AYŞE ÖZYILMAZEL KAPIŞMASINDA TOP MANSUR FORUTAN'DA:"AYRICALIKLIYIM DEYİNCE AKTÜEL'DEN KOVDUM"
Hasan Pulur,Hıncal Uluç,Haşmet Babaoğlu derken Ayşe Özyılmazel kapışmasında bu kez Mansur Forutan kalem oynattı.Forutan,Ayşe'nin Aktüel'den kovulma hikayesini anlattı ve Hıncal Uluç'a "Bu işi fazla eşeleme" dedi.
Hıncal Abi, açıp n'oldu diye bi' sordun mu?
On beş yıldır yapmadığım bi şey yapıyordum ki kendimi balçığa bulaşmış bir halde buldum. Hayatta üç günden fazla bir yerde kalamam. Alışkanlıklarım artık taşlaşmış ve bunu kırmak için Bodrum'da ev tuttum. Arkadaşlarım dalga geçti, dördüncü gün dönersin, biz de gider çökeriz diye... Dördüncü gün ve hala televizyon yok, internet yok... Evin etrafı kurbağa dolu ve geceleri onları inceliyorum... Bir tosbağa gördüm, şanslıysam bir de kirpi bulurum. Yandaki eşeğin anırması huzur vermeye başladı. Bahçe suluyorum, yemek yapıyorum... Bunlar beni ayakta tutan rejime tehdit aslında ama şimdilik teslim oldum...
Bir yandan da, yan gözle medyanın didişmesini izliyorum buradan, ve açık söyleyeyim 'Bunlar kafayı yemiş' demekten alamıyorum kendimi. Ve sevgili Hıncal Abi beni de bulaştırmış.
Konu: Ayşe Özyılmazel.
Hıncal Abi'nin yazısının başlığı 'Kovulduğu dergiye kapak olan kız..' Ne kadar başarılıymış falan filan da yazının geri kalanı... Önce düzeltelim Hıncal Abi, senin yazdığın gibi Ayşe kendisi gitmedi. Yani Aktüel'den Ayşe'yi ben kovdum. Hayır, istifa etmedi, ben kovdum... Evet, parasını da azalttım çünkü gece gündüz çalışan 35-40 yaşındaki editörün iki katı para alıyordu...
Ve pilav üstü döner kıvamındaki yöneticilik hayatımda kovduğum tek kişidir Ayşe... Peki, Hıncal Abi hiç merak edip sordun mu neden diye? Soruyu sormadan dün cevabını vermişsin. Ben şimdi sana doğruyu anlatayım.
Aktüel'e geldiğimde kafamda farklı bir dergi iskeleti vardı. Olduğu yerin çok dışında bir konuma getirmek istiyordum. Ve bu düzende Ayşe'nin 'kötü' yazıları ihtiyacım olan en son şeydi. Ona git muhabirlik yap, haber yap, bizle sabahla, takımın bir parçası ol, ancak o zaman bu işin tadını çıkartabilirsin şeklinde saf nasihatlerde bulundum. Oysa Ayşe tüm Türkiye gibi şöhretli bir köşe yazarı olmak istiyordu... Ne yazık ki ekipte yazar olacak en son kişi Ayşe'ydi. Sevgi treni tonunda yazılar yazıyordu. Ben eğer ekibime adil olduğumu gösteremezsem kimse beni iplemez, ve Hıncal Abi bugüne kadar çalıştığım kim varsa emin ol benimle gene çalışır; hem de koşa koşa gelir. Ayşe Hanım bu işe bozuldu... Bu arada dergideki hal ve tavırlarını anlatmak istemiyorum. Bir şımarıklık, bir havalar... Onca muhabirin, editörün arasında olmuyordu anlayacağın. Ne kadar zorlarsan zorla senden Ayşe Arman olmaz kardeşim!..
Sonra bir gün Teşvikiye Cafe'de son konuşma için bir araya geldik. Durumu anlattım ve ona ihtiyacım olmadığını nazikçe söyledim. Verdiği cevap neydi biliyor musun Hıncal Abi? 'AMA BENİM BAZI AYRICALIKLARIM VAR' dedi. Dondum kaldım. Masadaki arkadaşlarımla göz göze geldik, 'bu ne diyor ya' olduk... Ve ben de 'sen git o zaman o ayrıcalıklarını kullan' dedim. Ayrıcalık burada H.U olarak mütalaa edilebilir.
Sizi arayıp bunu söylemeye utandım. Ayrıca makama çağırılmadan giden biri olmadım hiç... Turgay Ciner yazılarımı kestiğimde bile 'O binadaki tek dostum olarak' kapınızı çalmadım. Çünkü 'benim hiçbir ayrıcalığım yoktu'. Odanıza kariyerim boyunca bir kez girdim... Yani kulis, bizans falan da bilmem.
Çok şükür maçam yeter yapmak istediğime.
Hıncal abi açıp bir sordun mu?
