AYŞE ARMAN'DAN YİNE OLAY YARATACAK BİR RÖPORTAJ! ''BU TOPLUMDA SOKAK KÖPEKLERİ KADAR DEĞERİMİZ YOK''

Hürriyet yazarı Arman'nın "Trans Kadınlar"la gerçekleştirdiği cesur röportaj yine olay yaratacak türden...

Annem pipili bir kızı olduğunu hiçbir zaman kabul etmek istemedi!


Doğduğum topraklardan mı, genetik mi, yetiştirilme tarzım mı, bir tahtamın eksik olmasından mı bilemiyorum... Ama kendimi bildim bileli, dışlanana, dışarıda kalana, farklı olana ilgi duydum, onları merak ettim. Ne yapıyorlar, nasıl yaşıyorlar, neler hissediyorlar. O yüzden üç gün üç gece geçirdim travestilerle. Yeni isimleriyle, trans kadınlarla. Başka şeylere yormanıza gerek yok, yapmaya çalıştığım şey, anlamaya çalışmak ve sizlere aktarmaktı...

Gecenin bir yarısı.
Bomonti’de ıssız bir sokak.
İnce uzun bir apartman.
İçeri dalıyorum, o daracık merdivenleri tırmanırken nefes nefese kalıyorum.
Çık çık bitmiyor.
Kirası ucuz diye, travestiler asansörsüz binalarda oturuyor.
Zili çalıyorum.
Daha zili çalarken kaçıp gitmek istiyorum, heyecandan ölüyorum... Yalan!
Ben alenen korkuyorum, kalbim küt küt atıyor.
Çünkü neyle karşılaşacağımı bilmiyorum.
Ama işte korkunun ecele faydası yok.
Kapı açılıyor.
Ve karşımda Mehtap.

AYŞE MİSİN? GEL İÇERİ
Oh my god!
Bu da ne!
Ben nerdeyim?
Bu kim?
Bu nasıl uzun bacaklar!
Mini etekle ne kadar şahane görünüyor.
Beni şöyle bir baştan aşağı süzüyor, “Ayşe misin?” başımla evet işareti yapıyorum, “Gel içeri” diyor.
Ve ben Mehtap’ın açtığı kapıdan travestilerin dünyasına dalıyorum.

BEDENİNDE İKİ CİNSİYETİ BARINDIRMAK
Benden genç.
Benden daha güzel, daha seksi ve daha komik.
O, yüzde yüz bir Almodovar kadını.
Palavra sıkmanın manası yok, bu diziyi yapmaya karar verdiğimde, toplum tarafında dışlanmış bir kesimin çektiği acıları yansıtmak, yaşadıkları zorluklara ayna tutmak gibi ulvi bir amacım yoktu.
Her şeyin tek bir sebebi var: Merak.
Yeni şeyler öğrenirken heyecanlanmak.
Allah’tan gazetecilik bana farklı dünyaları tanıma fırsatı veriyor.
Oldum olası, bedeninde hem bir erkeği, hem kadını barındıran bu kadınları merak ettim.
Tedirginliğim hâlâ devam ediyor.
Mehtap’ın evi, İzzet Çapa’nın kulüplerine benziyor, alengirli ve şık duvar kağıtları, enteresan bir lamba, siyah bir geniş bir koltuk.
Mehtap, İstanbullu ve eğitimli.
Ona bir travesti dosyası yapmak istediğimi anlatıyorum, o ve arkadaşlarıyla mümkünse üç gün üç gece geçirmek istediğimi söylüyorum.
Ajda Pekkan da böyle olmuştu, Mehtap’tan gözlerimi alamıyorum, görüntüsünde bir erkeklik izi arıyorum, küçücük de olsa, bulamıyorum; yok.
Baştan aşağı kadın.
Güzel, cazibeli, seksi, havalı, incecik bir kadın.
Suratına bakınca, “Bu aslında erkek!” diyebileceğiniz biri değil yani.
“Ama ameliyatlı değilsin di mi?” diye soruyorum.
“Hayır şekerim, yerinde” diyor, “Gerektiğinde kullanıyorum!”
Sesi erkek gibi değil, ama kadın gibi de değil.
Fakat müthiş esprili ve zeki.
Cart diye lafı yapıştırıyor.

