Aydın "Süpermen" değil ama...İlber Ortaylı suçlanmaktan mı korktu?

Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, son günlerin popüler konusu “İlber Ortaylı” tartışmasını değerlendirdi…

Son birkaç gündür İlber Ortaylı’nın Cumhuriyet Gazetesi’nden Ceren Çıplak’a verdiği röportaj dolayısıyla yapılan tartışmaları izlemeye çalışıyorum. Bizi birçok açıdan ilgilendiren yanı var. Öncelikle bir medya mensubuna yönelik ifadeleriyle dikkat çekiyor. İkincisi bir” aydın” olarak “söylediği sözün arkasında durup durmadığı” iddiasıdır. Olay gitgide ilginç boyutlara çekiliyor…

RÖPORTAJ DA “SORUN” VAR MI?..
Burada bence sadece birkaç açıdan algı “sorun”u vardır yahut sorun haline getirilmiştir. Gerçekte gazetenin attığı başlıkta fazla bir sorun yoktur. Gazete aslında “Türkiye’yi cahiller yönetiyor” başlığıyla söylenmemiş bir sözü manşete çekmemiştir. Röportajın en dikkat çeken, çarpıcı ifadesini öne çekmiştir. Ayrıca röportajın içeriğinde söylenen her şey zaten yazılmıştır.

Lakin meali biraz eşelersek aslında İlber Ortaylı, direkt, ilk elden bunu söylemek istemiyor. Bir bağlamı var. İlber Hoca, “Türkiye’yi kastederek “Neden yaşanmaz?..Çok mu cahil var?” sorusuna “herkes alim olmadığına göre…” şeklinde kesik ve yarım kalmış gözüken bir cevap veriyor. Röportajı yapan muhabir bunun üzerine “Peki, Türkiye’yi cahiller mi yönetiyor?” sorusunu yöneltiyor. O da “Türkiye’yi zaten cahiller yönetiyor, ama görgü ayrı bir şey. Herkes âlim olmadığına göre cahiller de yönetir. Bütün dünyada bu böyledir. Burada nispeti fazladır. Bir de çok cüretkâr burası.” şeklinde cevaplıyor.

Bence burada “zaten” kelimesini atarsak aslında aynı şeyi söylüyor. Ancak yüklediği anlamlar farklılaşıyor. İlber Ortaylı daha çok “sosyolojik” diyebileceğimiz bir tespitte bulunmaya çalışıyor ve “Cahiller”inde yönetmesinin “normal” olduğunu demeye getiriyor. Oranın fazlalığından ve görgü eksikliğinden dert yanıyor. Ancak sözler manşete çekildiğinde doğrudan “siyasi” bir anlam kazanıyor. Sanki –kavrayışa bağlı olarak- “birileri” için özel olarak söylenmiş gibi “muhalif” bir anlam çıkıyor. Asıl “rahatsızlığı” yaratan da sanırım bu. Ancak bu da “normal” görünüyor…

HOCA SUÇLANMAKTAN MI KORKTU?..
Peki burada sorun ne? Aslında pek bir sorun yok. Sanırım İlber Hoca ya kendi sonradan ya da çevresinin telkiniyle biraz paniğe, gereksiz bir korkuya kapılıyor. Bu sözüyle birilerinin gözünde “hedef” haline gelebileceğini, sözlerinin iktidarı rahatsız edebileceğini düşünüyor olmalı. Bu onu “tedirgin “etmiş anlaşılan. Acaba “Hoca” aslında bu imajdan mı çekinmiş bulunuyor?

Röportaj yapılan mecra da Cumhuriyet olunca bazı endişeleri daha da tetikleniyor. Muhtemel ki Hoca, “Eyvah ya başıma bir şey gelirse” endişesine düşüyor. Sonraki bütün çabaları “durumu toparlama” kaygısından kaynaklanıyor. Belki de kendisine bir “kumpas kurulduğu” paranoyasına kapılıyor. Fakat bence durumu daha da berbat ediyor. Halbuki İlber Hoca’dan duymaya alışık olduğumuz türden sözler bunlar.

Bence İlber Hoca olayı biraz abartmış, aşırı tepki vermiştir. “Evet, bu mealde konuştum ama şu bağlamda söyledim” deyip açıklama yapsa (Ki, o da gereksiz bence) ya da “Böyle düşünüyorum kardeşim ne yapayım, nabza göre şerbet mi vereyim?” dese çok daha iyi olacakmış. Eğer bu sözünün arkasında duramamak” ise evet, duramamışa benziyor. Madem bu kadar çekiniyor o zaman hiç konuşmasaymış keşke!

