ATATÜRK PADİŞAHLARI AKP DE ATATÜRK'Ü TAKLİT ETTİ!

Ahmet Altan, Cumhuriyet'ten günümüze çarpıcı bir analiz yaptı. Bakın Altan'a göre ordunun vesayeti dağılınca bu ülkede neler değişti..

İmparatorluğun son kavgası

Anlaşıldı, biz huzurlu bir toplum olamayacağız.

Sakin, güvenli, gelişmiş bir topluma dönüşmemiz tahminlerden daha uzun bir zaman alacak.

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra gerçek bir toplum ve gerçek bir devlet kuramadık, herkesin gönül rahatlığıyla kabul ettiği bir “meşru” iktidar oluşamadı burada.

Çünkü neredeyse bütün sınıflar, katmanlar, zümreler, cemaatler, ırklar, dinler, mezhepler, Osmanlı İmparatorluğu’nda donup kaldı, “zihnen” Cumhuriyet’e geçemedik.

Cumhuriyet’i kuran Mustafa Kemal’in “Atatürk” adını alarak toplumun “atalığı” rolüne sahip çıkması, herkeste “padişahlığın” biçim değiştirerek devam ettiği inancını yarattı.

Cumhuriyet’i “Kemalist” bir padişahlık olarak sürdüren ordunun vesayeti dağılınca da herkes “padişahlığa” adaylığını koydu.

Zaten padişahlığın Cumhuriyet içinde devam etmesine Kemalizm deniyor.

Şimdi bir tür “Kemalizm’in fetret devrini” yaşıyoruz.

“Kim Cumhuriyet’in padişahı olacak” kavgası bu.

Bir padişah ve bir tebaa bulunduğu inancı zihinlerimizden temizlenene kadar, ırk adına, din adına, mezhep adına birileri çıkıp “tek başına” iktidar olup diğerlerine hükmetmek isteyecek.

Buranın yöneticileri “yönetmeyi” bilmiyor, onların kafasında hükmetmekle yönetmek eşdeğer kavramlar.

Sorunumuz, bu anlayışa karşı çıkan bir “muhalefetin” de burada yeşermemesi.

Bu ülkede “muhalif” diye, “sen çekil ben hükmedeyim” diyenlere deniyor; “hükmetmek yok, herkesin eşit ve özgür olduğu bir toplumu yönetmek var” diyen bir muhalefet çıkmıyor ortaya.

Çıkanlar da toplumsal bir desteğe sahip olamıyor.

Bugünlerde AKP “tek başına” iktidar olduğuna, bunun için de hükmetme yetkisini ele geçirdiğine inandı.

Hükmetmek istiyor.

Atatürk nasıl padişahları taklit ettiyse, AKP de Atatürk’ü taklit etmeye çalışıyor.

Padişah yasak koyardı, Atatürk de yasak koyardı, AKP de yasak koyuyor.

Bu yasaklarla topluma nasıl yaşaması gerektiğini “devlet gücüyle” kabul ettirecekler.

Onlar padişah olacak, biz tebaa.

Atatürkçü Kemalistler “başını örtemezsin” diyordu, dinci Kemalistler “içki içemezsin, ağaçların altında el ele tutuşamazsın, televizyonda öyle her istediğin diziyi seyredemezsin” diyorlar.

Dördüncü Murat içkiyi, Atatürk halk müziğini yasakladıysa, AKP de yasaklar.

Afyon Valisi, içki içmeyi yasaklamış.

Bursa Emniyet Müdürü, ağaçların altında birlikte oturan kızlarla erkeklerin varlığına karşı.

Başbakan Yardımcısı, televizyon programlarını durdurmayı amaçlıyor.

İstanbul Belediyesi, tiyatroyu tiyatroculardan daha iyi bildiğini iddia ediyor.

Haksızlığa uğrayanın hakkını herkesle birlikte demokrasi içinde almak istediği bir mücadeleyi değil, haksızlığa uğrayanın da “haksızlık yapma mertebesine” yükselmek için verdiği mücadeleyi izliyoruz.

Gazetelerin ekonomi sayfalarında insanı mutlu edecek haberler okurken, Türkiye zenginleşip bütün dünyanın ilgisini çekerken, üretimini, ihracatını, milli gelirini arttırırken, bizim “ekonomi dışı” bir kavganın içinde debelenmemiz, kavganın “ekonomik kalkınmayla” durdurulamayacağını da gösteriyor.

Sorunu ekonominin içine oturtamadığınızda, daha başka, daha derin, çözülmesi daha zor bir sorununuz var demektir.

İçkiyi, sevişmeyi, televizyonu, tiyatroyu yasaklamaya çalışmanın “ekonomiyle” nasıl açıklanacağını kavramak bana zor geliyor; ekonomiyi hiç bilmeyen, gelirini savaştan, haraçtan kazanmaya çalışan, hiçbir zaman çağının teknolojisini ülkesine taşıyamayan Osmanlı’nın çeşitli renk ve biçimlerdeki Kemalizm’le varlığını sürdürme didinmesi gibi gözüküyor bu bana.

Cumhuriyet ancak demokrasiyle bütünleşerek Osmanlı’yı bitirebilirdi, bunu beceremedi, bu yüzden biz bir imparatorluğun çok uzun süren “can çekişmesinin” kurbanları olarak yaşıyoruz bu ülkede.

Yaşadığımız dönem, Cumhuriyet’te Kemalizm adını alan padişahlığın son aşaması.

Şimdi yaşayacağımız kavga gerçek bir kavga olacak.

Padişahlıkla hesaplaşacağız.

Kürt padişahı, Türk padişahı, din padişahı, mezhep padişahı, laiklik padişahı anlayışlarının böldüğü ve “benim padişahım en hakiki padişahtır” kavgasının sürdüğü toplum, şimdi padişahlıkla son ve gerçek savaşını yaşayacak.

Bu toplum yapay bir toplum.

Ancak gerçek bir kavgayla bu yapaylıktan kurtulacak.

Kavga da zaten geldi, insanların istediği tarzda yaşama özgürlüğü gibi en temel gerçeğin üstüne oturdu sonunda.

Osmanlı’nın yaklaşık doksan yıl süren “son döneminin” nasıl biteceğini bu kavgayla göreceğiz.

Özgürlüğün, “onun özgürlüğü, bunun özgürlüğü” gibi parçalara ayrılamayacağını, “herkesin ortak özgürlüğü” dışında bir özgürlük olmadığını biz bu kavgayla ya anlayacağız ya da anlamayacağız.

Irkımızla, dinimizle, mezhebimizle ayrılmayacağız bu sefer, padişahlığa karşı olup olmamamızla ayrılacağız.

Bu kavgayla, bir toplum olmayı hak edip etmediğimiz de ortaya çıkacak.

Ahmet Altan / Taraf