FIRÇAYI AL TUVALETİ TEMİZLE
O sırada eve Gülay geliyor, o da travesti. Tiyatrocu. Sonra alt komşusu Pınar. Çay içiyoruz birlikte. Oysa insan zannediyor ki bu arkadaşlar hiç durmadan içerler, alakası yok...
Evleri de mis gibi.
Şık, tertipli, düzenli.
Kadın eli değmiş yani.
Bana uzuuun uzuuun dünyalarını anlatıyorlar.
Mehtap seks işçisi ama müşterilerini seçme lüksüne sahip. Havalı bir internet sitesi var. A ve P yazıyor. Ben de salak olduğum için anlamıyorum, hem aktif hem pasif anlamına geliyormuş.
Birazdan sohbet başlıyor, Mehtap müşterilerini anlatıyor.
Çiftler de geliyormuş, erkekler de, lezbiyenler de, mazoşistler de...
“Nasıl yani?” oluyorum.
İçeriden bir kemer getiriyor, “Bununla vurmamı isteyenler oluyor” diyor, “Bir böyle bir grup var. Sonra eve girdiği anda mazoşist olduğunu anladığım ve direkt, “Yer kovasını ve fırçayı al, tuvaleti temizlemeye başla” dediğim grup. Onların seks filan istediği yok. Bir kadın emir versin, onu bunu yap desin, azarlarsın, bayılıyorlar, sonra ayaklarımı ovduruyorum. Grup seks için gelenler de var, lezbiyenler de var. Anlayacağın, her tür müşterim var...”
Kendi korkularımı rahatlamaya yönelik bir soru soruyorum.

KEDİLER GİBİ KARŞILIKLI KORKUYORUZ
“Peki tehlikeli değil mi?”
“Tabii ki tehlikeli” diyor “Ama hayatımı kazanabilmek için yapabileceğim başka bir şey yok. Tuhaf bir içgüdü geliştiriyorsun, bir iç sesin oluyor, o seni tehlikeden koruyabildiği kadar koruyor. Zil çalınca aşağıya bakıyorum ve gelenin, yukarıdan röntgenini çekmeye çalışıyorum. Ama şöyle de bir şey var, gelenler benden daha heyecanlı oluyor, kediler gibi önce karşılıklı korkuyoruz, sonra o korkuyu aşıyoruz. Yeni insanlar tanımak zevkli oluyor, ama bazen de öyle zamanlar geliyor ki, bu işin çekilecek yanı kalmıyor. Yurtdışından da müşterilerim var.”
Bir an afallıyorum, “İyisin, hoşsun ama çok güzel Rus kızları var, sen de netice de kadın değilsin, bir erkek seni neden tercih eder?” diyorum.
“Ooooo sen çok safsın!” diyor. “Adamın fantezisi bu. İkisi bir arada. Bir bedende her şeyi istiyor!”
Bana o gece, orada, bir sürü şey anlatıyorlar.
Bütün hayat hikayelerini.
Birlikte üzülüyoruz, gülüyoruz, bir sürü şeyden konuşuyoruz.
Ve sonra ben ayrılıyorum...