Size biri bu yanıtı verseydi n'apardınız?
Daha bitmedi. Sonra Ayşe, Günaydın'da yazmaya başladı, ki mecra olarak onun yazdıklarına çok daha uygun bi' yerdi. Durumu kişiselleştirmedim. Dostluğumu sürdürdüm. Anlamıştır d
On beş yıldır yapmadığım bi şey yapıyordum ki kendimi balçığa bulaşmış bir halde buldum. Hayatta üç günden fazla bir yerde kalamam. Alışkanlıklarım artık taşlaşmış ve bunu kırmak için Bodrum'da ev tuttum. Arkadaşlarım dalga geçti, dördüncü gün dönersin, biz de gider çökeriz diye... Dördüncü gün ve hala televizyon yok, internet yok... Evin etrafı kurbağa dolu ve geceleri onları inceliyorum... Bir tosbağa gördüm, şanslıysam bir de kirpi bulurum. Yandaki eşeğin anırması huzur vermeye başladı. Bahçe suluyorum, yemek yapıyorum... Bunlar beni ayakta tutan rejime tehdit aslında ama şimdilik teslim oldum...
Bir yandan da, yan gözle medyanın didişmesini izliyorum buradan, ve açık söyleyeyim 'Bunlar kafayı yemiş' demekten alamıyorum kendimi. Ve sevgili Hıncal Abi beni de bulaştırmış.
Konu: Ayşe Özyılmazel.
Hıncal Abi'nin yazısının başlığı 'Kovulduğu dergiye kapak olan kız..' Ne kadar başarılıymış falan filan da yazının geri kalanı... Önce düzeltelim Hıncal Abi, senin yazdığın gibi Ayşe kendisi gitmedi. Yani Aktüel'den Ayşe'yi ben kovdum. Hayır, istifa etmedi, ben kovdum... Evet, parasını da azalttım çünkü gece gündüz çalışan 35-40 yaşındaki editörün iki katı para alıyordu...
Ve pilav üstü döner kıvamındaki yöneticilik hayatımda kovduğum tek kişidir Ayşe... Peki, Hıncal Abi hiç merak edip sordun mu neden diye? Soruyu sormadan dün cevabını vermişsin. Ben şimdi sana doğruyu anlatayım.
Aktüel'e geldiğimde kafamda farklı bir dergi iskeleti vardı. Olduğu yerin çok dışında bir konuma getirmek istiyordum. Ve bu düzende Ayşe'nin 'kötü' yazıları ihtiyacım olan en son şeydi. Ona git muhabirlik yap, haber yap, bizle sabahla, takımın bir parçası ol, ancak o zaman bu işin tadını çıkartabilirsin şeklinde saf nasihatlerde bulundum. Oysa Ayşe tüm Türkiye gibi şöhretli bir köşe yazarı olmak istiyordu... Ne yazık ki ekipte yazar olacak en son kişi Ayşe'ydi. Sevgi treni tonunda yazılar yazıyordu. Ben eğer ekibime adil olduğumu gösteremezsem kimse beni iplemez, ve Hıncal Abi bugüne kadar çalıştığım kim varsa emin ol benimle gene çalışır; hem de koşa koşa gelir. Ayşe Hanım bu işe bozuldu... Bu arada dergideki hal ve tavırlarını anlatmak istemiyorum. Bir şımarıklık, bir havalar... Onca muhabirin, editörün arasında olmuyordu anlayacağın. Ne kadar zorlarsan zorla senden Ayşe Arman olmaz kardeşim!..
Sonra bir gün Teşvikiye Cafe'de son konuşma için bir araya geldik. Durumu anlattım ve ona ihtiyacım olmadığını nazikçe söyledim. Verdiği cevap neydi biliyor musun Hıncal Abi? 'AMA BENİM BAZI AYRICALIKLARIM VAR' dedi. Dondum kaldım. Masadaki arkadaşlarımla göz göze geldik, 'bu ne diyor ya' olduk... Ve ben de 'sen git o zaman o ayrıcalıklarını kullan' dedim. Ayrıcalık burada H.U olarak mütalaa edilebilir.
Sizi arayıp bunu söylemeye utandım. Ayrıca makama çağırılmadan giden biri olmadım hiç... Turgay Ciner yazılarımı kestiğimde bile 'O binadaki tek dostum olarak' kapınızı çalmadım. Çünkü 'benim hiçbir ayrıcalığım yoktu'. Odanıza kariyerim boyunca bir kez girdim... Yani kulis, bizans falan da bilmem.
Çok şükür maçam yeter yapmak istediğime.
Hıncal abi açıp bir sordun mu?
Size biri bu yanıtı verseydi n'apardınız?
Daha bitmedi. Sonra Ayşe, Günaydın'da yazmaya başladı, ki mecra olarak onun yazdıklarına çok daha uygun bi' yerdi. Durumu kişiselleştirmedim. Dostluğumu sürdürdüm. Anlamıştır d