AYDIN DOĞAN HÜRRİYET'İN O İSİMLERİYLE SON YEMEĞİ Mİ YEDİ?
Fehmi Koru, Taha Kıvanç mahlasıyla Star'daki yazısında Aydın Doğan'ın Hürriyet'in ağır toplarına verdiği yemeği analiz etti.
‘Last supper’ mı, Allah korusun...
Dostum “Önemli medya patronlarından birinin kendi gazetesinin yazarlarını en kıyasıya biçimde eleştiren yazar-çiftin evine neden gittiğini yazdın, okudum, yararlandım; aynı patron hemen ertesi gün eleştirilen yazarlarıyla birlikte Nişantaşı’nda bir kafedeymiş, buna ne diyeceksin?” sorusunu yöneltince ayıldım.
Ne diyeyim, “Allah, Allah” derim...
Yeri öğrendim: Medyada ‘çeteleşmiş’ bir grubun kendilerine yeni elemanlar kazanmak için haftada bir içtima yaptıkları kafeye gitmişler... Aydın Doğan’ın yanında bir zamanlar ‘amiral gemisi’ diye anılan gazetesinin hemen bütün ağır topları varmış... İnternet siteleri, haberi “Düşman çatlattılar” diye vermiş...
‘Mişli geçmiş’ yazışımın sebebi, bütün bunlar olup biterken benim hayli uzaklarda bulunmam. Ülkeye döndüm, yazılıp çizilenlere göz attım, şimdi yorum yapabilecek haldeyim...
İlk önce buluşma yeri... Bana çok mânidar geldi. Yazdıklarından biliyorum, patronun evinde ziyaret ettiği yazar o çeteyi önemseyen biri; konuğuyla konuşurken kafe buluşmalarından da söz ettiğini sanıyorum.
Sizler orayı zaten biliyorsunuz; Medyada çeşitli gazetelerde yuvalanmış bir ‘çete’nin kendilerine uzak duranlar arasından ‘adam devşirme’ yöntemine ışık tutmak için Kulis’te değinmiştim çünkü... Önce hakkında kıyasıya eleştiriler yayımladıkları, en pespaye bilgi kırıntılarını bile aleyhlerinde delil olarak kullandıkları kişileri, eğer müsait görürlerse, cuma günleri buluştukları o kafeye çağırıyorlardı.
Buluşanlara ‘çete’ deyişim kendilerini savunmak için kaleme aldığı yazılarda onlar için bu sözcüğü kullanan Hıncal Uluç’tan ödünç alınma... Önce aleyhinde yazıp sonra kafeye çağırdıkları medya camiasından pek çok kişi var.
Aydın Bey bir kısmı her cuma o toplantılara katılan, biri -söylentilere göre- kendisi katılmasa bile yenilen-içilenlerin hesabını ödeyen gazetesi yazarlarını o kafeye götürmekle onlara ne mesaj vermiştir sizce?
Soruyu kendisine de yönelttiğim dostum doğru cevabı bildi; sanırım sizin tahmininiz de bizlerden farklı değildir.
İyi bir okurum da olan dostum, “Eğer davet patrondan değil de yazarlarının birinden gelmişse...” diye başladığı cümlesini şöyle tamamladı: “Bir ara poliiye romanlarda kâtilin suç mahalline geri dönmesine dikkat çekmiştin ya...”
Gerçekten de öyledir: Kâtiller suç mahalline mutlaka dönerler... O sebeple, olay yeri soruşturma ekiplerinin ilk işi, kendileri o mahalle gelip incelemelerini başlattıktan sonra etrafta biriken kalabalıktaki yüzleri gözden geçirmektir...
Bir süre önce burada, ülkemizin önemli medya patronlarından birinin, satışa çıkarılan Sabah-atv grubunun değeriyle ilgili görüşlerini birinci elden aktarmıştım. Kendisiyle görüşen bir tanıdığıma, medya patronu, grubun etrafta konuşulan rakamlardan çok daha fazla edeceğini söylemişti. Tanıdığım, “1,5 milyar dolar edebileceği kanaatinde” dedi bana.
Habertürk’te Fatih Altaylı inanmadığını yazdı. Bir tek o olsa iyi, rakama kuşkuyla yaklaşan başkaları da çıktı. Aydın Doğan ise değer konusunda dostumun görüştüğü patrondan farklı düşünmüyormuş.
Önceki gün, bir yazarına, şu görüşlerini yazdırdı Aydın Bey: “Sabah ve ATV Türk medyasının iki önemli markasıdır. Sabah gazetesi reklâm gelirinde sektörde ikinci konumdadır, bayi satışında üçüncü gazetedir. ATV Türkiye’nin ilk kurulan dört TV’si arasındadır. Hep ilk dört TV arasında kalma başarısını sergilemiştir. Reklâm ve marka değeri tıpkı Sabah gibi yüksektir. Piyasada söylenen rakamlar normaldir. Ama bence piyasada dolaşan rakamların üzerinde satış ihtimali de vardır.”
Kendisini dikkatle dinlediğimi gören ilgili ve bilgili dostum görüşmemizin sonunda şunu söyledi: “Umarım, o kafede yenilen yemek, katılanlar için ‘last supper’ olmaz...”
‘Last supper’, Hz. İsa ile havarilerinin hepsinin birarada bulundukları son yemektir. Sonrasında içlerinden biri Hz. İsa’yı gammazlayacak ve herkesin bildiği gelişmeler yaşanacaktır...
