Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş…
Bu sözü aklımdan hiç çıkarmam yoldaşlar.
Kocamış bir kurt olarak, köpeklerin eline düşmemek için çok çabaladım.
Sanırım başardım da…
Ammaa bir kurt var ki, çok kötü kocadı be.
Haftalardır maskara olmaya doyamadı.
Başına bela olduğum, Ertuğrul Özkök’ten bahsediyorum.
Malumunuz sırdaşlar, Hürriyet’ten kovulduğundan beri içine girdiği şok halini hala atlatamadı.
Geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programında, daha önce katıldığı bir başka programda söylediği şeyleri yalanladı.
Hatta pat diye ağzından kaçırıverdi.
Daha evvel ’ben kovulmadım anlaşarak ayrıldık’ diyen Özkök, ‘beni Hürriyet'ten çıkarmasalardı, ben ayrılmazdım. Bunun üzerinden kahramanlık yapacak bir anlayışım yok’ deyiverdi.
DEMEK Kİ NEYMİŞ?
ÖZKÖK KOVULMUŞ.
Kendisine haftalardır buradan ısrarla yazdığım şeyleri doğruladığı için öncelikle teşekkür ederim.
Özkök sağ olsun bir de şöyle bir ifade kullanmış:
"Çok rahatlıkla 'dansözlük' yaptım diyebiliyorum, bu gocunacak bir şey değil benim için."
Medyamızda hanutu, ahlaksızlığı, güce tapınmayı kurumsallaştıran Özkök, elbette yaptıklarından pişman değil.
Mesela aslı rücu etmek suretiyle, Tansu’ya Mektuplar isimli köşesinde, 28 Şubat’çılığa tam gaz devam ediyor. Buyrun şu yazısına bir göz atın:
Özetle hissiyatım şunu diyor:
“Metaverse” çağının ilk büyük kaybedeni dinler olacak…
Özellikle de üç büyük tek tanrılı din.
Ayasofya elde kılıç fethedildi ama elde kılıç avatar mümin yaratmak zor
https://t24.com.tr/haber/ertugrul-ozkok-avatar-muminler-bugun-ayasofya-da-cuma-ya-gittin-mi,999840
Neyse huylu huyundan vazgeçmezmiş.
Özkök gibi bir figürün, daha önce de defalarca söylediğim gibi ‘kovuldum evde origami yapayım’ diyecek hali yok.
Aydın Doğan’ın medyaya dönüş planlarında başrol oynaması Hürriyet’teki köşesine mal oldu ama sonuçta yeni düzende yer kapmasını kolaylaştırdı.
Lafı çok geveledim ama şimdi Özkök ve Doğan’ın medyaya dönüş planlarında Odatv ve Kırmızı Kedi Yayınevi'nin nasıl önemli bir rol oynadığından bahsedeyim kısaca.
Daha çok bilgi edinince yine fısıldarım kulağınıza.
Odatv son günlerde hemen hemen her gün bir Özkök haberi koyuyor sitesine.
Dikkatinizi çekti mi bilmem.
Benim çekti.
Sonra biraz ortalığı kolaçan ettim.
Keskin kulaklarıma gelene göre- daha önceki yazımda yazmıştım- Kırmızı Kedi Yayınevi'ni gizlice satın alan Doğan, Odatv’nin İBB’yle ortaklaşa yaptığı ve bir türlü hayata geçmeyen medya planlarına ortak olmuş.
Malum daha önce Olay TV ile ana akım medya işine girişmeye çalışan Ekrem İmamoğlu ve basın danışmanı Murat Ongun, başarısız olmuştu.
Bu medya planlarının göbeğindeyse OdaTV vardı.
Bu yılın başında yazmıştım: Olay TV’nin nasıl aslında OdaTV’ye dönüştürülmek istendiğini.
Neyse, Soner Yalçın da planlarından kolay kolay vazgeçen biri değil.
Kırmızı Kedi üzerinden Doğan’la gizli ortaklık kuran OdaTV’ye, yayınevi üzerinden en büyük desteği veren kim?
Tabii ki İBB!
Özkök ve Yalçın’ın eskilere dayanan dostluğu da bu ortaklıkların tam ortasında.
Dediğim gibi Özkök ve Doğan’ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ planları hayata geçiren iki isim.
Özkök, medyada her yere yerleştirdiği cevval kalemleriyle bilinen Yalçın’ı, Doğan’ın medya projesine gizlice angaje etti.
Tabii ekonomik krizin vurduğu medyamızda, herkesin gözü Doğan’ın yapacağı yatırımda.
Daha ortada olmayan pasta için ne kavgalar dönüyor bir bilseniz…
Ama pastanın büyüklüğünü Özkök ve Yalçın’ın hemen ilk sıraya girmesinden anlayın artık…
AHMET HAKAN AA GENEL MÜDÜRÜNE NEDEN ‘ZAT’ DEDİ?
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan son birkaç gündür, dikkatimi feci halde çeken yazılara imza atıyor.
Ha diyeceksiniz ki, bayıldığı kahve markası Nespresso’ya çektiği ayar mı, dikkatini çekti?
Hani önce kahve kanserojen mi deyip, sonra Nespresso yetkilileriyle buluşup, sağlıklı olduğuna ikna olmuştu.
Yok o mevzu değil.
Demirören medya sayfaları Doğan günlerini aratmayacak şekilde hanut haberle dolu.
Burada tuzağa düşen Nespresso yetkilililerine üzülmekle beraber, en az 1 yıllık kahve kapsülünü bedavaya getiren Hakan’ı tebrik ediyorum.
Neyse…
Asıl mesele Hakan’ın Maliye Bakanı Nureddin Nebati ve çevresine verdiği ayarlar.
