"AYDIN DOĞAN BUGÜN SİZE YÖNETİCİLİK TEKLİFİNDE BULUNSA NE YAPARSINIZ?" ERGUN BABAHAN'IN BU SORUYA CEVABI NE OLDU?

Ergun Babahan,Habertürk ve Sabah'ı nasıl buluyor? Medyadaki dostları kimler? Tetikçilik yapanlarla selamlaşmıyorum derken kimi kastetti? Babahan,gündeme dair soruları Zaman'a cevapladı...

Artık ona bir gazetede toplantıdan toplantıya koşarken değil Santral İstanbul'daki ofisinde yazı yazarken rastlanıyor. Ergun Babahan uzun süre Sabah Gazetesi'nde yöneticilik yaptı, farklı süreçlere tanıklık etti, sonra da ceketini alıp yepyeni bir döneme adım attı. Babahan şimdi yönetici sıfatlarından sıyrılmış olarak daha özgür bir biçimde köşe yazılarını kaleme alıyor. "Hiçbir zaman havalı yürümeyi becerebilen bir genel yayın yönetmeni olmayı başaramadım." diyen Babahan, medyayı ciddî şekilde eleştiriyor. Babahan ile medyayı ve Türkiye'nin sıcak gündemine dair birçok şeyi konuştuk.


'Bir dönem gidiyor, bir dönem geliyor.' diye yazdınız. Bu yeni dönemde bizi ne bekliyor?


Obama'nın seçimi bir tesadüf değil ve bir dönüm noktası. Adının Hüseyin olması, ailesinde Müslüman olması ve teninin rengi... Bu durum küresel dünyanın İslam dünyasına olan bakışını değiştiriyor. Bu da yeni bir demokrasi biçimi oluşturuyor. Türkiye'de ve dünyada özel bir model olarak görülüyor. Ortadoğu coğrafyasının demokratikleşmesinde dünya ile bütünleşmesinde, Türkiye'nin katkı sağlaması bekleniyor. Suriye ile ilişkilerin çok iyi gelişmesi, İran'la ilişkilerin sürdürülmesi, Afganistan'daki barış gücü askerleri gibi konulardaki gelişmeler ve Türk dünyasındaki derin ilişkileri bu açıdan okumak gerekiyor. Bütün bunların önkoşulu da şiddetin Türkiye sahnesinden silinmesi.


Şiddetin silinmesinden kastınız nedir?


PKK şiddetini de, askerî siyasetin şiddetini yani darbeleri, cuntaları da bunun içine koymamız gerekiyor. Ergenekon bağlantısı bu sürecin uzantısı. Hepsini bütün olarak okursak değişimin ne kadar güçlü olduğunu görüyoruz.


Yani Türkiye'deki değişim küresel bir değişimin parçası mı?


Herkes bu belgenin sızdırılmasını bir cemaate bağlıyor ama Ergenekon davasının açılabilmesi, bu belgenin ortaya çıkması daha büyük uluslararası bir işbirliğinin olduğunu da gösteriyor. Ergenekon kesin bir tasfiye sürecinin başladığını göstermiştir. Genelkurmay'da hazırlandığı idda edilen belge artık onun doruk noktasına ulaştığı yerdir.


Islak imzalı belge karşısında medyanın tutumunu nasıl buldunuz?


Medyanın, demokrat tutum takınanlar ve asker yandaşı olanlar diye ikiye ayrıldığını çok açık görüyorsunuz. Bir ülkede medyanın hükümet yanlısı olması gayet doğaldır ama cuntacı olması anlaşılabilir bir şey değildir. Bugün gayet net biçimde cuntayı dayatan bir medyayı görüyoruz.


Islak belge olayında, özellikle Hürriyet'in manşetine dikkat çekerek Doğan Grubu gazetelerinin yeni bir sürece girdiğini yazdınız. Hâlâ aynı fikirde misiniz?


Sanki ilk gün öyleydi ama sonra bir balans ayarı olmuş gibi. Hürriyet ilk gün olayı manşete çekti ama bugün tek satır yoktu. Vatan olaya çok kuşkulu yaklaşmıştı.


Asker-medya ilişkisi bu son olaydan bakarak değerlendirirsek ne noktada?


Gazeteciler komuta kademesiyle yakından tanıştıklarıyla övünüyorlarsa orada bir sakatlık var demektir. Ankara gazetecileri arasında bunun çok sayıda örneği var. İstanbul'da da köşe yazarı düzeyinde örnekleri mevcut.


Karşılamalarla ilgili sizin kanaatiniz nedir?


Ben karşılamada barışın gelmesinden duyulan sevinci gördüm. Toplanan insanların hepsinin dağda ya da cezaevinde bir tanıdığı var. Fakat oluşan tepkiyi de anlayabiliyorum ama doğru hissedebilmek ve sonuçları doğru görmek lazım. Son 50 yıldır Güneydoğu'da bir cehennem yaşandı. Orada normalleşme ve ülkenin batısı gibi olma beklentisi var. Fakat batıda da bölünme korkusu ciddi bir korku ve bu Kürtlerin anlaması gereken bir korku.


