ATATÜRKÇÜLÜK CEHALET VE BAĞNAZLIK MASKESİDİR! ZAMAN YAZARI 10 KASIM'DA VURDU!
Zaman yazarı Mümtazer Türköne, tam da 10 Kasım'da Atatürkçüleri kızdıracak bir yazıya imza attı.
10 Kasım: Atatürk’ü anarken
Atatürkçülüğün bir tür; cehaleti, kifayetsizliği, ilme ve fikre uzaklığı ve bağnazlığı gizlemek için icat edilmiş bir maske olduğunu uzun yıllar boyu tecrübe ederek öğrendim.
En hızlı Atatürkçü öğretmenlerimiz en şekilci, en anlayışsız ve en despot hocalarımızdı. Aklımda, öğrettikleri tek bir şey bile yok. En hızlı Atatürkçü akademisyenler evrensel bilim bir kenara, bu ülkeye bile toplu iğne ucu kadar katkıda bulunamamış, sadece unvanlarıyla geçinen adamlardı. En yiğitleri, benim talebeliğimde sadece Türkçeyi bozmakla uğraşır, uydurdukları yeni Öztürkçe kelimelerle bilim adamlığı taslarlardı.
Geride bir dogma bırakmadığını söyleyen, sadece aklın ve bilimin rehber alınmasını vasiyet eden büyük bir devlet adamının sözlerini eğip bükerek ilkel bir ideoloji icat etmek ve ne olduğu bir türlü anlaşılamayan bu ideoloji ile devletin bütün imkânlarını kullanarak körpe beyinleri yıkamak mutlaka bir art niyete dayanmalı. Atatürkçülük, silahla desteklenen bir oligarşinin yönetme hakkını meşrulaştırmak adına seferber edilen bir ideolojiydi. Ne Atatürk’le, ne Atatürk’ün bizlere çizdiği ufukla ve bıraktığı mirasla yakından uzaktan alâkası yoktu.
Birileri Atatürk’ün çatık kaşlı, asık suratlı büstlerinin arkasına saklanarak halka karşı kendi yönetme ayrıcalıklarını sürdürmeye çalıştılar. Birbirinden farklı yığınla Atatürkçülük vardır. Hepsinin ortak paydası demokrasi hazımsızlığıdır.
Bu sığ ve ilkel ideoloji, bütünüyle geçekliğin çarpıtılmasına dayandığı için ülkemizin ilmen ve fikren gelişmesine engel oldu. Bu zorba azınlığın iktidarını sürdürebilmesi için herkesin Atatürkçü olması gerekiyordu. Atatürkçü olması için de çocukça yalanlara, çarpıtmalara herkesin inanması gerekiyordu. Gerçeklik duygusu ters yüz edilmiş bir toplumdan hangi başarıyı, hangi performansı bekleyebilirsiniz? Allah’tan Atatürkçülük metazori, dar ve sıradan beyinler tarafından üretildiği için akıl ve izan sahiplerinin idrak duvarını geçemedi. Bu yüzden arkasında kanunlar ve yönetmelikler olan devlet törenleri ile sınırlı kaldı. Bugün söylediği sözü ciddiye alabileceğiniz, bir önceki cümlesi ile bir sonraki arasında mantık bağı kurabileceğiniz tanıdığınız Atatürkçü bir bilim adamı var mı? Ya bizleri ihtiyacımız olan gerçeklerle buluşturan Cemil Koçak, Mustafa Armağan, Şükrü Hanioğlu gibi tarihçilere bir bakın.
’Yeni anayasada ideoloji olmasın’ talebi, ’Anayasada Atatürkçülük yer almasın’ anlamına geliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin gündeminde Atatürkçülük tartışması var. Tabulara, kültlere, fetişlere aldırmayan eleştirel akıl için verimli bir sınav konusu. Sonuçta siyasî rekabet Atatürk maskesi arkasına gizlenmeden yapılacak. Kimse, demokrasi mücadelesinde temsil boşluğunu, ilkel kabile toplumları gibi Atatürk’ün ruhaniyetinden medet umarak tamamlamaya kalkışmayacak. Nagehan Alçı’nın yeniden açtığı ’Atatürk diktatör müydü?’ tartışması ile Hilal Kaplan’ın ’Türkiye’nin ölmeyen babası’ kitabını, bu eleştirel akla bir katkı olarak değerlendirmek lâzım. Son günlerde 20’li, 30’lu yılların gazetelerini tarıyorum. Özellikle 30’lu yıllarda Atatürk siyaset sahnesinde hiç görünmüyor. Küçük bir azınlık, sağlığında da Atatürk’ü muhaliflere karşı bir zırh olarak kullanıyor. Atatürk kültü ise yokluğu için oluşturuluyor. Atatürk’ün öldüğü 1938’de, 1919’da Samsun’a ayak basması ilk defa mayıs ayında, muhtelif tarihlerde kutlanan ’idman şenlikleri’ ile birlikte bayram olarak kutlanıyor. Atatürk’ün bir külte dönüştürülmesi ve etrafında bir mistik hale oluşturulması uzun Millî Şef iktidarından sonra oluyor. Demokrat Parti, II. Adam’a karşı arkasını sağlamlaştırmak için bu bayrağı daha da ileri götürüyor.
Atatürk başarılı bir siyasetçi ve devlet adamı, muzaffer bir komutandır. Kendisine şükran ve minnet borçluyuz. Borcumuzu ifa etmenin en gerekli yollarından biri, onun adı etrafında sonradan üretilmiş Atatürkçülük adı verilen ideoloji ile kendisinin yakından uzaktan bir alâkası olmadığını göstermek ve hatırlatmaktır.
