"AYAKTA KALMA MÜCADELEMİZİN ZOR OLDUĞUNU BİLİYORUZ!.." ERTUĞRUL ÖZKÖK BUGÜNKÜ YAZISINI KİMLERE GÖNDERDİ?

Ertuğrul Özkök, Doğan Grubu'na verilen rekor cezanın New York Times'a kesilmiş olsa, onların da zorlanacağını yazdı. İşte, "Maliye bürokrasisindeki üstadlık bu mu?" diyen yazı.

Eğer 'üstatlık' boş bir laf değilse


BU yazıyı, çalıştığım medya grubunun maruz kaldığı haksızlık kadar, ülkemin geleceği açısından duyduğum endişe ile kaleme alıyorum.


Yazımın iki adresi var.


Biri Türk kamuoyu.


Ötekisi ise Maliye Bakanlığı'nın bürokrasisi.


Yazıyı, ülkemin kurumlarına hâlâ kaybetmek istemediğim umutla yazıyorum.


* * *


Vergi sistemi, bir ülkenin demokrasi adabı ve kültürünün olduğu kadar, onu yöneten kişilerin ve zümrenin vicdan ve adalet duygularının da aynasıdır.


Çünkü bu, insanların ve kurumların devletlerine olan yükümlülükleri kadar, devletin onlara karşı göstermesi gereken adalet duygusu ile ilgilidir.


Medeni toplumların nizamı, bu karşılıklı güven ve konsensüs sayesinde ayakta kalır.


Bu ilişkilerde Maliye Bakanlıkları, dünyanın her yerinde devletin en temel taşıyıcı kurumlarının başında gelir.


Kabul etmeliyiz ki, Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı, bu görevini, son yıllara kadar demokrasinin mecburi kıldığı bu anlayışla sürdürmüştür.


* * *


Maliye Bakanlığı'nın vergi denetimini yapan mensupları, birbirlerine "Üstat" diye seslenirler.


"Üstatlık" sadece, mesleğin kıdemlilerine duyulan basit bir saygının ifadesi değildir.


Aynı zamanda, toplumun ve devletin bu en temel müessesesinin, yıllar boyunca oluşturulmuş vicdan ve adalet duygusunu, bir lonca ahlakı gibi, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e, nesilden nesle taşıyan kültürün ifadesidir.


Bakanlığın dürüst nesilleri, bu adalet kültürünü, Türkiye'nin en ağır çalkantıları, en çatışmalı dönemlerinde, en müstebit yönetimleri sırasında bile korumuşlardır.


86 yıllık Cumhuriyet tarihimizin ne tek partili hükümet zihniyeti, ne askeri rejimleri, ne yüzde 65 çoğunlukla iktidara gelmiş partileri, ne Milliyetçi Cepheleri Maliye'nin dürüst elemanlarını, dönemin tetikçileri haline getirebilmiştir.


Bir ülkenin vergi zihniyetini adil kanunlar, izan, vicdan ve tarafsızlık tayin eder.


Bugün ülkemizin Maliye Bakanlığı'nın başında, uzun yıllar bu anlayışın hâkim olduğu, ekonominin temel mantığını içselleştirmiş demokratik bir dış ülkede çalışmış bir insan bulunmaktadır.


Sayın Mehmet Şimşek, uzun yıllar Londra'da, böyle bir demokratik iklimde finans mesleğini sürdürmüştür.


İşte o nedenle, kendisinin Doğan Medya Grubu'na kesilen bu cezalar hakkındaki gerçek duygularını çok merak ediyorum.


Bu cezaları, kendi iktisadi müktesebatına ve en önemlisi vicdanına sığdırıp sığdıramadığını çok merak ediyorum.


Kanunlar, en açık ifadeleriyle ortada dururken, yıllardır bu kanunu uygulayarak hisse devirleri yapmış yüzlerce şirketten tek kuruş vergi almamışken, ülkenin vergi şampiyonu bir şirketine, cirosundan, hatta bugünkü piyasa değerinden bile fazla vergi cezası yazmayı içine alabilecek bir vicdanın var olduğuna inanamıyorum.


* * *


Bütün ülkelerde vergi sistemi aynı zamanda bir adalet sistemidir.


Adalet dediğimiz şeyi de kanunlar, vicdan, izan ve mantık belirler.


