AYDINLIK BİR BAHARA TUNA KİREMİTÇİ'SİZ UYANMAK İSTERDİM... O KADAR ÇOK ŞEY İSTERDİM Kİ!

Yemin ediyorum, bu adamdan milletçe kurtulmak için ne yapmak gerekiyorsa, ben birey olarak yapmaya hazırım! Medyanın Ukalası son günlerin en cillop olayı İclal Aydın-Tuna Kiremitçi kavgasına daldı.

AYDINLIK BİR BAHARA TUNA KİREMİTÇİ’SİZ UYANMAK İSTERDİM… O KADAR ÇOK ŞEY İSTERDİM Kİ!


Kabul ediyorum, bu aralar tembellik ediyorum…

Bahar rehavetindeyim, bir ara da aşka düşeyim dedim; sağım solum çamur aklım buhar oluverdi anında…

Sonra durdum ve dedim ki: “Kızım ne halt yediğini sanıyorsun sen? Böyle dünyevi şeyler sana göre değil… Özüne dön, hayvansılaş… Yırtıcılığına sığın ve parçalamaya devam et! Parçalamazsan, kendin olamazsın!”

Ve silkelenip kendime geldim; bir haftalık moladan sonra, tam gaz geri döndüm…

Bu arada öldüğümü düşünüp sevinenler olduysa, onları hayal kırıklığına uğratacağımı üzülerek bildiririm; ölmedim, devam ediyorum…

Geri döndüm dedim de, tek geri dönen ben miyim?

Hayır efendim!

Birkaç ay evvel uyuşturucu ile ilgili bir kısım meselelere bulaştığı iddia edilerek kodese tıkılan dostumuz Yiğit Karaahmet de yeniden aramızda! Durumunun detaylarını bilmemekle birlikte, Tarkan’ı salıyorlarsa, bizim Yiğitoğlan’ı da salsınlar tabii demeden edemedik içimizden…

O arada Yiğit’in Madiclara olduğu da net bir biçimde afişe oldu o ayrı…

Bakalım Yiğit, Madiclara.com adlı blogunu yazmaya devam edecek mi? Yazacaksa bu blog yüzünden başına başka ne tür işler gelecek… Göreceğiz. Ama yine de umarız, bu Yiğit’e atılan son kazık olur. Zira çalıştığı gazeteden maaşını bile alamayan genç ve arkasında kimsenin durmadığı, sivri dilli bir köşeciden çok daha büyük çıban başları var bu memlekette; zayıf gördüğünü dürtüklemek kolay. Bunları neden şimdi yazıyorum? Çünkü Yiğit içerideyken arkasından atıp tutmayı hiç de ahlaklı bulmamıştım… Şimdi çıktığına göre, durumu o anlatmalı bence…

Darısı hırsızlık yaparken yakalandığı kamera görüntüleri sunularak iddia edilen Tercüman’ın Ankara temsilcisinin başına… Çok üzücü bir haber bence… Ama nedense, iki olayda da gözler aynı medya grubunun üzerine çevriliyor… Neden acaba?

Neyse bunlar kısa sürede unutulur gider… Unutulsun da zaten… Neler unutuluyor, bunlar mı unutulmayacak Allah aşkına?

Parmaklıklar Arkasında dizisini aratmıyor yani bu aralar basın alemi… Maşallah, paşalardan sonra, sırasıyla gazeteciler de girip girip çıkıyorlar içeri; üstelik de öyle memleket namına düşünce suçundan filan da değil (eski güzel günlerde değiliz yani) bildiğiniz eftiri poftirik, zattiri zottirikten suçlardan. Allah sonumuzu hayreder inşallah!


