AYM'nin Alpay ve Altan kararının karşı oy gerekçeleri

- Anayasa Mahkemesinin, FETÖ'den tutuklu gazeteciler Şahin Alpay ve Mehmet Altan'ın "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkı ile "ifade ve basın özgürlüğü" haklarının ihlal edildiğine ilişkin kararına katılmayan 6 üye, karşı oy yazdı - Altan ve Alpay'ın, tutukluluğun makul süreyi aşması durumuna karşı...

ANKARA (AA) - Anayasa Mahkemesinin, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) soruşturması kapsamında tutuklu bulunan gazeteciler Şahin Alpay ve Mehmet Altan'ın bireysel başvurusunda oy çokluğuyla verdiği hak ihlali kararlarının gerekçesi Resmi Gazetede yayımlandı.

Anayasa Mahkemesinin gazeteci Şahin Alpay ile ilgili oy çokluğuyla aldığı hak ihlali kararına, üyeler Osman Alifeyyaz Paksüt, Serdar Özgüldür, Hicabi Dursun, Rıdvan Güleç, Kadir Özkaya ve Recai Akyel katılmadı.

Osman Paksüt ile Serdar Özgüldür'ün, Şahin Alpay ile ilgili yazdıkları ortak karşı oy gerekçesinde, "Darbe teşebbüsü sonrasındaki koşullar dolayısıyla soruşturma konusu olaylara ilişkin delilerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki tedbirlerin yetersiz kalacağı" şeklindeki tutuklama nedeninin olgusal temellerden yoksun olmadığı belirtildi.

Karşı oy gerekçesinde, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediği kanaatine ulaşıldığı ifade edildi.

-Üye Hicabi Dursun'un karşı oy gerekçesi

Üye Hicabi Dursun ise karşı oy gerekçesinde, Şahin Alpay'ın, 17-25 Aralık sürecinden sonra Zaman gazetesinde yayınlanan yazılarının suça konu olduğunu ifade etti.

Yazılarda FETÖ'yü öven, hükümetin bu soruşturmalara karşı gösterdiği tutumu ağır şekilde tenkit eden ifadelerin bulunduğunun belirtildiğini aktaran Dursun, "17-25 Aralık soruşturmalarının, FETÖ'nün faaliyetlerinin hükümeti devirmeye yönelik olduğu yönündeki soruşturmaların temel dayanağını oluşturduğu göz ardı edilmemelidir." ifadelerini kullandı.

Tanınmış bir gazeteci ve yazar olan başvurucunun ülkenin yönetim şekline ve ülkeyi yönetenlere ilişkin görüş, düşünce ve eleştirilerini her platformda dile getirebilmesinin ifade ve basın özgürlüğünün bir gereği olduğuna işaret eden Dursun, "Ancak bu görüş, düşünce ve eleştirilerin, ülke yönetimini ele geçirmeyi hedefleyen ve yargı organlarınca bir terör örgütü olduğu kabul edilen FETÖ/PDY'nin amaçlarını gerçekleştirmesini sağlamaya yönelen bir niteliğe bürünmesi, demokratik topumlarda kabul edilebilir bir tutum değildir." değerlendirmesinde bulundu.

Dursun, karşı oy yazısında, darbe girişiminin ardından ülkede yaşanan genel durum göz önüne alındığında, başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulanmasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfi ve temelsiz olduğunun söylenemeyeceğini ifade etti.

-Üç üyenin karşı oyu

Anayasa Mahkemesi Üyeleri Rıdvan Güleç, Kadir Özkaya ve Recai Akyel de Şahin Alpay kararına karşı ortak gerekçe yazdı.

Başvurucuya ilişkin iddianamede, 17-25 Aralık soruşturmaları süreci ve sonrasında Zaman gazetesi yazarlarınca kamuoyunda bu soruşturmalar lehine algı oluşturma çabası içine girildiği, başvurucunun da bu amaçla çeşitli yazılar yazdığının öne sürüldüğü belirtilen gerekçede, Alpay'ın, tutukluluğun makul süreyi aşması durumuna karşı değil, "ilk tutuklama" kararına karşı bireysel başvuruda bulunduğu ifade edildi.

Karşı oy gerekçesinde, başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun tüm delilleriyle ortaya konulmasının her zaman mümkün olamayacağı vurgulandı.

Gerekçede, özellikle olağanüstü hal döneminde tutuklama tedbirinin uygulandığı her somut olayın koşullarının ve olağanüstü hal ilanına sebebiyet veren olayların özelliklerinin ve ağırlığının göz ardı edilmemesi gerektiğine işaret edildi.