Önce dostane bir tonla ’sen niye gittin tekinsiz Habertürk’e konuştun’ demeye getirdi.
Yazı zaten dikkat çekiciydi.
Ama asıl şaşırtıcı olan bugünkü yazısında kullandığı dildi:
NEBATİ’YE DOSTANE İKAZLARA DEVAM
HAZİNE ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’yi övgülere boğmuş olmanın kredisine yaslanarak...
İkaz görevimi sürdürüyorum:
Sayın Bakan.
Artık bir stratejiye dayanmayan konuşmalar yapmıyorsunuz.
Sütten ağzınız yandı, yoğurdu üfleyerek yiyorsunuz.
Bu iyi, bu güzel, bu şahane.
*
Fakat Sayın Bakan...
Şu konuya aman dikkat:
*
Bugünlerde size hayırlı olsun ziyaretleri oluyordur, olacaktır.
Sizi ziyaret edenlere, “Gelmeyin kardeşim, istemiyorum ziyaret miyaret” deyin.
Ateşten bir gömlek giydiğinizi, kutlanacak bir durum olmadığını, ziyaretlerle vakit kaybedemeyeceğinizi söyleyin.
*
Dün olayın fotoğraflarını gördüm:
*
Devletin haber ajansının başındaki zat, sizi ziyarete gelmiş. Elinde sizin kocaman bir fotoğrafınız var. Bunu size hediye ediyor. Siz de alıyorsunuz.
*
Yapmayın bunu Sayın Bakan, yapmayın!
“Ben henüz bir şey başarmadım ki? Ne gerek var bu fotoğrafa? Hatta ne gerek var bu ziyarete? Oyalamayın beni kardeşim” deyin.
Vallahi ne diyeyim, bu yazının hangi kısmına şaşıracağımı şaşırdım.
Bakana ikazlarda mı bulunması?
AA Genel Müdürü Serdar Karagöz’e zat mı demesi?
Bakana ‘şunu şunu yaptın afferim koçum, şimdi de bunu yap’ tonunda seslenmesi mi?
Vallahi şaştım kaldım a sırdaşlar.
Tabii buradaki asıl soru şu:
Bakanı ikaz etme görevini, bir köşe yazarına kim verdi?
O görevi veren, bu nasıl üslup kardeşim, demedi mi?
Bence Ahmet Hakan’ın Abdülkadir Selvi’den öğrenecek çok şeyi var….
DENİZ ZEYREK NE ZAMAN MUHALİF AYAKLARINI BIRAKACAK?
Yoldaşlarım, size bir bilgi vereyim de şaşırın.
Son zamanlarda sitemizin en çok tık alan haberlerinden biri sizce hangisiydi?
Hatta öyle ki siteye konulur konulmaz, tık yağmuruna tutuldu…
Hatta üzülerek söylemeliyim ki, o gün benim yazımdan bile çok okundu.
Neyse gizeme bir son vereyim de söyleyeyim:
Sözcü yazarı Deniz Zeyrek’in FETÖ elebaşı Fethullah Gülen’le Pensilvanya’daki pozu.
Ve Sabah Yazarı Melih Altınok’un verdiği tepki.
Şuraya koyayım da birkaç tık daha alsın:
Bir kere daha söyleyeyim, bizim medya ikiyüzlüdür.
Bazı şeyler bilinir…
Duyulur…
Görülür…
Konuşulur…
Ama yüze söylemeye gelince herkes sıvışır.
Muhalif medyamızın önde gelen isimlerinden Zeyrek’in durumu da öyle.
Eminim kimse ‘senin Pensilvanya’da ne işin vardı?’ diye sormuyor yüzüne…
Mesela Fox Haber Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk, Zeyrek’le muhalif mi muhalif bir tartışma-ma (programda herkes muhalif olduğu için tartışma yerine tartışmama ifadesini kullandım) programı yapıyor.
Orada sorsa keşke…
‘Sahi Deniz, herkes o fotoğraftaki Abdülkadir Selvi’ye haklı olarak yükleniyor.
Ama Gülen’in diğer yanında sen varmışsın. Bu ne iş?’ dese.
Hatta bir sürpriz olsa, Sözcü yönetimi, Zeyrek’e tutuklu işadamı Sezgin Baran Korkmaz için neden, övgü dolu bir yazı yazmış, hesabını sorsa.
‘İkiniz de Karslısınız ondan mı?’ dese.
Medya dünyamızda bir zamanlar fırtına estiren Kars çetesi diye adlandırılan, Karslı gazetecilerin SBK’yla ilişkisini soruştursa?
Ammaaaa nerede???
Hep arkadan konuşma…
Ben bu geleneği bozup, işte buradan yazıyorum.
Muhalifmiş gibi yapıp türlü ilişkilere girenleri de ifşa etmeye devam edeceğim.
Çünkü özellikle bu kritik süreçte, ülkenin en çok ihtiyacı olan muhalif medyanın, kimlerin elinde oyuncak olduğu, artık en büyük derdim.
KESKİN KALEM ALTAYLI’YA NEDEN ÜZÜLDÜ?
Yazımı bir medya fıkrasıyla sonlandırayım:
Habertürk, yazarı Fatih Altaylı’yı, bir diğer yazarı Sevilay Yılman yüzünden sansürlemiş.
Altaylı’nın ’Yılman, Maliye Bakanı Nureddin Nebati’yle sohbetini, izin almadan röportaj gibi yayınladı’ diyen yazısı kaldırılmış.
Yani ALTAYLI , YILMAN YÜZÜNDEN SANSÜRE UĞRAMIŞ.
Yorumum şu kadar:
AHAHAHAHAHAHAHAHAHA
Bu hallere mi düşecektin Altaylı?