Bu kutsal dörtlünün yerini özel misyon, şahsi hesaplaşma ve siyasi tetikçilik aldığı zaman, artık ekonominin hiçbir kurumu devletin güvencesi altında değildir.


Ankara'da uzun yıllar yaşamış bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak şundan eminim.


Benim tanıdığım, gelenekleri yerleşmiş Maliye Bakanlığı içinde çok sayıda insan bize yapılan bu muameleden dolayı rahatsızdır.


Biliyorum ki, "üstatlık" kültürü içinde nesilden nesle aktarılan bu adalet duygusu böyle bir cezayı içine sindiremez..


Hükümet ve AK Parti içindeki insanların büyük bölümünün de bu uygulamayı en azından kendi iç hesaplaşmalarında tasvip etmediklerini tahmin ediyorum.


Yoksa, içinde siyaset yaptıkları partinin adındaki "adalet" kelimesi, boş bir manadan başka neyi ifade ederdi?


Son cezalar şunu açıkça göstermiştir.


Bu vergi cezaları, artık kanunun emrettiği cezalar olmaktan çıkıp, özel misyon sahibi bazı kişilerin "cezalandırma", "sindirme" ve "yok etme" operasyonuna dönüşmüştür.


Devletin meri kanunlarının yerini, Maliye'nin, kendi geleneklerine ihanet eden bazı elemanlarının şahsi misyon duyguları almaya başlarsa, ülkenin hiçbir kurumu artık güvencede değildir.


* * *


Hiç kuşkusuz, "Bu ülkede yargı var, elbet adalet tecelli eder" diyebilirsiniz.


Ama üç beş yıl sürecek bir yargı sürecinden hangi şirket, böylesine vicdan ölçüsünü aşmış ağır bir finansman yüküyle ayakta kalarak çıkabilir?


Bırakın biz, New York Times çıkabilir mi?


Verginin amacı, vergiyi tahsil etmekten çıkıp, şirketi batırma haline dönüşürse, ülkenin demokrasi sicili de bozulmayla başlamış demektir.


Hoşgörü, tolerans, tahammül, birlikte yaşama kültürü de o ülkeden kovuluyor demektir.


Bu otokratik görüntü, Avrupa Birliği'ne yürüdüğünü iddia eden Türkiye'ye yakışacak mı?


Vicdan ve adalet duygusu Maliye'nin binalarını terk etmişse, artık kime ve hangi kuruma güvenebileceğiz?


Yazık, en müstebit askeri darbelerin bile yıkamadığı bir adalet ve vicdan geleneğini, bazı bürokratların sıradan ve geçici şahsi intikam duyguları yıkıp gidiyor.


Kurumlar demokrasisinde, kanunun ve geleneklerin yerini böylesine kudretli şahsi ve sübjektif bir misyon almışsa, bu durum artık ülkenin rejimini ilgilendirme riski taşımaya başlar.


Böyle bir aynaya baktığınız zaman göreceğiniz şey, çoğulcu demokrasi olmayacaktır.


* * *


Bu muhasebeyi herkesten önce, Türkiye'yi Avrupa Birliği'nin çoğulcu demokratik coğrafyasına götürme iddiasında olan siyasetçiler ve iktidar sahipleri yapmalıdır.


Bizlerinse artık ülkemizin vicdanına, hâlâ var olduğuna inanmak istediğimiz adaletine, yargı sistemine ve AK Parti'nin kapatılma sürecinde sığındığı ve desteğini aldığı Avrupa Birliği'nin demokratik müktesebatına güvenmekten başka yapabileceğimiz hiçbir şey kalmamıştır.


Elbette mücadelemizi hukuk ve adalet temelinde yapmaya devam edeceğiz.


Bu sürecin gelip geçici olduğuna olan inancımız sarsılmadı.


Bu süreçten başımız dik çıkacağımıza olan inancımız asla sarsılmadı.


Vicdan sahibi insanların manevi desteğini alacağımızdan hiç şüphemiz yok.


* * *


Ayakta kalma mücadelemizin zor olduğunu biliyoruz.


Ama vicdanımız, bize bu insafsızlığı yapanlarınkinden kat ve kat daha rahat.


Şirketlerimizde çalışan binlerce arkadaşımızın dayanışma duygusu her zamankinden kuvvetli.


Ayakta kalma gücümüzü de işte bu duygudan alıyoruz.


Ertuğrul Özkök/Hürriyet