MANİKÜR PEDİKÜR YAPTIRIYORUZ
Şimdi sıra bende.
Ben onları davet ediyorum.
“Ama ben evli barklı bir kadınım, sizi öğleden sonra çayına bekliyorum, gece olmaz” diyorum.
Ve onlara bir sürprizim var, Mehtap’la Gülay’a.
Mahalle berberine telefon açıyorum, “Evde üç kadın olacağız, manikür ve pedikür yaptırmak istiyoruz, mümkün mü? Ha bir de fön çektireceğiz” diyorum.
“Tamamdır, arkadaşları birkaç saate göndeririz” diyorlar.
Mehtap ve Gülay geldiğinde, evde bin yıldır evimizin her şeyi olan Leman da var. Leman hayatında ilk defa travesti görüyor ve ne yalan söyleyim, önce hiç hoşlanmıyor, pek temkinli, onlar ne yese içse bakıyorum bulaşık makinesine sokuveriyor, yetmiyor çamaşır suyuyla yıkıyor.
“Ne ayıp yaptığın!” diyorum.
Yavaş yavaş o da alışıyor.
Evin içinde üç kadın inanılmaz güzel vakit geçiriyoruz.
Emre de fotoğraf çekiyor.
Mehtap o kadar hoş, o kadar çekici ki, yazık Emre de beni korumaya çalışıyor, “Sen de üzerine hoş bir şeyler giysene, şöyle öne gelsene” diyor.
Mehtap’la elbiselerimi paylaşıyorum, benim kıyafetlerim ona daha çok yakışıyor, giyinirken poposu görünüyor, üzerinde ince bir g-string var, “Ne kadar güzel popon var, bacaklarında da hiç selülit yok!” diyorum.
“Dalga mı geçiyorsun, tabii ki olmaz, ben erkeğim!” diyor.
Fakat memelerini uzun saçlarıyla utangaç bir şekilde kapatıyor.
Ayna karşısında hep birlikte makyaj yapıyoruz.
Leman’ın böreklerini yiyoruz, kanepeye yayılıp sohbet ediyoruz.
Yavaş yavaş yaşadıkları zorlukları öğreniyorum.
En komiği de, manikür pedikür aşamasında yaşanıyor.
Gelenler şok yaşıyor.
Biz gülüyoruz.
Ben Mehtap’ın ayaklarına takıyorum, “Büyükmüş, güzel değilmiş!” diyorum, bozuluyor, “Sen kendi ellerine bak” diyor, “Manav eli gibi!”
Yine gülüyoruz.
Evde şık şık giyindikten sonra kendimizi Nişantaşı sokaklarına vuruyoruz.
O macerayı da yarın anlatırım artık...

Bu toplumda sokak köpekleri kadar değerimiz yok

KADIN KAPISI SOSYAL DANIŞMANI VE İSTANBUL LGBTT YÖNETİM KURULU BAŞKANI ŞEVVAL KILIÇ

Şevval, acayip cevval bir trans kadın. Okuyan, takip eden, dünyayı izleyen, bilgili ve esprili. Buna nasıl ironiyse, hepsinin ortak özelliği neşeli ve alaycı olmaları. “Mutluluk piliyle doğmuşum ben” diyor Şevval Kılıç, “Başıma ne gelirse gelsin, her sabah mutlu uyanıyorum” diyor. O, inkar etse de, bence yeni deyimle ‘trans kadın’ ve erkeklerin sözcüsü gibi...

* Terminolojiyi bilmediğim için soruyorum. Sizleri nasıl tanımlamalıyım?

- Artık “Trans” diyoruz. Genel adımız bu. Transeksüel ya da travesti yerine, “Trans kadın”, “Trans erkek”, “Trans birey.” Geçen kasım ayında trans aktivistlerin katıldığı bir toplantıda biz de tartıştık ve bu konuda bir deklarasyon, manifesto yayınladık.

* Mesela siz transeksüelsiniz, cinsiyet değiştirdiniz...

- Yok işte öyle değil. Ben hep kadındım. Cinsiyet değiştirmedim. Sadece pipili doğmuş bir kız çocuğuydum. Gerekli operasyonu oldum ve kurtuldum.

* Anladım...
- Ama yüzündeki ifade anlamış gibi durmuyor! Sen tek değilsin, cinsiyet değişimi tüm dünyada tartışılan kavramlardan biri. Biz de bu kavramları yeni yeni öğreniyoruz. Rahat rahat merak ettiğin ne varsa sor...

* Tamam o zaman başlıyorum. Doğrusu transvesti mi travesti mi?
- “Transvesti.” Karşı cinsin kıyafetlerine özenen kişi manasında kullanılıyor. Kadın kılığına girip dolaşıyor. Ama bu sadece bir oyun, cinsel kimliğe öykünme filan yok. Dünyadaki anlamı bu. Bizde anlam kayması olmuş. Biz burada, ameliyat olmamış translara “Travesti” diyoruz. Oysa Türkiye’deki travesti nüfusunun neredeyse tamamı, hormon almış, göğüslerini yaptırmış, yani istemediği zaman erkek, istediği zaman kadın görünüme geçebilme şansları yok. 7X24 kadın görünümünde yaşıyorlar. İngilizce’de ‘Pre-Op Transexual’ ya da ‘Post-Op Transexual’ gibi ayrımlar var. “Operasyon öncesi transeksüeller” ve “Operasyon sonrası transeksüeller” gibi. Bizde henüz bu yok...

