel kavram ve karmaşası müphem bir kisveden müdrik bir kıvama acilen getirilmelidir" dedi.
Bahçeli, "Erdoğan'ın bir yıl önce, 'ne istediler de vermedik' sözleriyle sitem ettiği Cemaate bugün düşman kesilmesi, 12 yıllık iktidar döneminde yan yana, kucak kucağa dururken birden bire paralel tezlerine sarılarak darbe seferine çıkması en başta milletimizi kandırma, kir ve pası örtme teşebbüsüdür. Şayet paralel devlet varsa, paralel virüs devlet bünyesine bulaşmışsa bunun sorumlusu, bunun suçlusu muhataplarından önce Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetleridir." ifadelerini kullandı.
Bahçeli, "12 Aralık 2014 Cuma günü Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 116'ncı maddesinde yapılan 'makul şüphe' değişikliği ilk meyvesini vermiştir. 17-25 Aralık 'Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması'nı kapatan yandaş Sulh Ceza Hakiminin, bir kez daha devreye girerek hukuku siyasi amaçlara eklemlemeye çalışması ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Gözaltına alınan kişilere, 2009-2010 yıllarında Tahşiyeciler ismiyle anılan gruba iftira atmak, suç ve delil uydurup kumpas kurmak, silahlı terör örgütü kapsamında sahtecilik yapmak suçlamaları yöneltilmiştir. Bu durum karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri'ne kumpas kurulmasıyla ilgili somut itiraf ve ihbarların kayda değer görülmediği, hatta ciddi ve önemli sayılmadığı anlaşılmaktadır, Tahşiyecilerin kumpas kurbanı olduğu sonucuna varan ve bu maksatla hukuku harekete geçiren siyaset zihniyetinin, Türk askerine yönelik ağır tahrik ve tuzak konusunda çekimser davranması en açık tabirle çifte standarttır." dedi.
KUCAK KUCAĞA DURURKEN
Bahçeli, "Erdoğan'ın 25 Ocak 2012 tarihinde; hakkı, hukuku ve demokrasiyi savunduğunu gururla söylediği, Türkiye'nin vizyonunu genişletip ufkunu açtığından övgüyle bahsettiği Zaman Gazetesi'ni girilecek 'in' seviyesine düşürmesi ibretlik bir sondur. Çok değil, yaklaşık üç yıl evvel, Erdoğan tarafından ateşte açan çiçek gibi görülen, muhteşem eser olarak takdim edilen, bu toprakların sesi ve nefesi olarak ülkemizin fikir ve medya dünyasına renk kattığı ileri sürülen bir gazete bugün fitne kaynağı olarak sunulmaktadır. Ne olmuştur da, yılarca aralarından su sızmayan, gizli bir protokole imza atmışçasına bir ve beraber hareket edenler şu günlerde iki ayrı husumet kampında mevzilenmiştir? Paylaşılamayan, anlaşılamayan, uzlaşılamayan gerçekte nelerdir, hangi konulardır? Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 17-25 Aralık'ın arkasındaki gerçek gücü üst akıl olarak tanımlaması, Cemaat yapılanmasını da maşa olarak tarif etmesi teferruatlı şekilde açıklanmalıdır. Hakikaten varsa, Türkiye'ye son 1,5 yıldır içeriden ve dışarıdan operasyon yapan mihrakların kimler olduğunu Erdoğan aziz milletimize anlatmalı, herkesi bu kapsamda aydınlatmalıdır. Korku imal ederek bir yere gidilemeyecektir. Korkuluk inşa ederek, yapay tehdit ihdası yaparak demokrasi, özgürlük ve kişisel haklar korunamayacak; milli beka, milli onur ve milli birlik teminat altına alınamayacaktır. Cumhurbaşkanı ve Hükümet'in açık tavrına karşı, yıllarca birçok konuda birlikte hareket etmiş, adeta koalisyon ortağı gibi davranmış Cemaatin ve Pensilvanya'da mukim Sayın Gülen'in AKP'yle olan ilişkileri her yönüyle teşhir etmesi artık kaçınılmaz bir sorumluluktur. Bu itibarla Türkiye sıkıştığı cendereden, girdiği darboğazdan, nerede duracağı ve nasıl biteceği belli olmayan karanlık bir güzergâhtan çıkarılmalı, şaibelerden kurtarılmalıdır. Ülkemizi 'oh olsun' çılgınlığıyla, 'eyvahlar olsun' çığlığından çekip huzura, istikrara ve demokratik düzene kavuşturmak sorunlara sebep olanların asli görevi olmalıdır. Aksi halde gelişmelerin seyri, gidişatın yönü her açıdan felakettir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne paralel bir yapılanma nüfuz etmişse, yasa ve anayasa aykırı olacak biçimde gayri meşru bir organizasyon kurulmuşsa, buna göz yummak, buna izin vermek büyük bir vebal, vatana ihanetle eşdeğer büyük bir suçtur. Ayrıca paralel kavram ve karmaşası müphem bir kisveden müdrik bir kıvama acilen getirilmelidir" dedi.
Bahçeli, "Erdoğan'ın bir yıl önce, 'ne istediler de vermedik' sözleriyle sitem ettiği Cemaate bugün düşman kesilmesi, 12 yıllık iktidar döneminde yan yana, kucak kucağa dururken birden bire paralel tezlerine sarılarak darbe seferine çıkması en başta milletimizi kandırma, kir ve pası örtme teşebbüsüdür. Şayet paralel devlet varsa, paralel virüs devlet bünyesine bulaşmışsa bunun sorumlusu, bunun suçlusu muhataplarından önce Recep Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetleridir." ifadelerini kullandı.