Ama bence geçen günlerin en cillop olayı İclal Aydın-Tuna Kiremitçi eski eşleri arasında patlak veren Jacqueline Du Pre kavgasıydı! Hala olayın travmatik etkileri sürüyor bir de… Amanın sormayın! İlk gördüğüm günden beri ayar olduğum iki değil dört gözlü, bir gözü sağa öteki sola bakan Kiremitçi Tuna, yine yapış yapış aşk kokan, üçkağıdı beş kilometre öteden anlaşılan bir yazı yazdı, hayali aşkı Jacqueline’e! İclal de bunu görüp kaleme davrandı ve yıllardır Tuna’ya söylenmesi gereken her şeyi, içimizi şişiren her şeyi kusuverdi! Süper de yaptı bence. Tuna tam o noktada çıktı ve İclal’i cahillikle suçlayıp, hayali sevgilisinin 1980’lerde ölen hayali sevgilisi İngiliz çellist Jacqueline Du Pre olduğunu söyledi… -Sanki her Türk genci Jacqueline’i babasının kızı gibi tanıyor… Ve sanki 20 yıl evvel ölmüş bir kadını tanımamak insanı cahil yapıyor… Üstelik ilk yazıda Jacqueline’in soyadı da geçmiyor! Tuna bebeğim, çok entelsin ama entel adamlar özellikle sekste çok kötü oluyor!!!- Ve bastı istifayı. İşte biz, tam da o noktada derinden bir “oh!!!” çekmiş ve koltuklarımıza yayılıp pantolonlarımızın üst düğmesini açıp göbeğimizi kaşıya kaşıya televizyon kumandasına davranmışken, Okan Bayülgen’in şovundaydı Tuna… Anlamsız anlamsız konuşuyordu yine aşk üstüne; çok derinlikli olduğunu vurgulamak ister ister, sıkar sıkar, kanırtır kanırtır konuşuyordu… Ağzımız az gelince başka yerimizle gülüp zap yaptık. Ama bitti mi işkence? Bugün de Pakize Suda’yla mevzu yaşamışlar… Yemin ediyorum, bu adamdan milletçe kurtulmak için ne yapmak gerekiyorsa, ben birey olarak yapmaya hazırım! Seveninden çok nefret edeni olduğu bariz duran bir adama hala köşe yazdırmaya çalışan gazetelere de hastayım… Love to hate’de olamıyoruz anasını satayım! Neden acaba? Tuna’nın yazdığı kitapların edebi formasyonu ciddi biçimde tartışmaya açıkken, neden edebiyat eleştirisi yazdırılıyor ona? Hem de Radikal İki’de! Artı, nasıl bir sosyal görüş alabiliriz ki günlük bir gazetede okumak isteyelim onu?

Geçen gün bir takipçisi şöyle yazmıştı Twitter’da: “Tuna, berbat filmini, tuvalet kağıdı yapılası kitaplarını ve köşeni de al git kendini çok sevdirmeden!” Ben bu kadar kalpsiz değilim, yapılan her işe saygım var –iş iştir neticede… En kötüsü bile bir emeğin ürünüdür. En sevilmeyeni bile…- ama ne yalan söyleyeyim, Tuna Kiremitçi’siz bir hayat, benim de en büyük hayalim…

Zira ben, bir sabah uyanayım ve görmeyeyim istiyorum bazı insanları… Mesela Tuna Kiremitçi olmadan uyanmak istiyorum bir gün… Bir bakmışım, ona ait her şey silinmiş toplumsal hafızamızdan; hiç olmamış gibi… Ahmet Hakan’sız bir güne uyanmak istiyorum sonra… Ayşe Özyılmazel ve dahi aynı formasyonu sürdüren Melike Karakartal’ı sadece Bağdat Caddesi’nde karşılaştığım figürler olarak anımsamak istiyorum. Ayşe Arman ile hiç tanışmamış olmak istiyorum… Rahşan Gülşan kısmına reset atmak istiyorum hafızamın… Saba Tümer’den, Yaprak Dökümü’nden ve Hande Ataizi’nin artık kabak tadı veren aşk maceralarından daha az bahsedilen magazin ekleri almak istiyorum elime… Mehmet Ali Erbil’in boşanma davasında, karısına edilen rezil hakaretleri unutmak istiyorum…


Peki, ne mi okumak istiyorum?