* Ameliyat olmuş trans kadınlar, olmamış pipili kızları ciddiye almaz mı?
- 15-20 yıl evvel böyle bir hiyerarşi vardı, şimdilerde pek kalmadı. Çünkü bu da bir ayrımcılık, bir tür organ hiyerarşisi yani. Ama evet, ameliyatlılar kendilerini biraz daha havalı hisseder.

* Neden?
- Çünkü ameliyatlıysan, muhtemelen kendine başka bir hayat kurmuşsun demektir. Seks işçisi değilsindir...

* Yine neden diye soracağım...

- Sor, sor. Ameliyatlıysan, ‘sex business’ için artık ölüsün! Tabii 19’luk Ukraynalılarla baş edebilecek kadar güzel değilsen! Seks işinde, penisli arkadaşlar rağbet görüyor. Tüm dünyada öyle. İki cinsiyet aynı bedende çünkü, cazip geliyor. O yüzden seks işçiliği yapmak zorundaysan, ameliyat olmamak daha avantajlı.

GÜNDÜZ BİZİ TEKMELERLER GECE KOYUNLARINDA SEVERLER

* Peki siz, hepiniz aslında eşcinsel misiniz?
- Hayıııır Ayşeeee! Elmalar ve armutlar! Eşcinsel, kendi cinsiyetinden hoşlanan. Oysa transeksüellerin, travestilerin ya da yeni deyimiyle, ‘trans’ların partnerleri de erkek. Daha da kafanı karıştırayım, ben mesela kendime, “Heteroseksüel trans kadın” diyorum.

* Dağıldım gitti. O da nereden çıktı şimdi?
- “Cinsellik akışkandır, değişkendir, dönüşkendir” gibi teoriler türedi. Judith Butler ‘Queer theory’i attı ortaya. Kimsenin yüzde 100 heteroseksüel olamayacağı gibi, kimsenin yüzde 100 homoseksüel de olamayacağını anlatan bir kuramdan söz ediyor. Yani hiç kimseyi, “Odur, budur, şudur” diye etiketlememek gerekiyor. Bugün busundur, yarın başka bir şey olabilirsin.

* Hepimiz biliyoruz ki bu ülkede gay’ler ve lezbiyenler ayrımcılığa uğruyor, peki trans bireyler...
- Kat kat fazla. Çünkü gay’ler ve lezbiyenler görünmezler, gizliler. O yüzden de topluma entegre olmaları, iş bulmaları daha kolay. Bakınca, “Bu bir gay!” demiyorsun. Ama trans bireyleri, gördüğünde hemen anlarsın. Türkiye’de transların uğradığı ayrımcılık ve maruz kaldıkları nefret suçları had safhada, her gün leblebi yer gibi öldürülüyorlar. Biz buna, “Cinskırım” diyoruz, soykırım gibi. Bu toplumda sokak köpeği kadar değerimiz yok.

* Oooo bu çok ağır bir şey...

- Evet, ama gerçek. Trans bireyler, bu toplumda izole edilmiş durumdalar, tecritler. Kimse onlara iş vermek, ev vermek istemiyor. İnsanlar korkuyor, uzaklaşıyor, aralarına almıyor. E ne yapsınlar? Aç kalacak halleri yok, yüzde 99’u seks işçisi olarak çalışıyor. Bunu tercih ettikleri için değil. Onlara dayatılan bu. Başka çareleri yok.

* İki yüzlülük yok mu bu işin içinde?
- Hem de nasıl. Şu laf hep vardır: “Gündüz bizi tekmelerler, gece koyunlarına alıp severler!” Bu deyişi oryantalist buluyorum ama tabii ki gerçeklik payı var.

* İkiyüzlülüğün boyutu bu kadar mı?

