ATİLLA DORSAY'A SALDIRMAK?
Emek İnşaatı çalışanları Sabah gazetesi yazarı, film eleştirmeni Atilla Dorsay'a saldırdı! Medyaradar sinema yazarı Murat Tolga Şen bu üzücü meseleyi yazıyor.
Dün İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen Thérèse Desqueyroux ve Ginger&Rosa filmlerini izlemek için Atlas sinemasındaydım. Claude Miller ve Sally Potter gibi İki önemli yönetmenin filmlerini kaçırmak olmaz. Şans bu ya, yan koltuğuma Atilla Dorsay ve eşi düştü. Yıllar önce sivilceli bir ergenken uzaktan görüp heyecanlandığım adamın meslektaşı olarak şimdi yanında film izliyorum, büyük ayrıcalık. Selamlaştık ve filmleri seyre koyulduk.
Kasaba huzuruna ihtiyaç duyan ve bu yüzden de İstanbul’da yaşayamayan ben, Değirmendere’me kavuşmak için dönüş yoluna geçtiğimden meseleden akşam vakitlerinde haberim oldu. Malum, filmlerin arasında 30-45 dk boşluklar oluyor hepimiz o esnada İstiklal’in bir taraflarına dağılıyoruz. Dorsay’da bu sırada Emek sinemasının inşaatına gidiyor ve kapıyı açık görünce çalışmaları merak ettiği için içeri girip bakmak istiyor. Bir sinema yazarı için son derece doğal bir refleks bu, kimse “ne işi vardı orada” demesin.
Gerisini Radikal’e verdiği demeçte olduğu gibi kendi kaleminden okuyalım; “İstanbul Film Festivali kapsamında 13.00 seansında Atlas’ta gösterilen filmden çıktıktan sonra Emek Sineması’nın son halini görmek istedim ve tek başına oraya gittim. Emek’in kapısında yıkıntılar vardı. Eski Komedi Tiyatrosu tarafındaki kapının açık olduğunu gördüm ve içeriye girdim. Arkamdan bazı adamlar geldi. Seslendiler, dışarı çıkarmaya çalıştılar. Sinemanın durumunu görmek için durmadım, gidebildiğim kadar gittim. Gördüğüm şey şu, Emek tam bir harabe haline gelmiş. Sadece koltuklar değil her şey yıkıntıydı. İçlerinden iri yarı sakallı bir adam boğazıma sarıldı, itip kalkmaya başladı. Bari bir de yumruk at, tokat at dedim. Herhalde o sırada içlerinden biri beni tanımış olacak ki, durdu. Ama değişen bir şey olmadı, beni yaka paça dışarı attılar.”
Dün tuhaf bir gündü. Batılılar Roger Ebert gibi çok önemli bir sinema yazarını kaybettiği için üzülürken biz doğulular Türkiye’nin Roger Ebert’ine saldırdık. Neymiş, inşaata izinsiz girmiş. Vay be!
Sanmayın ki bunu yapan inşaat amelesidir de, cahilliğinden yapmıştır. Yine Dorsay üzerinden bir örnek vereyim. Kelebeğin Rüyası filminin basın gösterimi için gösterişli bir AVM sinemasındayız. Gösterim saati 10.00 olarak açıklanmasına rağmen aradan yarım saat geçtiği halde tık yok, herkes sabahın köründe kalkıp gelmiş bekliyor. Filmi izleyecek, dönüp yazısını yazacak… O esnada salon sorumlusu dedikleri yüksek tahsilli olduğu belli genç adam bir açıklama yapıyor “salondaki koltukları siz rahat edin diye yepyeni koltuklarla değiştirdik, o yüzden bekletiyoruz.” Basın gösterimlerinin en görmüş geçirmişi Atilla Dorsay itiraz ediyor, “yalan söylüyorsunuz, hatırlı birileri yetişsin diye bekletiyorsunuz bizi!”
Normalde karşınızdaki Atilla Dorsay gibi mesleğin aksakalıysa ezilir büzülür açıklama yaparsınız ama genç adam birden parlıyor “hadi oradan, ne yalanı, kapa çeneni, zaten hep sen gider yapıyorsun!” Atilla Dorsay’ın gider yapması? Bir an kendime yabancılaşıyorum, sonra salona giriyoruz ve eski pis koltuklarda filmi izlemeye başlıyoruz. Atilla Bey doğrusunu söylemiş, hem yalancı hem de terbiyesiz olan o gençmiş meğer!
