BABIALİ'NİN İLK ŞANTAJCISI BABA TAHİR...VE BUGÜNÜN BABA TAHİRLERİ...
Babıali, şantajla yapılan gazetecilikle yıllar öncesinden tanıştı.Şantaj gazeteciliğinin babası sayılan Baba Tahir kim,avanta almak için ne yaptı,kimi nasıl tehdit etti?
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı bugün Babıali'nin ilk şantajcısı Baba Tahir'i hatırlattı.Önce Fatih Altaylı'nın kısaca değindiği Baba Tahir'i,sonra da usta tarihçi Murat Bardakçı'nın 10 Ekim 1999 tarihinde Hürriyet'te kaleme aldığı yazıyı okursak Baba Tahir ve Baba Tahir gazeteciliğini öğrenmiş olur, böylece şantaj gazeteciliğinin tarihinde bir gezinti yapmış oluruz.İşte o yazılar...
Bugünün Baba Tahir'i
Yılmaz Özdil, dün medya çevrelerinin bir süredir bildiği ama kimsenin dillendirmediği bir olayı yazdı.
Bir gazeteci, genel yayın yönetmeni sıfatı da taşımış olan bir gazeteci bundan birkaç ay önce bir medya patronunu arayarak yanında çalışmak istediğini söyledi.
Gerekçesi çok "dostçaydı":
"Bizim gazeteye sizin grup aleyhine yayın yapmamız için baskı yapılıyor. Ben gerçekleri bildiğim için bunun parçası olmak istemiyorum."
Ama bir de "minik" talebi vardı.
Bu talep Yılmaz Özdil'in yazdığından 100 bin dolar daha fazla, tam tamına 180 bin dolardı.
"Çalıştığım gazeteye 180 bin dolar borcum var. Bunu kapatmam lazım" dedi.
Medya patronu "şantaj" kokusunu alınca talebi reddetti.
Ve ertesi gün söz konusu gazeteci diğer grup aleyhine yazılara başladı.
Açıkçası 23 yıldır Babıali'deyim. Böyle bir rezalet, böylesine satışa çıkarılmış bir yazı ve yazar görmedim.
Ama Doğan Satmış yaklaşık 100 yıl kadar önce yine Babıali'de böyle bir olayın yaşandığını anlattı.
Dönemin ünlü gazetecisi Baba Tahir, Sular İdaresi'nden avanta ister.
Verilmeyince yazıyı döşenir: "Terkos'a domuz ölüsü düştü. Suları kullanmayın."
İstanbul'da panik başlayınca Baba Tahir'e hemen bir "indirme" yapılır.
Üç gün sonra Baba Tahir şöyle yazar: "Telaş etmeyiniz, Terkos Gölü'ne düşen ahu gözlü bir ceylanmış."
Yani Yılmaz Özdil'in dediği gibi Babıali şimdi kirlenmedi.
Pislikler her zaman oldu.
Herhalde bu bizim başımıza gelen olay da yüz yıl sonra hâlâ hatırlanacaktır.
FATİH ALTAYLI/SABAH
Babıali´nin ilk şantajcısı Baba Tahir
Mehmed Tahir Bey geçen yüzyılda yaşamış olan çok önemli bir gazeteciydi ve gazeteciliğinin yanısıra bir başka özelliğiyle de meşhurdu: Şantajcılığıyla.
Terkos Gölü'nden İstanbul'a su verme hakkını elinde tutan Fransız şirketinden her ay aldığı rüşvet kesilince sahibi olduğu Málûmat dergisinde ``Göle domuz düştü´´ diye yazmış, rüşveti yenilenince de ``Domuz vurulmuş ama göle düşmemiş, hemen sahilde gebermiş´´ demişti.
Türk basınını şantajcılıkla tanıştıran Mehmed Tahir Bey bu kadarla da yetinmedi ve İstanbul´a sahte belge ve madalya imal eden İtalyan ustalar getirtti. Bu ustalara yaptırttığı sahte nişanları Avrupa´daki asalet meraklılarına satınca zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid `artık yeter´ deyip Baba Tahir´i Libya´ya sürgün etti. Tahir Bey sürgünden sonra sadece iki sene yaşayabildi ve 1909´da öldü.
Nedendir bilmem ama son günlerde aklıma bundan tam doksan sene ölmüş bir gazetecinin maceraları takılıverdi: O devir insanlarının ``Baba Tahir´´ yahut ``Málûmatçı Tahir´´ dedikleri Mehmed Tahir Bey...