Başbakan'ın "gerekirse sil baştan yaparız" çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Bülent Arınç, kasımda gelişlerin süreceğini söyledi. Bundan sonra geri dönüş olmaz. Başbakan'ın "Başa döneriz." açıklaması doğru değil. Başbakan bazen çabuk tepki verebiliyor.


AK Parti'nin Kürt açılımı noktasında yöntemini eleştirenler var...


AK Parti bir şey yapmadı ki yanlış yapsın! Sadece açılıma ve silah bırakılmasına yönelik bir çaba var. Onun dışında dün yapmadığı bir şeyi bugün yapıyor değil. Esas mesele dağda uzun süre şiddetle yaşamı, eline silah verilmiş insanların normal hayata adapte olmasını sağlamak. Ülkeye dönüşü değil, dönüş sonrası ne yapılacağının sorgulanması lazım.


Mümtaz'er Türköne, "Abdullah Öcalan'ı serbest bırakalım." diye bir açıklama yaptı. Böyle bir şey mümkün mü?


Biraz erken diye düşünüyorum. Öcalan'ın istediği de o. Öcalan kendisinin önce başka bir cezaevine nakledilmesini, ardından da ev hapsiyle cezalandırılmayı arzu ediyor. Fakat Türkiye şu anda böyle bir şeyi yapmaya hazır değil.


En zor günler geride mi kaldı?


Bence en zor günleri atlattık. Türkiye'de, Kürtçenin özgür konuşulmasından, Kürtçenin öğretilmesinden insanlar rahatsız olacaklardır. Ama Türkiye'de insanlar koşullara çabuk adapte oluyor, buna da olacaklardır.


Medya aslî görevine döndü mü?


Medya kendisine iktidarları kurup dağıtabileceği bir güç atfettiğinde medya dışı işlerden çok para kazandı. Bu bir hastalık oldu. Medya içi ve dışı işlerin arasına çok kalın bir çizgi çekmek gerekiyor. 2000'de bankacılığın yaşadığı sıçramayı medya da mutlaka yaşayacaktır.


Doğan Grubu'nun küçülme kararı için ne düşünüyorsunuz?


Doğan'ın işinin zor olduğunu düşünüyorum. Doğan Grubu'nda kafalar karışık. Grupta çok fazla güç merkezi var. Bu yapıda ve bu yayıncılık anlayışıyla işlerinin kolay olmayacağını düşünüyorum.


Aydın Doğan bugün size bir yöneticilik teklifinde bulunsa ne yaparsınız?


Şu anda Doğan'dan değil kimden gelirse gelsin böyle bir şeyi düşünmem. Yöneticilik boğdu beni. Şu anda keyfim yerinde ve yöneticilik düşünmüyorum. Zaten Doğan Grubu'nun benim çizgimde bir gazete yapacaklarını sanmıyorum. İstediğim gibi yapamayacaksam da orada olmamın bir manası yok.


Bu düşünce biraz da kendinize uygun yer görememenizden mi kaynaklanıyor?


Tabii bir de dinlenip kafamı boşaltmak istiyorum. Yoruldum, çok gidiş gelişli bir süreç oldu. Çok şey yaşadım ve yoruldum. Haftanın yedi günü çalışıyordum. Kızımın büyümesini kaçırdım Sabah'ta çalışırken ama oğlumla daha çok vakit geçirebiliyorum.


Medyanın saygınlığını kazanması uzun sürecek mi?


Tabii çok uzun sürecek ve sancılı olacaktır. Medyanın bir zenginlik kaynağı olmadığını göreceklerdir. Patronun iş ilişkilerini takip ederek ona göre yön alan zenginleşme dönemi bence kapanacaktır.


Medyada, tetikçilik yapanlarla selamlaşmıyorum
Gazetecilerin özel yaşamlarını köşelerine taşıma modasına nasıl bakıyorsunuz?


Gazetecilerin özel yaşamlarını okurla paylaşmasını özellikle siyaset yazıyorsa çok doğru bulmuyorum. Türkiye'de kendi haber olan bir gazetecilik tarzı gelişti.


Son haftalarda Hürriyet'i çok eleştiriyorsunuz. Ertuğrul Özkök bu duruma içerliyor mu?


Ertuğrul'la insanî ilişkilerimizde bir sorun yoktur. Son yazdıklarımdan sonra karşılaşmadık ama Ertuğrul şahsi hakaret etmediğiniz sürece eleştirileri sindirebilen bir insandır.


Medya mahallesinde küs olduğunuz isimler var mı?


Görüşmediğim, selamlaşmadığım isimler var.


Kimler var bu listede?


İsim vermeyeyim şimdi. Medyada tetikçilik yapmış ve yapmaya devam eden insanlarla selamlaşmıyorum.