- Olur mu? Bir de bitmez tükenmez aktif-pasif meselesi var. İki erkeğin cinsel ilişkisinde, bir tarafın ‘yapan’, bir tarafın ‘yapılan’ olması. Bugün bir trans öldürüldüğünde, katilin öyle bir şey olsun olmasın, “Bana ters ilişki teklif etti” deyip, bilmem kaç yıllık cezayı bilmem kaç yıla indirmesiyle son buluyor. Diğer potansiyel katiller de ellerini ovuşturuyor çünkü onlar için bu durum cinayet işleme hakkına dönüşüyor.

* Orada nasıl bir psikoloji söz konusu? Katil, kendi cinsinden biriyle yattığı için kendisinden nefret ediyor da o yüzden mi agresifleşiyor...

- Psikolog değilim ama beraber çalıştığımız doktorlardan şöyle bir şey öğrendik: ‘Post ejakülasyon sendrom’ diye bir şey var. Boşaldıktan sonra erkeğin, partnerinden uzaklaşma arzusu. Erkekten erkeğe değişiyor ama biz, cinayetlerin büyük çoğunluğunun bu dönemde işlendiğine inanıyoruz. Cinsel ilişki bittikten sonra partnerine karşı bir soğuma yaşıyor. Çeşitli sebeplerden dolayı uzaklaşamamışsa da, bu bir saldırganlık patlamasına yol açabiliyor.

* Bu tür cinayetlerde katilin üzerine ne kadar gidiliyor? Yoksa “N’olacak travesti işte” mi deniliyor...

- Davanın ne yöne gideceği tamamen hakimin inisiyatifinde. Bazı hakimler, “Bana ters ilişki teklif etti”yi “Vayyyy büyük iğrençlik!” diye algılarken, Bursa’da müdahil olduğumuz bir davada şahane bir hakim vardı ve bu numarayı yemedi. “Sen de” dedi katile, “Ters ilişki teklif ettiğinde ‘Hayır’ deseydin!” “Önümü kesti” dedi. “Niye eve bıçakla gittin?” dedi. “Travestiler tehlikelidir o yüzden” dedi. “Peki bu kadar tehlikeliyse niye yedi seferdir gidiyorsun?” dedi; çünkü kamera kayıtları vardı. Sonra da, “Peki evi talan etmenin sebebi neydi?” diye sordu. Katile kaçacak yer bırakmadı, yağmadan, gasptan, bilerek ve isteyerek adam öldürmekten yargılandı. Bu bir devrimdir, emsal davadır.

* Yüzde 99’u seks işçisi olmak zorunda diyorsunuz, ya o yüzde 1?
- Aslında yüzde 1 lafın gelişi, ondan bile küçük bir oran. Ben mesela, özel yeteneklerim, becerilerim olduğu için değil, şanslı olduğum için yırttım. Hoşlanmadığım bir açıklama var, “Feminist ve sosyalist ideolojiyi tanıdıktan sonra seks işçiliği yapmaktan vazgeçtim!” Yok böyle bir şey. “Çok doluyum, donanımlıyım, entelektüel birikimim var, artık seks işçisi olmayacağım” Hadi ya! Ben şanslıydım, çünkü bir adam geldi beni çekti çıkardı bu hayatın içinden. Benim hikâyem budur...

Annem pipili bir kızı olduğunu hiçbir zaman kabul etmek istemedi

* Sizin hikayeniz nerede başlıyor. Şunu bir baştan anlatsanıza...
- Doğma büyüme İstanbulluyum. Uluslararası ilişkiler ikinci sınıftan terkim. Bir trans arkadaşım, “Benimle oturabilirsin ama kadın olmanın bir bedeli var. Hepimiz seks işçiliği yapıyoruz, bununla baş edebiliyor olman lazım” dediğinde, 20 yaşındaydım. “Amaaan bir sürü güzel erkek var, bir de üzerine para alacağım” dedim. O kadar genç ve salaktım ki, benim için seks işçiliği, güzel erkeklerle flört etmekti. Bir buçuk yıl böyle bir hayatım oldu. O kadar güzeldim ki, mini eteğimle İstiklal’de yürürken, yol ikiye ayrılırdı. Hopladım, zıpladım. Ne kadar zor, bela bir şey olduğunun sonradan farkına vardım.