Bir gazete düşlüyorum… İçinde, pek çoğunuzun mesleki olarak tanıdığı süper kral kadınların ve adamların olduğu bir gazete…

Yılların Hande Şarman’ın HaberTürk Magazine’in 9. sayfasında haftada bir köşesi çıkmasın istiyorum mesela; her gün yazsın, üçüncü sayfada ruhumuzu aydınlatsın istiyorum… Hayatı Hande’den dinlemek istiyorum ben… Elif Key ile geyiğin doruğuna çıkarken, Kutlu Esendemir’in acayip aforizmalarının karşısında Cüneyt Özdemir otursun, beraber tavla atsınlar istiyorum… Biri Ilgın Sönmez’i arasın ve kitap eleştirisi yapacaksa gelip Ilgın yapsın istiyorum… Arada beş yılda nasıl dev bir yayınevi markası yarattığını da anlatsın! www.hayatiminerkegi.com sitesinin yaratıcısı ve dahi delisi DENİZ’in sayko yorumlarını yarıla yarıla okumak istiyorum life-style yazılarında… Ayhan Sicimoğlu gezilerini anlatsın; sivri dilini yalanmak için değil, savaşmak için kullanan herkeşler bir araya gelsin istiyorum…

Daha çok şey istiyorum aslında ama yazmaya üşeniyorum…

Ve tabii ben… Bensiz bir gazete düşünülemez! Ben yine bildiğiniz ben… Ona buna çatacağım rahat koltuğumda… Dünyaya bulaşmayıp kendi içimde kalmanın hazzını yaşayacağım. Ünlü olmamak mutlu edecek beni… Ünlü oldukça öz değerlerimi yitirmediğim, arkadaşlarımla istediğim yere gidebildiğim, koluma her taktığımı becerdiğim düşünülmediği için huzurlu olacağım!

Bu lükse sahip olamayan o kadar çok insan var ki hayatta…

Biliyor musunuz, bahar bana pozitiflik aşıladı…

Gördüm ki çok şanslıyım aslında…

Hem de çok.

Çünkü size sahibim ve yine görüyorum ki pek çoğunuz, çoğu zaman koyuna bağlayıp sesinizi çıkarmasanız da, benim gibi düşünüyorsunuz.

Bir kurban gerek size… Sizin için görünmez başımı giyotine uzatmak düşüyor bana…


Hayır, iddia edildiği gibi dostu değilim kimsenin…

Ait değilim ve sahip olmanın izini sürmüyorum…

Olduğum yer güzel; konforlu, huzurlu…

Kalbimi kirletmiyorum.

Kalbimi atmıyorum kimsenin önüne…

Selam vermeyeceğim insanlarla samimi olmuyor, onlara merhaba bile demiyorum çoğu zaman…

İşte bu beni ben yapıyor…

Ve biliyor musunuz, varoluşumun özüne inince; tüm bunlar, görünmez olmamı son derece anlamlı kılıyor.


Bu bahar, sevin, sevilin ve sevişin bol bol…

Sevdikçe insani değerlerinizin arttığını göreceksiniz ve sevdikçe, sevmenin bir ayna olduğunu keşfedeceksiniz.

Kalbinizi temiz tutun, hırstan uzak durun…

Geri dönüp baktığınızda kendinizi kirlenmiş hissetmemek için, kimsenin ayağına basmayın!

Hayat da sizi temiz karşılayacak o zaman…

Hayat da sizi sevecek.


Ve ben, burada olacağım hep…

Arkanızdaki gözünüz olacağım…

Midemin kaldırdığınca yazacağım her şeyi…

Geçen gün Cücü’ye de dediğim gibi, kaldıramadıklarımı başka bir tarafa dönüp kusmaya çalışacağım sizi de zehirlememek için…

Yumuşamıyorum; sadece acımın tamamını paylaşmayı reddediyorum sizinle…

Acımın birazı da bana kalsın…

Beni zehirlesin tümüyle…

Bu ölüm, hepimiz için çok fazla!


DİP NOT: Misafir ol gel bana… Börekler açarım sana… Param pulum yok ama… Kalbim vuruktur sana! Aşk beklemez!!! (Mesaj yerine gider!)

MEDYANIN UKALASI

Bir konuda ukala olmak, her konuda ahkam kesmekten iyidir... "





http://twitter.com/medyaninukalasi