Ayça Bingöl'ün derdi 'aşk mektubu' yağmuru!
Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisinde Cemile karakterini canlandıran Ayça Bingöl, yeni dizisi Benim Adım Gültepe'de bambaşka bir kimliğe büründü...
Güzelliğini yeni dizisinde gösterme fırsatı bulan Ayça Bingöl, Hürriyet gazetesine konuştu.
Dizide Gülümser karakterini canlandıran Ayça Bingöl, yurt dışındaki hayranlarından aldığı tepkileri İzzet Çapa'ya anlattı: "Ben gitmedim ama oradan buraya gelenler çok oldu. Mardin'e gittiğimde Suriyeli bir turist grubu beni tanıyıp, birlikte fotoğraf çektirmek isteyince nasıl şaşırdım anlatamam. Ortadoğu dışında Azerbaycan'da da çok tuttu dizi. Uzak diyarlardan ne aşk mektupları alıyorum bir bilsen..."
'İZMİR'İN YALNIZ KALMIŞ GÜLTEPE SEMTİNİN HİKAYESİ...'
"Dizi aslında İzmir'in yalnız kalmış Gültepe semtinin hikayesi. Dört oğlan çocuğunun hayatına tanık olurken bizim öykülerimizle de karşılaşacaksınız. Karakterler üzerinden Gültepe'nin hikayesini izleyeceksiniz.
Semtteki kadınlarından farklı yaşayan, hayata başka bir yerden bakan, Gültepeli olmayan ama Gültepeli, yaşam dolu, enerjik, etrafını ve yaşadığı her şeyi güzelleştirmek için çaba harcayan bir aşk kadınını oynuyorum. Kocası hapiste, 15 yaşındaki oğluyla birlikte bu mahallede var olmaya çalışıyor."
Ayça Bingöl'ün İzzet Çapa'ya verdiği söyleşinin satırbaşları ise şöyle...
Bildiğim kadarıyla baban 12 Eylül döneminde ciddi sıkıntılar yaşamış. Belki de darbe yıllarının o karanlık ortamı yüzünden istemedi senin oyuncu olmanı...
12 Eylül döneminde babamın tutuklamasından bahsediyorsan, bunun travmasını yaşadığımı söyleyemem. Annem ve babam bu trajediyle yüzleştiğinde ben çok küçüktüm. Neler olup bittiğini ancak yıllar sonra bana anlatılanlardan öğrenebildim.
Hangi suçtan tutuklanmıştı baban?
O dönemdeki bir sürü mağdur insan gibi suçsuz yere tutuklandı. Matbaacı olduğu için, bastığı kitapların yazarları bulunamayınca onu tutukladılar. Anlayacağın, 12 Eylül döneminin mağdurlarındandı.
Sen hatırlamasan da aile içinde bir travma yaşandığı kesin!
Dedem de, amcam da avukat. Bir süre sonra babamın suçsuzluğu ortaya çıkmış ve tüm davalardan beraat etmiş. Dediğim gibi bunlar bana çok sonraları anlatıldı. Etrafımda olan bitenden haberim olmadığı için de küçüklüğümden bahsettiğim zaman “acıların çocuğu” tarzında anlatacak bir hikayem yok.
Kendini şanslı buluyor musun?
Evet kesinlikle şanslıyım. Aman tahtaya vuralım (gülüyor). Düşünsene daha konservatuvarda öğrenciyken Dormen Tiyatrosu’nda profesyonel hayata atıldım. Orada Yıldız Kenter gibi bir hocam oldu. Oyuncu olarak ekolünü takip etmesem de, metin deşifresinin ne demek olduğunu ondan öğrendim. Benim hayatımda yeri çok önemlidir Yıldız Hoca’nın...
Tiyatro karın olur, karın ise metresin” kavramını da ondan mı öğrendin?
Bu lafı kendisinden duydum ancak öğrendiklerim arasına koyduğumu söyleyemem. Açıkçası ben yaptığım mesleği çok da kutsal bir iş olarak görmüyorum. Tiyatro olsun, sinema olsun, televizyon olsun; bunların hepsi en iyi şekilde yapmaya çalıştığım işler. Özel hayatımla işim asla doğru orantıda değil. Gerçeklerden uzaklaşmıyorum, sadece işimi yapıyorum. Bundan dolayı da o söylediğin lafa hiçbir zaman inanmadım. Ayrıca kutsal bir meslekten bahsedeceksek eğer, doktorluktan daha kutsalını düşünemem bile.