* Ameliyata nasıl karar verdiniz?
- O bir buçuk senenin sonunda...

* Herhangi bir tereddüt?
- Yok, hayır. Deli gibi istiyordum. Hiçbir soru işareti yoktu kafamda.

* Annenizi, babanızı? Hangisini ikna etmek daha zor oldu?
- Çocukken psikoloğa filan götürdüler, bunun seçilebilecek bir şey olduğunu zannettiler. Seçmeyeyim diye direndiler. Ama doktorlar dedi ki, “Anneyle ilgili yapılması gereken şey var.” Çünkü ben kendimle barışıktım. Annemse bir türlü oğlunun, pipili bir kız çocuğu olduğunu kabul etmek istemiyordu. Sonra evden ayrıldım, biraz daha kadınsılaşmaya başladım. Annem, eşcinsel olarak, onlarla yaşayabileceğimi ama katiyen kadın kılığına girmemem gerektiğini söyledi. Ama bir süre sonra ona kadın kılığında dolaştığımı, göğüslerimin olduğunu, artık geri dönülemez bir yola girdiğimi anlattığımda, hemen ameliyat olmam ve evlenmem gerektiğini söyledi. Annelerin kafasındaki iffetli kadın-iffetsiz kadın ayrımı çok keskin.

* Ve siz, paraları biriktirdiniz ameliyat oldunuz öyle mi?
- Evet evet, bir kısmını da bir arkadaşımdan borç aldım.

* Çok acı çektiniz mi?
- Yok ya, işin o kısmı, karnaval gibi! Bir maraton koşmuşsun koşmuşsun, herkesi geride bırakmışsın, çizgiyi geçiyorsun, muhteşem bir duygu. Ben dikişlerimin ağrıdığını bile hissetmiyordum. Zaten aynı ameliyatta göğüslerimi de yaptırdım, adem elmamı da aldırdım. Yatmışken, “Hepsi olsun!” dedim.

* Aileniz?
- Onlar yanımda değildi, kızmıyorum, yargılamıyorum. Anlıyorum onları. Bana doktorum şöyle bir şey söyledi, “Bu ameliyatlar tıp fakültelerinde öğretilen ameliyatlar değil. Bunlar, doktorların kendilerini geliştire geliştire ustalaştıkları operasyonlar.” Ben doktorumdan çok memnun kaldım. Benim vajina fetişim vardı, pembe kimlik filan umurumda değildi, sonunda istediğim olmuştu. Gerçi doktoruma dedim ki, “Ben sizden kolumu çıkarıp, onun yerine bir bacak takmanızı istiyorum. O bacakla da koşmayı hayal ediyorum.” Güldü ama inanır mısın yaptı...

* Sizinki kadınlarınkiyle aynı mı?
- Görünüşü aynı. Ama mukoza olmadığı için ıslanma yok, kayganlaştırıcı kullanmak gerekiyor. Ama tamamı cildimden, özellikle de penis derimden yapıldığı için çok duyarlı ve hassas.

* Ameliyattan sonra mı sizi bu hayattan çekip alan adamla tanıştınız ve evlendiniz...
- Hayır, hayır. Ameliyattan sonra, seks işçiliğine bir süre daha devam ettim. Ama tuhaf bir şekilde benim için eğlence bitti, artık bu işi yapmak istemiyordum. İş de adamlar da çirkin geliyordu...

* Penisiniz varken ne fark vardı?
- Galiba şu: Hâlâ ‘pasif’ taraf olsam da, penisim varken benim de bir ‘iktidar’ım var diye düşünüyordum herhalde. Evet, cinsiyetçi bir bakış açısı ama ameliyattan sonra, “Başka bir iş alternatifi olabilir mi?”yi sorgulamaya başladım. Allah’tan ilk çığlık attığımda biri tuttu elimi: Orhan. Büyük aşk, evlendik.

