'AYDIN DOĞAN ARTIK BU MESELEYE EL ATMALI!...' EKREM DUMANLI DOĞAN GRUBU'NUN 'YAFTA' RAPORUNU YAYINLADI!..

Basit bir kelime taraması sonunda ortaya çıkan manzara hiç de hoş değil...

Yaftalamadan bir daha düşünün
Eskiler tevafuk derlermiş; yani denk gelme, uygun düşme. Tesadüf yerine tevafuk tabirini kullananlar eşya ve kainatın başıboş olmadığına, her olayın bir kader denk çizgisi bulunduğuna atıf yapar.
Neyse; güncel mesele şu: Tam bizim reklam kampanyası başladığında o reklamın maksadını iyice ortaya çıkaran ilginç gelişmeler yaşandı; hem de art arda. İddiamızı ispat etmek istercesine birbirinden bağımsız ve habersiz unsurlar el ele verdi ve 'Evet, bu reklamda ifade edilen yaftalama meselesi aynen doğrudur!' dedi. Tevafuk denilen şey bu olsa gerek. Bir yandan siz toplumsal barış adına bir mesaj ulaştıralım diye çırpınıp duracaksınız; diğer yandan sizi fiilen ispat edecek çok sıcak hadiseler yaşanacak.

Neydi reklamımızın ana mesajı: Yaftalamadan bir daha düşünün!

Harika bir slogan, yerinde bir gönderme, haklı bir vurgu. Zira bu ülkede 'bilgi sahibi olamadan fikir sahibi olmak' adeta görenek haline gelmiş. Okumadan, araştırmadan, hatta anlama gayretine bile girmeden katı bir önyargı oluşturuluyor ve o kemikleşmiş peşin hükmü tashih etmek mümkün olmuyor. Oysaki kolayca yaftalamak, düşünceden kaçmaktır; fikrin cazibesinden, gücünden kaçmak. Cesur adam(lar), farklı fikirlere kulak verirken demokratik tahammül sınırlarını sonuna kadar kullanır ve bu erdemle kendini yenileme fırsatları yakalar. Daha ötesi, insana saygısı olan(lar), kendisi gibi düşünmeyene saygı duyandır. Kim, karşısındakini alelacele yaftalıyorsa o aslında kendi inancına güvenmiyor demektir. Daha açıkçası, yaftalamak bir korkaklık emaresidir; her ne kadar cesaretmiş gibi sunulsa da...

Reklamın yayınlandığı ilk günü Hürriyet'e göz ucuyla şöyle bir baktım mesela. Manşetlerinde Zaman'a, Yenişafak'a ve Sabah'a hükümet yanlısı diyordu. Hangi münasebetle bu sıfat bilmem kaç yüzüncü kere kullanılıyor diye haberi okudum. Meğer 'hükümet yanlısı' ilan edilen bu gazetelerle ilgili Başbakanlık 'yalanlama' yapmış. E hani hükümete yakınlığı ile biliniyordu? Kaldı ki meselenin gazetecilik boyutu hiç de o kadar basite indirgenecek bir durum değildi ve benzer durum Hürriyet'in başına defalarca gelmişti. Birbirinden habersiz üç gazetede birden bir haberin yer alması, haber kaynağının problemidir, haber yazanın değil. Gerçi oradaki yalanlamada da bir başka ayıp işlendi. 'Hükümete yakınlığı ile bilinmeyen gazeteleri' usulen de olsa tekzip ederken 'dün bir gazetede yer alan bilgiler' diye başlayan metinler kaleme alınır. Nedense 'hükümet yanlısı' olmakla suçlanan gazetelerin isimleri tek tek zikredildi ve hiç de hoş olmayan ifadeler kullanıldı. Bu metni kaleme alan bürokratın adeta öfkeyle yazdığı metnine bahsi geçen gazeteler sert bir cevap verse ve 'bizi yalanlayacağına orada bulunan haber kaynağını sustur' deseydi bu gazeteler 'hükümet yanlısı' olmaktan kurtarabilir miydi yakayı? Sanmam. Çünkü bu yaftaların imaj ötesi bir gerçekliği yok...

Olacak ya; aynı günün Hürriyet'inde yaşını başını almış, artık saygınlığı elden bırakmaması gereken Yalçın Bayer 'cemaatçi medya' diyordu. Şimdi ne demek lazım bu tepeden bakan ve yaftalama hakkına sahip olduğunu düşünen mütekebbir yaklaşıma? Birisi çıkıp 'Yalçın Bey, ayıp olmuyor mu, ben de sana bir yafta hazırlasam ne kadar mutlu olursun?' dese neyi halletmiş olacak? Bayer yaftalamakla yetinmiyor, faili meçhul mektupların izbe karanlığında Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv'in Zaman'ın Yorum sayfasında çıkan bir makalesine atıfta bulunuyor. Turkcell'in ana sponsorluğunu yaptığı Gönül Köprüsü Projesi ile ilgili yazıdan niye rahatsız olur ki Hürriyet yazarı? Aynı gün M. Yakup Yılmaz, yazısında 'AKP medyası' diyordu...

Daha ötesine bakma lüzumu görmedim. Bir arkadaşıma rica ettim ve dedim ki: 'Belli bir zaman diliminde bazı yaygın yaftaların kaç defa kullanıldığını araştırır mısın?' Sonuç vahim. Buraya kaydediyorum. Aydın Doğan Bey'in artık bu meseleye el atması, Ertuğrul Özkök'ün artık bu k