''AY NE DEMİŞ DUYDUN MU''GAZETECİLİĞİ HEPİMİZE HAYIRLI OLSUN! TARAF YAZARI YILDIRAY OĞUR'U İSYAN ETTİRDİLER!

Yıldıray Oğur "Ergenekon öyle bir örgüt ki ona üye olduğunu bilmeyenler var" dedi mi? Ahmet Hakan, Mehmet Y.Yılmaz, Ayşenur Arslan, Haluk Şahin haksız yorum mu yaptı?

‘Ay ne demiş duydun mu’ gazeteciliği

Hani Papa New York’a gitmiş de havaalanında bir gazeteci “Genelevi de ziyaret edecek misiniz” diye sormuş. Papa da gazeteciye “New York’ta genelev var mı” diye sorunca ertesi günkü gazetelerde “Papa New York’a iner inmez genelev var mı diye sordu” diye haber olmuş ya.
Geçen perşembe günü Arı Hareketi’nin toplantısında Gareth Jenkins’ın Ergenekon Raporu’nu eleştirdiğim sunumdan sonra yaşadıklarım Papa’nın yaşadıklarına benziyor.
Önce Milliyet’te mevcut iddianamelerden anlattığım şeyler, 4. İddianame’den aldığım duyumlar diye verildi.
Sonra da “Ay ne demiş duydun mu” haber ajansının geçtiği bir haberle “Pis köpekler, hepiniz Ergenekoncusunuz” diye bağıran liberal bir Erol Taş’a çevrildim.
Sunumda, iddianamelerden Ergenekon terör örgütü diye klasik bir örgüt resmi çıkmadığını, Jenkins’ın raporunda da anlattığı gibi Türkiye’deki derin devlet yapılanmasını merkezsiz, ağ biçiminde örgütlendiğini, bunu bir üzüm salkımına benzetirsek bu yapı içinde kimsenin birbirini tanımayacağı ve merkezde kim olduğunu bilemeyeceğinden bahsetmiş ve ardından da şu Ergenekon tarifini yapmıştım:
Bence Ergenekon davasında askerlerin rutin dışına çıktığı tüm eylemler sorgulanıyor. Ama savcılar bunu açıkça söylemedikleri için sorguladıkları şeye Ergenekon diyorlar. Askerlerin rutin dışına çıktığı bu faaliyetlerinde onlarla işbirliği yapmış herkes de bu davanın konusu oluyor. Bu yüzden de Ergenekon üyeliğinden tutuklanıp “Ben hayatımda Ergenekon diye bir şey duymadım” diyen sanıklar aslında doğruyu söylüyor ve haklılar. Bu davanın hukuki tartışmalara da neden olan en yapısal sorunu.
Toplantıyı izleyen Akşam’dan Nagehan Alçı, ancak 1000 vuruşta özetleyebildiğim şeyi kastederek benim “Ergenekon öyle bir örgüt ki ona üye olduğunu bilmeyenler var” dediğimi yazdı.
Nagehan’ın iyi niyetle yazdığı yazısının tamamı okunduğunda o özet cümlesi benim için doğru bir bağlama oturuyordu.
Ama o cümle tek başına cevval bir Ergenekon davası karşıtının eline düştüğünde benim Ergenekon davasına karşı eleştirel anlama çabamı yansıtmayan bir tür dogmatik Ergenekon davası savunusu ve güzellemesine dönüşebiliyor.
Bir kere yazılı bir metne dayanmadan, bir power point sunum ve soru cevaplarla bir saate yakın konuştuğum o toplantıda böyle bir cümle benim ağzımdan çıkmadı.
Ama artık açıklamaların hiçbir önemi yok.
O cümle üzerinden bana ve aslında Ergenekon davasına çakılan gazeteler çoktan eskidi ve hatta birkaç milyon eve de paket kâğıdı olarak bile girdi. Ve bu söz benim üzerimden dolaşıma sokuldu. Yakında Ergenekon davasında bir savunmada işitilir.
Yani tek bir iddianamesinden tek bir sayfa okumadıklarına kalıbımı basacağım, Ergenekon’la eğlenmeyi “faturalarını öde, çiçeklere su ver” gibi günlük rutin işleri arasına sokanlar bu kez de ismimin yanına kondurdukları bu cümleyle günlük yapılacak işler listelerine çoktan bir check işareti attılar.
Katılmadığı bir toplantıda, yazılı metni bile olmayan şifai bir konuşmadan,
üçüncü bir kişinin aktardığı tek bir cümle üzerinden, o konuşmayı yapan kişiye sormaya tenezzül etmeden onun hakkında çakma yazısı yazabilecek kadar bir yazarlık mahareti olan Ahmet Hakan.
Katılmadığı bir toplantıda, yazılı metni bile olmayan şifai bir konuşmadan, üçüncü bir kişinin aktardığı tek bir cümle üzerine dördüncü bir kişinin yazdığı yazıdan hareketle,
ikinci bir çakma yazısı yazabilecek kadar kalemi öfkesine yenik düşmüş Mehmet Y. Yılmaz.(2004’te Washington’da hiç yapılmamış bir toplantının notlarını genel yayın yönetmeni olduğu gazetenin sürmanşetine çekmiş biri için yine de gerilemiş bir performans.)
Katılmadığı bir toplantıda, yazılı metni bile olmayan şifai bir konuşmadan, üçüncü bir kişinin aktardığı tek bir cümle üzerine dördüncü bir kişi tarafından yazılmış bir yazıya referansla o sözün güya sahibiyle her sabah gazetecilik bıdı bıdılarıyla başımızı ütülediği televizyon programında dalga geçecek kadar gazetecilik bıdı bıdısından nasibini almamış Ayşenur Arslan.
Ve katılmadığı bir toplantıda, yazılı metni bile olmayan şifai bir konuşmadan, üçüncü bir kişinin aktardığı tek bir cümle üzerine
dördüncü bir kişi tarafından yazılmış bir yazı hakkında beşinci bir kişi (Ayşenur Arslan) tarafından yapılan yorum üzerine kendisine susmak düşerken yorum yapacak kadar medya konusunda duayen bir isim olan Haluk Şahin.
Ve bu cümlenin üzerine “rivayet odur ki, Kaf Dağı’nın arkasında Yıldıray diye bir delioğlan varmış” diye atlayan ve atlayacak diğer cevval arkadaşlar!
“Ay ne demiş duydun mu” gazeteciliği hepimize hayırlı olsun.
Gazeteciliğin epeyce eskimiş 5 N 1 K formülünü, bu cevvaliyetinizle 1N 2D ve 1A diye revize ettiniz.
Bundan sonra ben de sizin hakkınızda kendi 5 N bir K’mdan uydurduğum “Komşu komşu benden duymuş olma ama onun için şöyle böyle diyorlar” (2K 2B 2D 2O 1İ 1A 1Ş) gazetecilik ilkelerine göre yazacağım. Hayırlısı artık.

Yıldıray Oğur/Taraf