* Eşiniz sizden daha mı cesurdu?
- Kesinlikle! İlk zamanlar anlamadım tabii, küçücük bir kızdım. Fakat zaman içinde Orhan’ın değerini ve farkını anladım. Birlikte 16-17 yıl geçirdik. Orhan, Zaza’ydı, eski devrimcilerden. Benden 10 yaş büyüktü, ultra ultra bir adam. Bir kadının karşısına ya bir kere çıkacak ya da hiç çıkmayacak biri.

* Heteroseksüel bir erkeğin, trans bir kadına ilgi duyması için, onda da mı eşcinsel bir eğilim olması lazım?
- Alakası yok. Penisli bir kadın olsaydım, bu söz konusu olabilirdi. Ama benim sonradan inşa edilmiş olsa da bir vajinam var. O yüzden kocama eşcinsel denilemez. O, beni gerçekten sevdi. 16 yılın sonunda, elimi tuttuğunda, hâlâ kulaklarına kadar kızarıyordu.

* Niye geçmiş zaman kullanıyorsunuz?
- Geçen yıl kaybettim. Bir kalp krizi.

* Aaa çok üzüldüm...

- Evet, toparlamaya çalışıyorum kendimi. Haklarım için mücadele etmeyi, ben ondan öğrendim. Onun anısına hayata asılmaya ve vazgeçmemeye çalışıyorum.

İçimizde şahane görünenler de var çok acayip görünenler de

* Normal kabul edilmemenin altında Allah’ın verdiği cinsiyeti değiştirmek, buna cüret etmek, kalkışmak, gibi bir şey olabilir mi?

- Bilmiyorum. Translığı, din üzerinde açıklamaya kalkışmak yanlış. Çünkü ikisi, hiçbir yerde, uzayda bile bir araya gelmemesi gereken iki farklı konu. Ama Humeyni İslam Devrimi’nde, İran’da, “Aslolan ruhtur, beden ruhu takip eder” diyor ve İran’da transeksüel ameliyatları başlıyor. İzin veriyor. İran’ın transeksüel ameliyatların yasallaştırması bizden öncedir. Onlar, eşcinselliğin İslam’a başkaldırı olduğunu söyler, transeksüellere karşı değildir. Film festivaline ilginç bir İran filmi geldi, gay olduğu halde ameliyata zorlanan birinin trajik hikayesi. Halbuki o, erkek bedeninde kalmak istiyor, ama İran’da yaşayabilmek için transeksüel oluyor, sistem onu buna zorluyor...

* Bütün bu anlattığınız şeyler, çok çok zor. Kafadan dışlanmak demek. İnsan bunu nasıl tercih eder? Nasıl gider ameliyat olur? Toplum seni hiçbir zaman onaylamayacak!

- Böyle planlayamıyorsun ki. O duygu içinden taşıyor, kendine engel olamıyorsun. Transeksüellik inan böyle bir şey. O yüzden de içimizde şahane görünenler kadar çok acayip görünenler de var. Her çeşidimiz var. “İleride ne olur? Ben dışlanır mıyım? Toplum bana ayrımcılık uygular mı?” bunların hiçbirini düşünmüyorsun. Ruhunun peşinden gidiyorsun.

* Ruhu tamamen kadın olduğu halde, pipisi olanlar ne kadar acı çeker?

- Etrafındaki transeksüeller “Ameliyat ol” diye baskı yapmazlarsa, şahane mutlu bir hayat yaşayabilirler. Çok heteroseksüel görünen bir ülke olmamıza rağmen, Türk erkekleri penisli kızlardan hoşlanıyor.

* Aslında ruhu kadın ama pipisi var ve kadınlarla cinsel ilişkiye girebiliyor, bu nedir şimdi?

- Bazıları hem aktif hem pasif, kişiye, müşteriye ve talebe göre değişiyor.

* Neden biri kestiriyor, biri kestirmiyor. Birinin parası var, diğerinin yok. Bu mu?

- Ameliyatların prosedürleri çok uzadı ve arttı. Ayrıca da pahalı. Üstelik dediğim gibi, trend artık kestirmeme.

* Ali Nihat Mındıkoğlu’ndan bu yana neler değişti?