Fakat İlber Hoca bence konuyu boş yere uzatmış ve fazladan başka boyutlara çekmiş görünüyor. Önce “metinde böyle bir ibare olmadığı” itirazı gazetenin kendini savunma amacıyla yayınladığı “ses kaseti” ile boşa düşmüştür. (Cumhuriyet hemen bu yolu seçeceği yerde “bunu gerekirse kamuoyu önünde ispatlarız” demesi ve beklemesi yeterdi. Nitekim Hoca da “Bunu polis bile yapmaz” demiş. Malum son dönemlerdeki “ses kayıtları”nı hatırlatması ile –yanlış olmasa da- teknik olarak pek “şık” kaçmadı galiba.) Böyle bir savunuya hiç kalkışmasaymış keşke!

İkincisi ve daha vahimi İlber Hoca’nın CNN Türk'te Ahmet Hakan'ın Tarafsız Bölge programında Cumhuriyet muhabiri Ceren Çıplak’a “Gitsin nakış yapsın!” demesiydi ki en hafifinden biraz “ayıp” kaçtı galiba. Muhabir görevini yapmış ve röportajı olduğu gibi vermiştir. Başlıkta bir “sıkıntı” var gibi görünse de o da içerikte fazla çelişmemektedir. Daha ziyade “editöryal bir tercih” gibi duruyor.

ASIL ÇEKİNCE BU NOKTADA MI?..
O halde İlber Ortaylı’yı bu derece geren, fazladan tepkiler vermeye zorlayan ne olabilirdi? Bana kalırsa CNN Türk'te Didem Arslan Yılmaz programına konuk olduğu esnada "Pensilvanya'ya gittiniz mi?" sorusuna verdiği tepkide gizli. Önce "Ne yapacaksın gidip gitmediğimi" diyerek karşı çıkan Ortaylı, sonrasında da "Gittim tanıyorum hepsini ben, görmedim değil" yanıtını vermişti. Sanırım Hoca bazı şeylerden dolayı suçlanmaktan çekinmiş ve o yüzden böylesi refleks bir psikoloji içine girmiş olabilir. Bu aşırı hassasiyetlerin ondan dolayı olması mümkün görünüyor. Halbuki belli ki Hoca’yı “bir şeyci” olmakla suçlayan yok. Hoca biraz “eksantrik” ve renkli bir kişilik o kadar.

Ayrıca belirtmeliyim ki İlber Ortaylı son dönemde yazdıkları ve söyledikleriyle –niteliğine bağlı olmaksızın- daha ziyade “Popüler bir aydın” ya da “tarihçi” konumuna ister istemez gelmiştir. (Caps’leri onu şöhret yapmıştır!) Bir “Misyon adamı” değildir. O yüzden ona zaten haiz olmadığı vasıflar yüklemek ya da beklemek mantıksızdır. Dolayısıyla ondan bazı durumlar karşısında geçmişte bir Aziz Nesin’in ya da Yalçın Küçük’ün koyduğu türden tavırlar ummak saçmadır. Bana kalırsa göstermek zorunda da değildir. Bu nedenle suçlanamaz. Sade ve samimi olsun yeter!

AYDIN “SÜPERMEN” Mİ?
Sonuç olarak aydın “düşüncelerini cesaretle açıklayan adam” dır, şudur, budur. Ama aydın bir “Süpermen” değildir. O da bir insandır, zaaflarla, endişelerle maluldür. Kimse sorumlusu olmadığı gelişmelerden dolayı suçlanmak, zan altında bırakılmak istemez. O yüzden kimsenin aydınlara bu tarz korkular yaşatmaya hakkı olmamalı diye düşünüyorum.

Aynı noktada İlber Hoca bir “militan aydın” tipi de değildir. O sırça köşkünden zaman zaman biraz “aykırı” fikirler ileri süren bir isimdir. Bence İlber Ortaylı’nın durumu da oluşmuş bu psikolojiden bağımsız değildir. O yüzden sanırım İlber Ortaylı’nın sinirliliği, yer yer marazi ve kibre varan tepkiselliği, yalpalaması hatta korkuları bir ölçüde anlaşılabilirdir.

Bu bahisle asıl önemli olan aydınlarının şu veya bu nedenle korkmayacakları, en “aykırı” düşünceleri bile çekinmeden dile getirebilecekleri, bundan dolayı “başıma bir şey gelir mi?” endişesi taşımadıkları bir Türkiye yaratmaktır. Acilen bu iklimi yeşertmemiz gerek…

Bana kalırsa “gereksiz” diyemeyeceğim ama “olduğundan fazla” bir İlber Ortaylı tartışması yaşıyoruz…

16.09.2016.

atillaakar@gmail.com