Bugün 10 Kasım. Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 73. yıldönümü. Türkiye bugün daha güçlü ve itibarlı, daha müreffeh bir ülke. Demek ki emaneti sağlam ellerde.
Nur içinde yatsın.
Mümtazer Türköne/Zaman
Atatürkçülüğün bir tür; cehaleti, kifayetsizliği, ilme ve fikre uzaklığı ve bağnazlığı gizlemek için icat edilmiş bir maske olduğunu uzun yıllar boyu tecrübe ederek öğrendim.
En hızlı Atatürkçü öğretmenlerimiz en şekilci, en anlayışsız ve en despot hocalarımızdı. Aklımda, öğrettikleri tek bir şey bile yok. En hızlı Atatürkçü akademisyenler evrensel bilim bir kenara, bu ülkeye bile toplu iğne ucu kadar katkıda bulunamamış, sadece unvanlarıyla geçinen adamlardı. En yiğitleri, benim talebeliğimde sadece Türkçeyi bozmakla uğraşır, uydurdukları yeni Öztürkçe kelimelerle bilim adamlığı taslarlardı.
Geride bir dogma bırakmadığını söyleyen, sadece aklın ve bilimin rehber alınmasını vasiyet eden büyük bir devlet adamının sözlerini eğip bükerek ilkel bir ideoloji icat etmek ve ne olduğu bir türlü anlaşılamayan bu ideoloji ile devletin bütün imkânlarını kullanarak körpe beyinleri yıkamak mutlaka bir art niyete dayanmalı. Atatürkçülük, silahla desteklenen bir oligarşinin yönetme hakkını meşrulaştırmak adına seferber edilen bir ideolojiydi. Ne Atatürk’le, ne Atatürk’ün bizlere çizdiği ufukla ve bıraktığı mirasla yakından uzaktan alâkası yoktu.
Birileri Atatürk’ün çatık kaşlı, asık suratlı büstlerinin arkasına saklanarak halka karşı kendi yönetme ayrıcalıklarını sürdürmeye çalıştılar. Birbirinden farklı yığınla Atatürkçülük vardır. Hepsinin ortak paydası demokrasi hazımsızlığıdır.
Bu sığ ve ilkel ideoloji, bütünüyle geçekliğin çarpıtılmasına dayandığı için ülkemizin ilmen ve fikren gelişmesine engel oldu. Bu zorba azınlığın iktidarını sürdürebilmesi için herkesin Atatürkçü olması gerekiyordu. Atatürkçü olması için de çocukça yalanlara, çarpıtmalara herkesin inanması gerekiyordu. Gerçeklik duygusu ters yüz edilmiş bir toplumdan hangi başarıyı, hangi performansı bekleyebilirsiniz? Allah’tan Atatürkçülük metazori, dar ve sıradan beyinler tarafından üretildiği için akıl ve izan sahiplerinin idrak duvarını geçemedi. Bu yüzden arkasında kanunlar ve yönetmelikler olan devlet törenleri ile sınırlı kaldı. Bugün söylediği sözü ciddiye alabileceğiniz, bir önceki cümlesi ile bir sonraki arasında mantık bağı kurabileceğiniz tanıdığınız Atatürkçü bir bilim adamı var mı? Ya bizleri ihtiyacımız olan gerçeklerle buluşturan Cemil Koçak, Mustafa Armağan, Şükrü Hanioğlu gibi tarihçilere bir bakın.
’Yeni anayasada ideoloji olmasın’ talebi, ’Anayasada Atatürkçülük yer almasın’ anlamına geliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin gündeminde Atatürkçülük tartışması var. Tabulara, kültlere, fetişlere aldırmayan eleştirel akıl için verimli bir sınav konusu. Sonuçta siyasî rekabet Atatürk maskesi arkasına gizlenmeden yapılacak. Kimse, demokrasi mücadelesinde temsil boşluğunu, ilkel kabile toplumları gibi Atatürk’ün ruhaniyetinden medet umarak tamamlamaya kalkışmayacak. Nagehan Alçı’nın yeniden açtığı ’Atatürk diktatör müydü?’ tartışması ile Hilal Kaplan’ın ’Türkiye’nin ölmeyen babası’ kitabını, bu eleştirel akla bir katkı olarak değerlendirmek lâzım. Son günlerde 20’li, 30’lu yılların gazetelerini tarıyorum. Özellikle 30’lu yıllarda Atatürk siyaset sahnesinde hiç görünmüyor. Küçük bir azınlık, sağlığında da Atatürk’ü muhaliflere karşı bir zırh olarak kullanıyor. Atatürk kültü ise yokluğu için oluşturuluyor. Atatürk’ün öldüğü 1938’de, 1919’da Samsun’a ayak basması ilk defa mayıs ayında, muhtelif tarihlerde kutlanan ’idman şenlikleri’ ile birlikte bayram olarak kutlanıyor. Atatürk’ün bir külte dönüştürülmesi ve etrafında bir mistik hale oluşturulması uzun Millî Şef iktidarından sonra oluyor. Demokrat Parti, II. Adam’a karşı arkasını sağlamlaştırmak için bu bayrağı daha da ileri götürüyor.
Atatürk başarılı bir siyasetçi ve devlet adamı, muzaffer bir komutandır. Kendisine şükran ve minnet borçluyuz. Borcumuzu ifa etmenin en gerekli yollarından biri, onun adı etrafında sonradan üretilmiş Atatürkçülük adı verilen ideoloji ile kendisinin yakından uzaktan bir alâkası olmadığını göstermek ve hatırlatmaktır.
Bugün 10 Kasım. Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 73. yıldönümü. Türkiye bugün daha güçlü ve itibarlı, daha müreffeh bir ülke. Demek ki emaneti sağlam ellerde.
Nur içinde yatsın.
Mümtazer Türköne/Zaman