- Çok iyi bir doktordu aslında. Ama o yıllarda bu operasyonların sistemi hâlâ yerleşmemişti. Arkadaşlarımdan biri 17 yaşındayken, babasından para çalıyor ve soluğu Mındıkoğlu’nda alıyor. O da arkadaşımı ameliyat ediyor. O zamanın teknolojisinde ameliyattan sonra, içinde uzun bir süre protez taşıman gerekiyordu, kapanmasın diye. Baba durumu öğreniyor, müdahale ediyor, protezi çıkarıp camdan aşağı atıyor kapansın diye. Hırsını alamıyor, üstüne Mındıkoğlu’na dava da açıyor, işte o, son ameliyatı oluyor. Oysa ameliyat kalitesi açısından en iyilerinden biriydi.

* Siz bunca yıldır transların sözcüsü olmak için mi Kadın Kapısı Vakfı’nda çalışıyorsunuz?

- Hiç öyle iddialarım yok. Orhan’la birlikte olmaya başladıktan sonra önümde kocaman bomboş sayfalar açıldı. Bu vakfı buldum. Önceleri gönüllüydüm. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve AIDS’in önlenmesi konularında çalışıyordum, saha görevlisiydim. Sonra vakıf, benden sürekli çalışmamı istedi.

BİR TRANS İÇİN CENNET YOK

* Dünyada transların sorun yaşamadığı bir yer var mı? Hani şu ülkede çok iyi şartlarda yaşıyoruz gibi...
- Hayır, bir trans için cennet yok. Hindistan’da Tanrı’sınız, onu saymıyorum tabii, Hicra oluyorsunuz.

* Nasıl yani?
- Penisini felaket bir şekilde kesiyorlar. Seni resmen kastre ediyorlar, anestezi filan vermeden, sen de debeleniyorsun, kanıyorsun kanıyorsun... Bayılmayasın, kendinden geçmeyesin, ölmeyesin diye de seni sabaha kadar tokatlıyorlar. Eğer şanslıysan ve ölmemişsen, sabah güneşi doğduğunda yaranı kapatıyorlar ve sonra senin kadın kanıyla dolacağına inanıyorlar. Artık Tanrı’sın.

* Çok korkunçmuş...
- Bir de Fransız Polinezyası’nda bir bölgede, çok enteresan, aileler, kız gibi yetiştirecekleri erkek çocukları seçiyorlar. Çünkü biliyorlar. Oysa bizim ailelerimiz kör. Annem, en yakın arkadaşımı teşhis edebildi. Adı Mehmet’ti, ilkokul arkadaşım, “Bu çocuk çok kırmızı yanaklı, çok kibar bir çocuk” dedi durdu. Ama kendi çocuğuna katiyen konduramadı. Mehmet’in ailesi de beni teşhis etti. Ve yasak koydular, “Görüşmeyeceksiniz!” Ama kendi çocuklarından habersizdi iki aile de. İşte Fransız Polinezyası’nda sözünü ettiğim o bölgede, cinsel konuda önyargılı olmadıkları için, çok erken fark edip, bizim gibileri kız olarak yetiştiriyorlar. Onları değişmeye zorlamıyorlar.

İLLA SEKS İŞÇİLİĞİ YAPMAK ZORUNDALAR MI?

- Yeni yeni şöyle laflar duymaya başladım: “700 liraya maaşlı bir iş bulsam da, otelde temizlikçilik yapsam ya da kasiyer olsam ya da kahvelerde fal baksam, başıma ağrımasa polisten, iblisten şundan bundan...” Yeni jenerasyon değişiyor. Üniversitelerde ameliyat geçirmiş, kimliği Milli Eğitim’in izniyle gizlenen 5-6 kızımız var. Zaten seks işçiliği de, artık kendi tarihsel miyadını dolduruyor. İnsanların sekse para ödediği zamanları geride bırakıyoruz. Anadolu’da belki hâlâ, bir erkeğin ilk cinsel deneyimi genelevde yaşaması gerekiyor. Ama genel olarak ‘paralı seks’ azalıyor. Artık en asosyal adam bile internet sayesinde birilerini bulup cinsel birleşme yaşıyor...

Ayşe Arman/Hürriyet Pazar