BAĞIMSIZ SİNEMACILAR FİLMLERİNİ NEREDE GÖSTERECEK?

Salonlar bağımsız sinemacıların filmlerini istemiyor! film çekmek zaten dert, gösterememek daha büyük sorun. Peki, bundan sonra ne olacak, olmalı? Murat Tolga Şen yazıyor.

32. İstanbul Film Festivali’nde izlediğim en iyi film, Onur Ünlü’nün, kendi filmografisi içinde de şimdiden zirveye oturan Sen Aydınlatırsın Geceyi adlı yapımdı. Bana göre, Türk sinemasında eşi benzeri görülmemiş bir başyapıt bu film ama sinemada izleyemeyeceksiniz. Onur Ünlü, ünsüz bir yönetmenken çektiği Beş Şehir ve Leyla ile Mecnun’un en popüler zamanında giriştiği Celal Tan ve Ailesinin Acıklı Hikayesi’nin gişe macerasından ders almış biri olarak filmini sadece festivallerde izleyici karşısına çıkaracağını, vizyon takvimiyle ilgilenmediğini açıkladı.

Çünkü festivallerde salonları hınca hınç dolduran ancak film vizyonda gösterime girdiği vakit sinemanın semtine uğramayan bir sanat/sinema takipçiliğimiz var ve bu yüzden salonlar artık festival filmlerini istemiyor! Festivaller önlerine gelen "meselesi büyük ama sineması kötü" her filmi ödüllendirerek yanlış bir seyirci güdümlemesi yarattılar ve festival takipçisi olmayan seyirci bu sayede kaybedildi. Filmi festivalde izlemiş seyirci zaten vizyonuyla ilgilenmiyor. Israrla yazdığım üzere festivallerin bu filmler için ödül dışında bir kazanç modeli yaratması ve gösterdikleri filmlerin izlenme sayılarını açıklamaları şart ancak o konuda da bir çaba göremiyorum.

2011 yılında Derviş Zaim’in Gölgeler ve Suretler adlı filmi 25 kopya ile gösterime çıktığında “olmaz böyle şey” deyip üzülmüştük ancak şu an 3-5 kopyayı salonlara sokabilmek bile büyük başarı!

Keşke Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları mantığıyla idare edilen sinema salonlarımız olsa ve bağımsız sinemanın örnekleri buralarda dönse dursa… Ancak o konuda tiyatroya gösterilen yakınlık (bu iktidar döneminde o rüzgarda tersine döndü) sinemaya gösterilmiyor. Örneğin, Tunceli/Dersim belediyesinin güzel bir sinema salonu var, projeksiyon makinesinin lambası patlak diye salon kapalı, sadece festival zamanı projeksiyonla gösterim yapılıyor. Aslında fena da olmuyor… Geçtiğimiz yıl Dersim Dağ Filmleri Festivali için oradayken belediye başkanı ile sohbet etmiş ve “Çok güzel bir salonunuz, sinemaya ilgili bir halkınız var, kapalı durmasın, bağımsız sinemacılardan filmlerinin DVD kopyalarını isteyip yıl boyu ücretsiz gösterimler yapabilirsiniz” demiştim ancak o konuşmada sıcak gelen bu öneri sanırım biz odadan dışarı çıkar çıkmaz soğudu.

Sanırım artık bağımsız sinemacıların, eğer kendi sinema salonlarını kurup işletmeyeceklerse, salonda gösterim sevdasından vazgeçip ya da bunu festivaller ile sınırlayıp alternatif gösterim kanallarına saldırmasının vakti geldi. Dışarıda Netflix gibi çok başarılı olmuş örnekler var, bizde de benzer bir yapılanma üzerinden, MUBI gibi örneğin, gidilebilir. Film festival gösteriminin hemen ardından küçük ücretlerle buradan seyirciye ulaşabilir ya da Digiturk, D-Smart gibi yayıncılarla izle-öde anlaşmaları yapılabilir.

Ancak her şeyden önce bağımsız sinemacıların bir araya gelerek bunu müzakere etmeleri ve birlikte hareket etmeleri şart. Sadece film üretmeye ve festivallerde göstermeye odaklanmamak gerekiyor. Bu konuda kaygılanmayan sinemacı ilk filmini çekerken onun son filmi olduğunun da farkında olmayan biri oluyor genellikle…

Birlik, dernek gibi kelimelerin bu memlekette anlamı çabuk boşalır ancak genç insanların ailelerinin bir ömürlük birikimlerini harcayarak, borçlanarak film yapma macerasına girişmesinin de sonunun gelmesi gerekiyor. Evet, festival festival dolaşmak çok havalı, kristal ödülleri havaya kaldırırken verilen pozlar insana gurur veriyor ancak sinema yapmak para harcamak demek, hem de çok para!

Salonları kaybettik. AVM yapılanmasının mantığına paralel olarak “sinema bir eğlence, bir gösteridir” mantığına uygun işler gösterecek artık salonlar. İçine ruh üflenmiş filmleri izleyebilmek için yeni yollar aramamız, bulmamız gerekiyor. Türk sinemasını dert edinen her sinema yazarının da bu konuya ilgi göstermesi gerekir. Vizyon filmlerinden, kritik yazarlığından kafamızı kaldırmamız gerekir bazen.

MURAT TOLGA ŞEN

/ twitter.com/murattolga