“Umarım olmaz” dedim hemencecik...
Hepsi birlikte kalsınlar; aman birbirlerinden ayrılmasınlar...
Taha Kıvanç/Star
Dostum “Önemli medya patronlarından birinin kendi gazetesinin yazarlarını en kıyasıya biçimde eleştiren yazar-çiftin evine neden gittiğini yazdın, okudum, yararlandım; aynı patron hemen ertesi gün eleştirilen yazarlarıyla birlikte Nişantaşı’nda bir kafedeymiş, buna ne diyeceksin?” sorusunu yöneltince ayıldım.
Ne diyeyim, “Allah, Allah” derim...
Yeri öğrendim: Medyada ‘çeteleşmiş’ bir grubun kendilerine yeni elemanlar kazanmak için haftada bir içtima yaptıkları kafeye gitmişler... Aydın Doğan’ın yanında bir zamanlar ‘amiral gemisi’ diye anılan gazetesinin hemen bütün ağır topları varmış... İnternet siteleri, haberi “Düşman çatlattılar” diye vermiş...
‘Mişli geçmiş’ yazışımın sebebi, bütün bunlar olup biterken benim hayli uzaklarda bulunmam. Ülkeye döndüm, yazılıp çizilenlere göz attım, şimdi yorum yapabilecek haldeyim...
İlk önce buluşma yeri... Bana çok mânidar geldi. Yazdıklarından biliyorum, patronun evinde ziyaret ettiği yazar o çeteyi önemseyen biri; konuğuyla konuşurken kafe buluşmalarından da söz ettiğini sanıyorum.
Sizler orayı zaten biliyorsunuz; Medyada çeşitli gazetelerde yuvalanmış bir ‘çete’nin kendilerine uzak duranlar arasından ‘adam devşirme’ yöntemine ışık tutmak için Kulis’te değinmiştim çünkü... Önce hakkında kıyasıya eleştiriler yayımladıkları, en pespaye bilgi kırıntılarını bile aleyhlerinde delil olarak kullandıkları kişileri, eğer müsait görürlerse, cuma günleri buluştukları o kafeye çağırıyorlardı.
Buluşanlara ‘çete’ deyişim kendilerini savunmak için kaleme aldığı yazılarda onlar için bu sözcüğü kullanan Hıncal Uluç’tan ödünç alınma... Önce aleyhinde yazıp sonra kafeye çağırdıkları medya camiasından pek çok kişi var.
Aydın Bey bir kısmı her cuma o toplantılara katılan, biri -söylentilere göre- kendisi katılmasa bile yenilen-içilenlerin hesabını ödeyen gazetesi yazarlarını o kafeye götürmekle onlara ne mesaj vermiştir sizce?
Soruyu kendisine de yönelttiğim dostum doğru cevabı bildi; sanırım sizin tahmininiz de bizlerden farklı değildir.
İyi bir okurum da olan dostum, “Eğer davet patrondan değil de yazarlarının birinden gelmişse...” diye başladığı cümlesini şöyle tamamladı: “Bir ara poliiye romanlarda kâtilin suç mahalline geri dönmesine dikkat çekmiştin ya...”
Gerçekten de öyledir: Kâtiller suç mahalline mutlaka dönerler... O sebeple, olay yeri soruşturma ekiplerinin ilk işi, kendileri o mahalle gelip incelemelerini başlattıktan sonra etrafta biriken kalabalıktaki yüzleri gözden geçirmektir...
Bir süre önce burada, ülkemizin önemli medya patronlarından birinin, satışa çıkarılan Sabah-atv grubunun değeriyle ilgili görüşlerini birinci elden aktarmıştım. Kendisiyle görüşen bir tanıdığıma, medya patronu, grubun etrafta konuşulan rakamlardan çok daha fazla edeceğini söylemişti. Tanıdığım, “1,5 milyar dolar edebileceği kanaatinde” dedi bana.
Habertürk’te Fatih Altaylı inanmadığını yazdı. Bir tek o olsa iyi, rakama kuşkuyla yaklaşan başkaları da çıktı. Aydın Doğan ise değer konusunda dostumun görüştüğü patrondan farklı düşünmüyormuş.
Önceki gün, bir yazarına, şu görüşlerini yazdırdı Aydın Bey: “Sabah ve ATV Türk medyasının iki önemli markasıdır. Sabah gazetesi reklâm gelirinde sektörde ikinci konumdadır, bayi satışında üçüncü gazetedir. ATV Türkiye’nin ilk kurulan dört TV’si arasındadır. Hep ilk dört TV arasında kalma başarısını sergilemiştir. Reklâm ve marka değeri tıpkı Sabah gibi yüksektir. Piyasada söylenen rakamlar normaldir. Ama bence piyasada dolaşan rakamların üzerinde satış ihtimali de vardır.”
Kendisini dikkatle dinlediğimi gören ilgili ve bilgili dostum görüşmemizin sonunda şunu söyledi: “Umarım, o kafede yenilen yemek, katılanlar için ‘last supper’ olmaz...”
‘Last supper’, Hz. İsa ile havarilerinin hepsinin birarada bulundukları son yemektir. Sonrasında içlerinden biri Hz. İsa’yı gammazlayacak ve herkesin bildiği gelişmeler yaşanacaktır...
“Umarım olmaz” dedim hemencecik...
Hepsi birlikte kalsınlar; aman birbirlerinden ayrılmasınlar...
Taha Kıvanç/Star