Röportajın devamı için tıklayınız
Dizide Gülümser karakterini canlandıran Ayça Bingöl, yurt dışındaki hayranlarından aldığı tepkileri İzzet Çapa'ya anlattı: "Ben gitmedim ama oradan buraya gelenler çok oldu. Mardin'e gittiğimde Suriyeli bir turist grubu beni tanıyıp, birlikte fotoğraf çektirmek isteyince nasıl şaşırdım anlatamam. Ortadoğu dışında Azerbaycan'da da çok tuttu dizi. Uzak diyarlardan ne aşk mektupları alıyorum bir bilsen..."
'İZMİR'İN YALNIZ KALMIŞ GÜLTEPE SEMTİNİN HİKAYESİ...'
"Dizi aslında İzmir'in yalnız kalmış Gültepe semtinin hikayesi. Dört oğlan çocuğunun hayatına tanık olurken bizim öykülerimizle de karşılaşacaksınız. Karakterler üzerinden Gültepe'nin hikayesini izleyeceksiniz.
Semtteki kadınlarından farklı yaşayan, hayata başka bir yerden bakan, Gültepeli olmayan ama Gültepeli, yaşam dolu, enerjik, etrafını ve yaşadığı her şeyi güzelleştirmek için çaba harcayan bir aşk kadınını oynuyorum. Kocası hapiste, 15 yaşındaki oğluyla birlikte bu mahallede var olmaya çalışıyor."
Ayça Bingöl'ün İzzet Çapa'ya verdiği söyleşinin satırbaşları ise şöyle...
Bildiğim kadarıyla baban 12 Eylül döneminde ciddi sıkıntılar yaşamış. Belki de darbe yıllarının o karanlık ortamı yüzünden istemedi senin oyuncu olmanı...
12 Eylül döneminde babamın tutuklamasından bahsediyorsan, bunun travmasını yaşadığımı söyleyemem. Annem ve babam bu trajediyle yüzleştiğinde ben çok küçüktüm. Neler olup bittiğini ancak yıllar sonra bana anlatılanlardan öğrenebildim.
Hangi suçtan tutuklanmıştı baban?
O dönemdeki bir sürü mağdur insan gibi suçsuz yere tutuklandı. Matbaacı olduğu için, bastığı kitapların yazarları bulunamayınca onu tutukladılar. Anlayacağın, 12 Eylül döneminin mağdurlarındandı.
Sen hatırlamasan da aile içinde bir travma yaşandığı kesin!
Dedem de, amcam da avukat. Bir süre sonra babamın suçsuzluğu ortaya çıkmış ve tüm davalardan beraat etmiş. Dediğim gibi bunlar bana çok sonraları anlatıldı. Etrafımda olan bitenden haberim olmadığı için de küçüklüğümden bahsettiğim zaman “acıların çocuğu” tarzında anlatacak bir hikayem yok.
Kendini şanslı buluyor musun?
Evet kesinlikle şanslıyım. Aman tahtaya vuralım (gülüyor). Düşünsene daha konservatuvarda öğrenciyken Dormen Tiyatrosu’nda profesyonel hayata atıldım. Orada Yıldız Kenter gibi bir hocam oldu. Oyuncu olarak ekolünü takip etmesem de, metin deşifresinin ne demek olduğunu ondan öğrendim. Benim hayatımda yeri çok önemlidir Yıldız Hoca’nın...
Tiyatro karın olur, karın ise metresin” kavramını da ondan mı öğrendin?
Bu lafı kendisinden duydum ancak öğrendiklerim arasına koyduğumu söyleyemem. Açıkçası ben yaptığım mesleği çok da kutsal bir iş olarak görmüyorum. Tiyatro olsun, sinema olsun, televizyon olsun; bunların hepsi en iyi şekilde yapmaya çalıştığım işler. Özel hayatımla işim asla doğru orantıda değil. Gerçeklerden uzaklaşmıyorum, sadece işimi yapıyorum. Bundan dolayı da o söylediğin lafa hiçbir zaman inanmadım. Ayrıca kutsal bir meslekten bahsedeceksek eğer, doktorluktan daha kutsalını düşünemem bile.
Röportajın devamı için tıklayınız