Fatih Altaylı'yı mı kastediyorsunuz?


Yani.


Habertürk'ü nasıl buluyorsunuz?


Eklerini çok başarılı buluyorum. Spor, magazin ve hafta sonu ekleri çok iyi. Ana gazeteyi çok zayıf buluyorum. Kişilikli bulmuyorum. Gündemden çok kopuk bir gazete yapıyorlar. Mutlaka arkadaşlar yoruluyorlardır ama birinci sayfaya yeterince emek verildiğini düşünmüyorum.


Sabah nasıl gidiyor?


Sabah kentli bir gazete ve kentli insanların yapması lazım. Öyle gitmediğini görünce ayrılmaya karar verdim. Bence şu anda da onun sıkıntıları var. İçeriği de zayıf buluyorum. Son belge olayında da Sabah'ı yeterince cesur görmedim.


Ben onları Lucca'ya götürüyorum, onlar beni camiye!
Akif Beki ve Mustafa Karaalioğlu'nu farklı çevrelerle tanıştırıyormuşsunuz.


Onlar da beni farklı çevrelerle tanıştırıyorlar. Kim kime denk geliyorsa tanıştırıyoruz.


Siz onları Lucca'ya götürüyorsunuz onlar da sizi...


Onlar da beni camiye götürüyor. Öyle özel tanıtma programlarımız yok. Ayda bir beraber yemek yiyoruz. Mustafa da, Akif de, Star'dan önce dostluğum olan insanlardı. Zaman zaman bir araya geliyoruz ama öyle bir çetemiz falan yok.


Medyadaki dostlarınız kimler?


Umur ve Şule Talu var. Eyüp Can ile çok iyi anlaşırım. Ankara'da Bilal Çetin var. Hasan Cemal, Ali Bayramoğlu var sevdiğim, bir arada olmaktan keyif aldığım.


Yılmaz Özdil ile televizyon programı yapmıştınız. Hürriyet'in 3. sayfasına yakıştı mı sizce?


Hürriyet'in tarzı için en doğru seçimdi Yılmaz. Kısa yazıp zeki benzerlikler kurduğu için çabuk okunuyor. Bekir Coşkun'un yokluğunu hissettirmiyor.


Yılmaz Özdil dostunuz mudur?


Zaman zaman görüşürüz. Genel siyasete bakışımız taban tabana zıttır. Gazetecilik anlayışımız farklıdır. O daha renkli gazete sever ben daha siyaset ağırlıklı gazete severim. Mesela Habertürk'ü en iyi yapabilecek ismin Yılmaz olduğunu düşünüyorum.


Kendinizi kendi mahallenizden dışlanmış gibi hissettiğiniz dönemler oldu mu?


Oldu. Yorucu bir şey. Benim öteki mahalle ile hiçbir zaman sorunum olmadı. 2000 yılında ders verirken en yakın ilişkide olduğum öğrencilerim başörtülü kızlardı. Bunu başka türlü algılayan, sizi döneklikle suçlayanlar elbette oluyor. İnsan bir şeyden çıkarı için dönüyorsa bunun somut bir karşılığı olur. Aslında kişi bazında da bedel ödeye ödeye demokrat olunuyor.


Yandaş medya yakıştırmasına ne diyorsunuz?


Türkiye'de en sıkıntılı durumda olan insanlar bu yandaş denilen insanlar. Ben daha hiçbirisinin bir başka iş bağladığını görmedim. Her biri gayet kendi işlerini yapmaya çalışan insanlar. Ne şirketleri var ne de eşlerinin üzerine şirketleri var. Herkes herkesin ne yaptığını biliyor. Böyle bir noktada eleştirilmek insana çok koyuyor.


Kritik dönemlerde gazetede yöneticilik yaptınız. Geri dönüp baktığınızda pişmanlıklar var mı?


28 Şubat öyleydi. Yazı işleri ekibi olarak birçok şeye sorgusuz olarak evet dediğimiz bir dönemdi. Gerçi gazete içerisinde çok tartışan, kavga eden o sürece karşı çıkan insanlar vardı. Ahmet Vardar, Salih Memecan bu isimler arasındaydı. Bugün öyle davranmazdım, farklı davranırdım.


Yazılarınıza baktığımız zaman sanki genel yayın yönetmeni olduğunuz dönemlere göre daha özgür yazıyor gibi bir durum var...


Genel yayın yönetmeni olarak yazınca herkes sanki kurum adına yazıyorsun diye algılıyor. Sizin askeri eleştirmeniz, hükümete bakışınıza kadar sanki her şey patronun sesi gibi algılanıyor. İnsan kendini özgürce dile getirmekte sıkıntı çekiyor. Sırf köşe yazdığınızda daha kendinize özel yazıyorsunuz, kurumu bağlayan bir şey yok.


Yani daha özgürsünüz...


Evet.


Zaman