Tahir Bey 1864'te İstanbul'da doğdu ve yirmili yaşlarından itibaren zamanının önde gelen gazetecilerinden kabul edildi. 1895'te ``Málûmat´´ adında haftalık bir dergi yayınlamaya başladı. Málûmat sekiz yıl boyunca çıktı, sadece İstanbul'da değil i
Bugünün Baba Tahir'i
Yılmaz Özdil, dün medya çevrelerinin bir süredir bildiği ama kimsenin dillendirmediği bir olayı yazdı.
Bir gazeteci, genel yayın yönetmeni sıfatı da taşımış olan bir gazeteci bundan birkaç ay önce bir medya patronunu arayarak yanında çalışmak istediğini söyledi.
Gerekçesi çok "dostçaydı":
"Bizim gazeteye sizin grup aleyhine yayın yapmamız için baskı yapılıyor. Ben gerçekleri bildiğim için bunun parçası olmak istemiyorum."
Ama bir de "minik" talebi vardı.
Bu talep Yılmaz Özdil'in yazdığından 100 bin dolar daha fazla, tam tamına 180 bin dolardı.
"Çalıştığım gazeteye 180 bin dolar borcum var. Bunu kapatmam lazım" dedi.
Medya patronu "şantaj" kokusunu alınca talebi reddetti.
Ve ertesi gün söz konusu gazeteci diğer grup aleyhine yazılara başladı.
Açıkçası 23 yıldır Babıali'deyim. Böyle bir rezalet, böylesine satışa çıkarılmış bir yazı ve yazar görmedim.
Ama Doğan Satmış yaklaşık 100 yıl kadar önce yine Babıali'de böyle bir olayın yaşandığını anlattı.
Dönemin ünlü gazetecisi Baba Tahir, Sular İdaresi'nden avanta ister.
Verilmeyince yazıyı döşenir: "Terkos'a domuz ölüsü düştü. Suları kullanmayın."
İstanbul'da panik başlayınca Baba Tahir'e hemen bir "indirme" yapılır.
Üç gün sonra Baba Tahir şöyle yazar: "Telaş etmeyiniz, Terkos Gölü'ne düşen ahu gözlü bir ceylanmış."
Yani Yılmaz Özdil'in dediği gibi Babıali şimdi kirlenmedi.
Pislikler her zaman oldu.
Herhalde bu bizim başımıza gelen olay da yüz yıl sonra hâlâ hatırlanacaktır.
FATİH ALTAYLI/SABAH
Babıali´nin ilk şantajcısı Baba Tahir
Mehmed Tahir Bey geçen yüzyılda yaşamış olan çok önemli bir gazeteciydi ve gazeteciliğinin yanısıra bir başka özelliğiyle de meşhurdu: Şantajcılığıyla.
Terkos Gölü'nden İstanbul'a su verme hakkını elinde tutan Fransız şirketinden her ay aldığı rüşvet kesilince sahibi olduğu Málûmat dergisinde ``Göle domuz düştü´´ diye yazmış, rüşveti yenilenince de ``Domuz vurulmuş ama göle düşmemiş, hemen sahilde gebermiş´´ demişti.
Türk basınını şantajcılıkla tanıştıran Mehmed Tahir Bey bu kadarla da yetinmedi ve İstanbul´a sahte belge ve madalya imal eden İtalyan ustalar getirtti. Bu ustalara yaptırttığı sahte nişanları Avrupa´daki asalet meraklılarına satınca zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid `artık yeter´ deyip Baba Tahir´i Libya´ya sürgün etti. Tahir Bey sürgünden sonra sadece iki sene yaşayabildi ve 1909´da öldü.
Nedendir bilmem ama son günlerde aklıma bundan tam doksan sene ölmüş bir gazetecinin maceraları takılıverdi: O devir insanlarının ``Baba Tahir´´ yahut ``Málûmatçı Tahir´´ dedikleri Mehmed Tahir Bey...
Tahir Bey 1864'te İstanbul'da doğdu ve yirmili yaşlarından itibaren zamanının önde gelen gazetecilerinden kabul edildi. 1895'te ``Málûmat´´ adında haftalık bir dergi yayınlamaya başladı. Málûmat sekiz yıl boyunca çıktı, sadece İstanbul'da değil i