AYŞENUR TATİLE ÇIKTI, YA İNSANLIK? BİRGÜN YAZARI İSYAN ETTİ!

"Ne bu ya, bu ne Allah aşkına? Bu suskunluk, bu sessizlik, bu utanç verici çaresizlik ne? İnsanlığımıza dair tüm değerler de tatile mi çıktı artık?"

Ayşenur tatile çıktı, ya insanlık?

Kahredici bir suskunluk içindeyiz… Kahredici diyorum ama; kimi kahrediyor, kaçımız kahroluyoruz onu da biliyor değilim. Bilemediğim bir başka şey de bu sessizlik, suskunluk halini nasıl adlandıracağım.

Türkçe bilgim olup biten karşısındaki suskunluğu da, olup biteni canhıraş destekleyenlerin durumunu da tanımlamaya uygun sözcüğü bulmaya yetmiyor. Vicdan – vicdansızlık, insaf – insafsızlık, ahlak – ahlaksızlık, utanç – utanmazlık, dayanışma – bana dokunmayan yılan yaklaşımı, korku - cesaret…

Ne bu ya, bu ne Allah aşkına? Bu suskunluk, bu sessizlik, bu utanç verici çaresizlik ne? İnsanlığımıza dair tüm değerler de tatile mi çıktı artık?

Medya söz konusu olduğunda, kuramsal olarak epey karamsar bir tablo çizenlerdenim. Hemen ardından, pratikte ve eylemde iyimser olmak gerektiğini vurgulayarak...

Eylemde iyimserlikten söz edince de aklıma Çek televizyonun başına hükümetin “siyasi” bir genel yayın yönetmeni atamansına, önce televizyonu işgal eden çalışanların sonra da Prag meydanını günlerce dolduran 200-300 bin kişinin tepkisi gelir. Haberlerimize siyasi müdahaleyi kabul etmiyoruz diyen gazetecilerin ve vatandaşların tepkisi karşısında hükümetin geriş adım atışı umutlandırır beni; izlenecek yol haritasını da gözümüze sokarak.

Şimdi, AKP’nin cemaatle kapışması (?), özel yetkili mahkemelerin falan bu çatışma nedeniyle tartışma konusu olması üzerinden “umut” inşa edenler var… Geçin oraları. Ne güzel sözcük oyunudur şu, çaresizlik içinde debelenip duranlara söylenen; çare sizsiniz!

Gelecek hafta, ayın 18’inde ODATV duruşması var. Ahmet ve Nedim çıktı zaten, diğerlerinin gazetecilik anlayışından da hiç hazzetmem diyerek sırtımızı mı döneceğiz; adalet, hak, hukuk anlayışımızı tatile göndererek? Yoksa yargılanın aslında gazetecilik olduğunu, bu davalarla gazeteciliğe bir sınır çizilmeye çalışıldığını, kah orada kah burada gazeteciden “terörist” yaratıldığını görerek, mesleki dayanışmanın erdemine mi sarılacağız?

Barış Terkoğlu’nun eşi Özge’nin anımsatması mı gerekecek, “Tutuklananlar üzerinden düşünme ve yazma özgürlüğüne gözdağı verilen bu dava(ların) hepimizi ilgilendiriyor” olduğunu kavramak için. Yoksa, kulaklarımız bu anımsatmalara da tıkalı mı olacak?

Van’da seçilmiş belediye başkanları toparlanıp içeri tıkılıyor. Sessiz ve suskunuz. CHP’li belediyeler baskın üzerine baskın yiyor, çalışanlar gözaltına alınıyor. Sessiz ve suskunuz. Hukuksuzluk KCK’da da, Ergenekon’da, Balyoz’da da diz boyu. Sessiz ve suskun olmakla kalmıyor, bir kısmımız birine bir kısmımız diğerine “oh olsun” diye bakıyoruz. Hukuksuzluğa boş verip, hukuksuzlukla hukuk geleceğini sanarak…

Yüzün üzerinde gazeteci, bine yaklaşan üniversite öğrencisi içerde. Denizli’de Başbakan’ı protesto etmek için pankart açacak gençlerin, başlarına gelecekleri önceden öngörerek “Pankartta bir şey yok dedik, inanmadınız. Ne oldu şimdi” yazdıkları pankart da onları “terörist”, “örgüt üyesi” yapacak belki. Prof. Büşra Ersanlı’yı gülerek mi ağlayarak mı okuyacağımızı bilemediğimiz iddiaların “terör örgütü üyesi” yaptığı gibi.

İyi de, ne güldüğümüz var aslında, ne ağladığımız. Uzayın kara delikleri gibi bir suskunluk bizimkisi. Kara deliklerden de büyük bir oto-sansür medyada.

Zeynep Kuray’ın, sosyalist, muhalif, Kürt muhabirlerin sesinin kesilmesini dert etmemek alışıldık bir şeydi medya mahallemizde. Ama Ali Akel’in susturulmasına da ses çıkarmadık ki doğru dürüst. Onun için sessizliğin en kahredici olanı “dost bildikleri”nin suskunluğu olmalı.

Mahallemizin yıldızları, kaymaz sanılan yıldızları, birer birer kayarken; Ece Temelkuran, Bekir Coşkun, Can Dündar, Nuray Mert, Banu Güven, Ruşen Çakır itilip kakılır, susturulurken “dost bilinenler”in bile doğru dürüst ses çıkarmadığı bir gazetecilik bizdeki.

Bir vicdan sesi vardı mahallemizin; ahlakın, dayanışmanın, insafın, utancın, cesaretin sesi… Onu da erken tatile çıkardılar işte. Kocaman bir suskunluk geride, insanlık da tatile çıkmış gibi!

Doğan Tılıç/Birgün