Darbe teşebbüsü gibi ülkenin bütününü etkileyen bir gelişme sonrasında başvurulan tutuklama tedbirinde de bu durumun geçerli olacağı ifade edilen gerekçede, şunlar kaydedildi:

"Bazı hallerde olayın niteliğine göre kuvvetli olarak nitelendirilecek suç şüphesine işaret eden bazı belirtilerin bulunması ilk tutuklama bakımından yeterli görülebilir. Ancak burada kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının devletin, bireylerin özgürlüğüne keyfi olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir hak olduğu, (Erdem Gül ve Can Dündar kararı) ve kişilerin keyfi olarak hürriyetlerinden yoksun bırakılmamasının hukukun üstünlüğüyle bağlı olan bütün siyasal sistemlerin merkezinde yer alan en önemli güvenceler arısında yer aldığı hususu da asla gözden kaçırılmamamalıdır."

Gerekçede, Alpay'ın tutuklanması talep edilirken FETÖ'nün, amacı doğrultusunda bu örgütün lideri ve yöneticileriyle fikir ve eylem birliği içide haraket ettiğine, konuşmalarında ve Zaman gazetesindeki yazılarında sürekli bu yapılanmayı destekleyici, övücü ifadeler kullandığına değinildiği hatırlatıldı.

Tutuklamaya karar veren sulh ceza hakimliğinin de başvurucunun tutumunu darbe teşebbüsüne kadar devam ettirdiğine karar verdiği, hakimliğe göre bu durumun Alpay açısından kuvvetli bir belirti olarak görüldüğü aktarılan karşı oy gerekçesinde, bu nedenlerle tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğunun söylenemeyeceği savunuldu.

-Mehmet Altan kararına karşı olan üyeler

Anayasa Mahkemesinin oy çokluğuyla aldığı gazeteci Mehmet Altan ile ilgili hak ihlali kararına ise üyeler Osman Alifeyyaz Paksüt, Serdar Özgüldür, Burhan Üstün, Rıdvan Güleç, Kadir Özkaya ve Recai Akyel katılmadı.

Üyeler Paksüt, Özgüldür, Üstün'ün, Mehmet Altan hakkında ortak yazdıkları karşı oy gerekçesinde, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediği kanaatine ulaşıldığı belirtildi.

Üyeler Rıdvan Güleç, Kadir Özkaya ve Recai Akyel'in, Mehmet Altan hakkında verilen ihlal kararına karşı ortak yazdıkları gerekçede ise ülkenin 15 Temmuz'da bir darbe girişimi yaşadığı, Altan'ın da FETÖ soruşturması kapsasında tutuklandığı hatırlatıldı.

Mehmet Altan'ın, darbe girişiminde bulunan bu örgütün amaçları doğrultusunda sürekli açıklamalarda bulunması, böylelikle darbe girişimine zemin hazırlaması ve bir televizyon programındaki konuşmasıyla da açıkça darbe çağrısı yapmasının tutuklama kararına gerekçe gösterildiği hatırlatılan karşı oy gerekçesinde, mahkemece Altan'ın suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, adli kontrolün yetersiz kalacağı ve kaçma şüphesinin bulunduğunun değerlendirildiği belirtildi.

Altan'ın da tutukluluğun makul süreyi aşması durumuna karşı değil, ilk tutuklama kararına karşı bireysel başvuruda bulunduğu ifade edilen gerekçede, başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun tüm delilleriyle ortaya konulmasının her zaman mümkün olamayacağı kaydedildi.

Gerekçede, özellikle olağanüstü hal döneminde tutuklama tedbirinin uygulandığı her somut olayın koşullarının ve olağanüstü hal ilanına sebebiyet veren olayların özelliklerinin ve ağırlığının göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulandı.

Tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özellikleri ile tutuklama kararı birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun olduğunun söylenemeyeceği kaydedildi.

Karşı oy gerekçesinde, şu ifadeler yer aldı:

"Başvurucunun FETÖ/PDY'nin medya yapılanmasına yönelik olarak yürütülen bir soruşturma kapsamında, darbe teşebbüsünün savuşturulmasından iki ay kadar sonra gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı dikkate alındığında soruşturma süreci bakımından tutuklamanın ölçülülük ilkesinin bir unsuru olarak gerekli olmadığı sonucuna varılması için herhangi bir nedenin bulunmadığı değerlendirilmiştir.

Başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiası incelendiğinde, başvurucunun suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu, olayda tutuklama nedenlerinin mevcut olduğu ve tutuklamanın ölçülü olduğunun değerlendirilmesi karşısında, başvurucunun yalnızca ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgrülüklerinin ihlal edilmediği kanaatindeyiz."