Kültür bu topraklara bazen fazla geliyor, sinema yazarını tartaklayan cahilini geçtim, okumuş eşekler bile sinema yöneticiliği yapabiliyor. Üzücü şeyler bunlar ve yine Ümit Ünal’ın “ve biz bu ülkede sinema yapıyoruz” diye biten tweet’i geliyor aklıma. Ve biz bu ülkede sinema yazıyoruz!
MURAT TOLGA ŞEN
/ twitter.com/murattolga
Kasaba huzuruna ihtiyaç duyan ve bu yüzden de İstanbul’da yaşayamayan ben, Değirmendere’me kavuşmak için dönüş yoluna geçtiğimden meseleden akşam vakitlerinde haberim oldu. Malum, filmlerin arasında 30-45 dk boşluklar oluyor hepimiz o esnada İstiklal’in bir taraflarına dağılıyoruz. Dorsay’da bu sırada Emek sinemasının inşaatına gidiyor ve kapıyı açık görünce çalışmaları merak ettiği için içeri girip bakmak istiyor. Bir sinema yazarı için son derece doğal bir refleks bu, kimse “ne işi vardı orada” demesin.
Gerisini Radikal’e verdiği demeçte olduğu gibi kendi kaleminden okuyalım; “İstanbul Film Festivali kapsamında 13.00 seansında Atlas’ta gösterilen filmden çıktıktan sonra Emek Sineması’nın son halini görmek istedim ve tek başına oraya gittim. Emek’in kapısında yıkıntılar vardı. Eski Komedi Tiyatrosu tarafındaki kapının açık olduğunu gördüm ve içeriye girdim. Arkamdan bazı adamlar geldi. Seslendiler, dışarı çıkarmaya çalıştılar. Sinemanın durumunu görmek için durmadım, gidebildiğim kadar gittim. Gördüğüm şey şu, Emek tam bir harabe haline gelmiş. Sadece koltuklar değil her şey yıkıntıydı. İçlerinden iri yarı sakallı bir adam boğazıma sarıldı, itip kalkmaya başladı. Bari bir de yumruk at, tokat at dedim. Herhalde o sırada içlerinden biri beni tanımış olacak ki, durdu. Ama değişen bir şey olmadı, beni yaka paça dışarı attılar.”
Dün tuhaf bir gündü. Batılılar Roger Ebert gibi çok önemli bir sinema yazarını kaybettiği için üzülürken biz doğulular Türkiye’nin Roger Ebert’ine saldırdık. Neymiş, inşaata izinsiz girmiş. Vay be!
Sanmayın ki bunu yapan inşaat amelesidir de, cahilliğinden yapmıştır. Yine Dorsay üzerinden bir örnek vereyim. Kelebeğin Rüyası filminin basın gösterimi için gösterişli bir AVM sinemasındayız. Gösterim saati 10.00 olarak açıklanmasına rağmen aradan yarım saat geçtiği halde tık yok, herkes sabahın köründe kalkıp gelmiş bekliyor. Filmi izleyecek, dönüp yazısını yazacak… O esnada salon sorumlusu dedikleri yüksek tahsilli olduğu belli genç adam bir açıklama yapıyor “salondaki koltukları siz rahat edin diye yepyeni koltuklarla değiştirdik, o yüzden bekletiyoruz.” Basın gösterimlerinin en görmüş geçirmişi Atilla Dorsay itiraz ediyor, “yalan söylüyorsunuz, hatırlı birileri yetişsin diye bekletiyorsunuz bizi!”
Normalde karşınızdaki Atilla Dorsay gibi mesleğin aksakalıysa ezilir büzülür açıklama yaparsınız ama genç adam birden parlıyor “hadi oradan, ne yalanı, kapa çeneni, zaten hep sen gider yapıyorsun!” Atilla Dorsay’ın gider yapması? Bir an kendime yabancılaşıyorum, sonra salona giriyoruz ve eski pis koltuklarda filmi izlemeye başlıyoruz. Atilla Bey doğrusunu söylemiş, hem yalancı hem de terbiyesiz olan o gençmiş meğer!
Kültür bu topraklara bazen fazla geliyor, sinema yazarını tartaklayan cahilini geçtim, okumuş eşekler bile sinema yöneticiliği yapabiliyor. Üzücü şeyler bunlar ve yine Ümit Ünal’ın “ve biz bu ülkede sinema yapıyoruz” diye biten tweet’i geliyor aklıma. Ve biz bu ülkede sinema yazıyoruz!
MURAT TOLGA ŞEN
/ twitter.com/murattolga