AVRUPA YAKASI'NDAKİ GEL-GİTLER SONUNDA YATAĞA DÜŞÜRDÜ!.. DİZİNİN SENARİSTİ GÜLSE BİRSEL'DEN SAMİMİ İTİRAFLAR!..

Avrupa Yakası'nın senaristi ve oyuncusu Gülse Birsel, çekim aralarından neden boyunluk takıyor? Diziden ayrılanların ardından neler hissediyor? Avrupa Yakası bitince ne yapacak?

Gri bulutların üzerimizde dolaştığı, yağmurlu bir sonbahar gününde buluştuk... Kırmızı elbisesi, kırmızı çizmeleriyle her zamanki gibi alımlı ama boynunda boyunluk, yüzü solgun, düşünceli... Oysa dizinin ilk bölümlerinin heyecanıyla yerinde duramaz halde bulacağımı zannediyordum onu, ama dünya bizim düşündüğümüz gibi dönmüyor... Üstelik televizyon dünyasında... Avrupa Yakası gibi hayranı ve reytingi yüksek, bütün gözlerin üzerinde olduğu bir dizinin senaristi ve oyuncusu olmanın ne tatlı bir yük olduğunu unutuyor insan... Komedi bile olsa, çekimlerde çok eğlenseler bile... Senaryo yazımı, dizi çekimi, üstüne reklam çekimleri, gazete yazısı... Üstelik bir de "Volkan geldi, İfot gitti, dizi uzun olsun, ama ille de güzel olsun," beklentileri... Öyle ya, bedenden çıkıyor bütün bunların acısı... Doktorların 'Yazıcı sendromu' dediği sinir ezilmesi, boynundan parmak uçlarına kadar uzanınca, neredeyse yazamaz olmuş. Biraz kas gevşetici, biraz dinlenme derken toparlanmış. Nasıl toparlanmasın, hiç durma şansı yok... Röportajdan sonra reklam çekimi vardı: Boyunluk çıkartıldı, makyaj yapıldı, sıkıntılar ve ağrılar unutulur gibi oldu, sette herkesle şakalaşılıp, espriler yapıldı... Sadece iki saat içinde karşımda başka bir Gülse Birsel vardı...

- Geçmiş olsun, neler oldu? Nedir bu boyunluğun sebebi? Tatilden yeni döndünüz, sezon daha yeni başladı...
- Geçen hafta sonu birden boynumdan koluma doğru bir ağrı başladı. Elim acıyor filan... Doktorlar ''Sinir ezilmesi,'' dediler. 'Yazıcı sendromu'ymuş adı... Çok yazmaktan olurmuş. Birkaç gün ara vereceğim yazmaya... Gidip gelenler, sıkıntılar da gerdi herhalde...

- "Gidene gitme demem,'' diyorsunuz bir açıklamanızda ama Avrupa Yakası'ndaki gelgit'ler senaryoyu da yazdığınız için en çok sizi yoruyor olmalı... "Volkan askerden döndü, İfot Bursa'ya gitti, Kubilay yurtdışına kaçtı,'' gibi bahanelerle durumu kurtarmaya çalışmak kolay olmamalı... Hiç "Keşke şu dizide sırf oyuncu olsaydım, başım bu kadar ağrımazdı,'' dediğiniz oluyor mu?
- Kesinlikle. Çünkü bir kere haftada üç gün çalışacaksınız, tek sorumluluğunuz, kendi oyununuz... İyi oynadım, çıkar gider parti yaparım, kötü oynadım, "Haftaya daha iyisini yaparım," derim. Senarist olunca her şeyden siz sorumlu oluyorsunuz. Çünkü çok şahane bir bölüm çıktığında tepkiler "Ah ah, ne komik oynamış, Ayşe'ye gül gül öldük,'' oluyor, biraz düşük bir bölüm olduğunda ise "Senaryo kötüydü." Senaryo az alkış alan, çok yerilen bir şey.

KAPRİS YAPMA ŞANSIM YOK
- Dizide sadece oyuncusu olsaydınız, "Hadi ben bu sezon olmayayım,'' diyebilme özgürlüğünüz de olurdu, ama şimdi kıpırdayamıyorsunuz herhalde diğerleri gibi...
- Tabii tabii... Mesela yıllardır duyarım, bazı oyuncular, "Beni çok yazdın, yordun, malzememi tüketiyorum,'' der, bazıları da "Beni çok az yazıyorsun, bu karakter çok ihmal ediliyor.'' Bu tür şikâyetlerle gelmeye bir oyuncunun hakkı var, en azından Avrupa Yakası'nda... Ama senarist olarak benim şikâyet hakkım yok. Her zaman problem çözücü olmak, işin sağlıklı şekilde devamını sağlamak zorundayım. Ekip mutlu çalışırken, bir yandan da işin kalitesi ve reytingini düşünmem lazım. Sadece oyu